Basret Dergâhı’ndan Yayılan Nakşbendî Kolları

Basret Dergâhı, Anadolu sınırları içerisindeki Hakkâri’nin Şemdinli ilçesine bağlı Nehri (Bağlar)’de irşâd hizmetleri yürüten Tâhâ’l-Hâkkârî’nin dergâhından sonra en etkili dergâhlardan biri hâline gelmiştir.

TASAVVUF 11.10.2020, 00:04 11.10.2020, 01:13 Ramazan Peri
Basret Dergâhı’ndan Yayılan Nakşbendî Kolları

Basret Dergâhı, Anadolu sınırları içerisindeki Hakkâri’nin Şemdinli ilçesine bağlı Nehri (Bağlar)’de irşâd hizmetleri yürüten Tâhâ’l-Hâkkârî’nin dergâhından sonra en etkili dergâhlardan biri hâline gelmiş ve kendisinden ayrılan bütün kollar, hâlen varlığını devam ettirmektedir. Bu kollardan biri Suriye’nin Kamışlı ilinde varlığını devam ettirirken diğerleri Türkiye sınırları içerisindedir. Şeyh Salih-i Sıpkî silsilesi ile ayrılanlar, Şırnak, Siirt, Midyat (Mardin), Gaziantep, Diyarbakır ve Hilva (Suriye)’da irşâda devam ederken, Şeyh Hâmid-i Mardinî ile devam edenler Mardin ve çevresinde etkili olmuştur.

Basret Dergâhı’ndan Yayılan Nakşbendî Kolları

Basret Dergâhı ve bağlı kolları şu şekilde tasnif edebiliriz:

1. Basret Dergâhı

Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 1820’li yıllarda Şeyh Hâlid-i Cezerî tarafınca kurulmuş ve 1925 tarihinde tekkelerin kapatılmasıyla resmi olarak, 1926 yılında ise dergâhın kapatılması amacıyla yapılan fiili müdâhale neticesinde kapanmıştır.

Basret Dergâhı’ndan Yayılan Nakşbendî Kolları

2. Seydâî Kolu / Serdahl Dergâhı

Şeyh Ömer Zengânî, Basret Dergâhı’ndan sonra hizmet yaptığı Cizre’nin

Hoser (Düzova), Serdahl ve Cizre merkezde irşâd hizmetleri yürüttü. Oğlu Şeyh Muhammed Said Seydâ (ö. 1968)[1] döneminde büyük ün kazanan bu dergâh özellikle Cizre’ye bağlı Serdahl (Bağlarbaşı)[2] köyündeki dergâhla tanındı. Şeyh Muhammed Said Seydâ’ya nisbetle Hâlidî-Seydâî kolu olarak anılmaya başlandı. Serdahl Tekkesi, yetiştirdiği âlim zatlarla başta Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere Türkiye’nin birçok bölgesinde hatta yurt dışında etkili olmuştur. Burada yetişen sûfî âlimler bölgede ilimle uğraşsın-uğraşmasın herkesin tanımış olduğu kişilerdir. Serdahl’de yetişen âlimlerden önde gelenleri şunlardır: Muhammed Said Ramazan elBûtî’nin babası Molla Ramazan El-Bûtî,[3] Şeyh Fahreddin Arnâsî (Yıldız), Şeyh Halil Serdefî (Aksoy), Şeyh Muhammed Emin Çermukî (Er), Molla Süleyman Hoserî (Bayar),[4] Musullu kıraat âlimi Şeyh Muhammed Sâlih el-Cevvâdî, Şeyh Molla Tâhir-i Hespistî, Molla Abdullah Fırfelî, Seyyid Ali Fındıkî, Molla İbrahim Arabânî, Molla Ahmed Zinârehî, Şeyh Muhammed Ali Ceylanpınârî, Muhammed Beşîr Alakâmîşî (Düzgün), Şeyh Yusuf Kefsûrî (Öz), Şeyh Muhammed Ca’dî el-Amedî, Şeyh Ma’rûf Gercuşî.

Dergâh’ta irşâd hizmeti yürüten Ömer Zengânî’den sonraki silsile şu şekildedir:

Şeyh Ömer Zengânî:[5] Şeyh Sâid Seydâ’nın babasıdır.

Şeyh Abdülhakîm ed-Derşevî (ö. 1905): Derşevî ailesinden Şeyh Reşid’in büyük oğludur.

Şeyh Muhyiddîn el-Cezerî (ö. 1914): Ömer Zengânî’nin oğlu, Şeyh Saîd Seydâ’nın ağabeyidir.

Şeyh Muhammed Nûrî ed-Derşevî (ö. 1914): Derşevî ailesinden Şeyh Reşid’in ikinci oğludur.

Şeyh Muhammed Saîd Seydâ el-Cezerî (ö. 1968).[6]

Şeyh Muhammed Nurullah Seydâ el-Cezerî (ö. 1985)

Şeyh Ömer Fâruk Seydâ el-Cezerî: Halen irşâd hizmetlerini yürütmektedir.

3. Hilva Dergâhı (Suriye)

Şeyh Hüseyin Basretî’nin oğlu olan ve 1892 yılında Basret köyünde doğan İbrahim Hakkı Basretî (ö. 1967) tarafından Suriye’de kurulmuştur. Şeyh İbrahim Hakkı, babasından ve Şeyh Siraceddin Derşevî, Şeyh Hüseyin Gandekî ve Hâlidiyye köyünde Molla Hasab Sekîn’den ders okudu. Irak’ın değişik yerlerinde dersler okudu. 1926 yılında ailesiyle birlikte gittiği Irak’tan Suriye’ye geçti ve oraya yerleşti. Türkiye sınırında bulunan Kamışlı iline bağlı 15 km mesafede bulunan Hilva köyüne yerleşti.[7] Orada kurduğu medrese ve dergâh ile başlattığı tedris ve irşâd hizmetlerini hayatının sonuna kadar yürüttü. 1963 yılında Hilva köyünde vefât etti.[8]

Şeyh İbrahim Hakkı vefât ettikten sonra (1893 - 1963) oğlu Şeyh Muhammed Zeki (1916 - 1971) irşâd hizmetlerini yürütmüştür.[9] Daha sonra sırasıyla Şeyh Alvan (1927- 1991), Şeyh Adnan (d. 1931) üstlenmiş ancak kısa süre sonra dergâhın postnişînliğini Şeyh Haşi (d. 1937)’e bırakmıştır. Şeyh Haşi, Suriye’de olaylar nedeniyle Türkiye’de yaşamaktır.

Şeyh Hasan Nûranî

4. Diyarbakır Kolu

Dergâhın kurucusu Şeyh Hasan Nûranî, Batman’a bağlı Garzan bölgesinin Koh köyünde dünyaya geldi. Tahsil yaşı geldiğinde Siirt’e giderek Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın talebesi olan Molla Halil Siirdî’nin yanında tahsilini tamamladı. Ardından Şeyh Hâlid-i Cezerî’nin halefî Şeyh Sâlih-i Sıpkî’nin yanına girek orada seyr u sülûkunu tamamladı. Kendisine tasavvufî icâzet verilerek Diyarbakır bölgesinin irşâdı için görevlendirildi. O da Çınar ilçesinin Aktepe köyüne yerleşti ve bir medrese ile dergâh kurarak tedris ve irşâd hizmetlerine başladı.

Oğlu Abdurrahman-i Aktepeî, Molla Hasan-i Bârî, Şeyh Kâsım (Altunakarî),[10] Şeyh Eyyub-i Cırnıkî, Şeyh Ahmed-i Hanevî, Şeyh Muhammed Zîlan, Şeyh Muhammed Emîn’e hilâfet vermiştir. Vefâtından sonra oğlu Abdurrahman (ö. 1907)[11] babasının dergâhında, aslen Derşevî ailesinden olan Şeyh Kâsım ise Çınar ilçesinin Altunakar köyünde irşâd hizmetlerini yürütmeye başladı.

1865 yılında vefât eden Şeyh Hasan Nurânî’nin kabri Bismil’in Aktepe köyündedir.[12]

Şeyh Ahmet Munis ed-Derşevî

5. Gaziantep Kolu

Derşevî ailesinden Şeyh Abdullah’ın oğlu Şeyh Ahmet Munis ed-Derşevî tarafından Gaziantep’te yürütülmektedir.

Şeyh Ahmed Munis, 1922 yılında Cizre’de doğdu. İlk eğitimini aile ortamında almaya başladı. Daha sonra sırasıyla Molla Abdulvehhâb, Suriye’nin Amûde şehrinde Molla Abdullatîf ve Cizre’de Şeyh Muhammed Saîd Seydâ (ö. 1968) ve Molla İbrahim Karsî’den ders okudu. Sonra tekrar Suriye’ye dönerek Şam’da eğitimine devam etti.

Şeyh Ahmed, babası Şeyh Abdullah ile birlikte 1926 tarihinden itibaren Güneydoğu’dan Musul’a ve Suriye’ye yapılan göçlere[13] katıldı, oralarda belli süreler kalarak 1941 yılında Türkiye’ye döndü. Ancak yaşanan zorluklardan ve ülkede baş gösteren kıtlıktan dolayı tekrar Suriye’ye gitmek için babasından izin aldı ve gitti. Oraya vardığında işgal güçleri ve Suriye hükümetince Şeyh Abdullah’ın oğlunun geldiği haber alınmıştı. Bir suçu olmadığı gerekçesiyle babasının Suriye’de ikamet ettiği Mustafaviyye’de kalmasına izin verilmesine rağmen, işgal kuvvetlerinin verdiği rahatsızlıklardan dolayı 1945 yılında Türkiye’ye döndü. Türkiye’de Mansûriyye köyünde ikamet etti. Ardından 1959 yılında Zengiluk köyüne, daha sonra da Amîrîn köyüne göçtü. Nihayet Cizre’de Muhammed Nûrî Derşevî’nin evinin yanında bir ev yaptırarak oraya yerleşti.

Şeyh Ahmed 1963 yılında hac ibadetini ifa etti. Gelirken Şam’a uğrayarak Şeyh İbrahim Hakkı Basretî’nin Şam Üniversitesinde hocalık yapan oğulları Şeyh Adnan ve Şeyh Alvân ile görüştü. Oradan Kamışlı’ya gelerek amcası Şeyh Reşîd ve onun oğlu Muhammed Nûrî ile görüştü. Ardından Şeyh İbrahim Hakkı’nın yanında kalarak beş tarîkattan icâzet aldı ve Cizre bölgesinde görevlendirildi. Daha sonra görüştüğü Şeyh Hüseyin Zibârî’nin oğlu Şeyh Muhammed Şefîk ona Rıfâiyye tarîkatı icâzeti verdi.

1971-72 yıllarında Süleymaniye Medresesi’nin de bulunduğu Şeyh Muhammed Nûrî Camii’nin tadilâtını yaptırdı. Daha sonra Osmaniye’göç etti. Orada bir süre kaldıktan sonra Gaziantep’e göçtü. Halen Gaziantep’te yaşamakta ve ilerlemiş yaşına rağmen irşâd hizmetlerini yürütmektedir. Basılmamış Arapça, Kürtçe ve Farsça beyitler içeren yazma bir divanı bulunmaktadır.[14]

6. Siirt Kolu

Zibârîler olarak bilinen Şeyh Hâlid-i Zibârî’nin ailesi, aslen Hicaz bölgesinden olup yaklaşık 300 yıl kadar önce önce Hama ve Humus ardından Irak’ın Zibar iline, oradan da Şırnak’a bağlı Basret ve Siirt’in Eruh ilçesinin Hâlidiye köyüne (Kekliktepe) taşınmış seyyid bir ailedir. Anadolu’ya Zibar’dan geldikleri için Zibârîler olarak tanınmışlardır.[15] Bu aileden Basret Dergâhı şeyhlerinden Hüseyin Basretî’nin ailesi de 1926 yılında Musul’a göç etmiş, aileden sadece Celâleddîn Basretî Hâlidiye köyünde bir medrese ve dergâh kurarak irşâd hizmetleri yürütmüştür. Vefâtından sonra oğlu Şeyh Muhyiddîn Oran bu vazifeyi üstlenmiştir.

Şeyh Muhyiddîn 1932 yılında Basret köyünde doğdu.[16] Aile ortamında ilimle iştigal ederek büyüdü. Henüz on dört yaşında iken babasından tarîkat dersi aldı. Babasından hilâfet aldığı gibi Basretîlerin Suriye kolu olan Şeyh İbrahim Hakkı Basretî’nin oğlu Şeyh Ulvân’dan da icâzet aldı. Siirt merkezde büyük bir medrese yaptırarak tedris ve irşâd hizmetlerini birlikte yürüttü. Siirt ve çevresi başta olmak üzere değişik illerde yirmiden fazla camiin yapılmasına vesile oldu. Bölgede kendisine duyulan saygı ve hürmet nedeniyle meydana gelen yüzlerce sorunun çözümüne yardımcı oldu. Vefâtından bir hafta önce Suriye’ye geçerek orada amca çocukları Şeyh Adnan Basretî, Şeyh Hâşim Basretî ve bazı âlimlerle vedalaşmaya gitti. Dönüşten bir hafta sonra 2009 tarihinde Siirt’te vefât etti. “Beni medresenin ve dergâhın yanına defnedin, talebelerin sesini duyayım” şeklindeki vasiyeti gereği Siirt merkezde bulunan medresenin bahçesine defnedildi.

Şeyh Siirt’te vefât etti. Kendisinden sonra oğlu Bahaeddîn Oran irşâd vazifesini üstlendi ve hâlen devam etmektir. Oğlu Muaz Oran da medresede tedris faaliyetlerinin yürütmektedir.

7. Hinuk (Güleçler) Kolu

Şeyh Sâlih-i Sıpkî’den sonra Basret dergâhının postnişînliği üstlenen ancak sağlığının elvermemesi üzerine kısa süre sonra Şeyh Muhammed Aynî’ye devrederek memleketi Siirt’in Pervâri ilçesine bağlı Hinuk (Güleçler) köyüne dönen Şeyh Esad Hinukî tarafından kurulmuştur. Şeyh Esad Hinuk’da doğdu. Doğum tarihi kesin olarak belli değildir. Basret dergâhına gitmeden önce Arvas Dergâhı’na giderek bir süre Seyyid Fehim Arvâsî’nin yanında bulunmuştur.[17]

Şeyh Esad-ı Hinukî’nin rahatsızlığı nedeniyle vefâtı üzerine onun medrese ve dergâhının başına oğlu Abdullah geçti. Abdullah b. Esad’ın babasının Basret’te bulunduğu yıllarda mı yoksa daha sonra mı doğduğu ve doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Tahsil zamanı geldiğinde Molla Halil-i Siirdî’nin talebelerinden Seyyid Molla Mustafa’nın yanında tahsile başladı ve ondan icâzet aldı. Ardından tekrar Hinuk köyüne döndü. Köye geldikten sonra amcalarından birini Arvas (Doğanyayla)’da müderrislik ve meşîhat görevini yürüten Seyyid Fehim Arvâsî’nin yanına göndererek, vefât etmiş olan kardeşi Seyyid Tâhâ’nın kızını istetti. Zemzeme Hanımla evlendikten sonra Şeyh Abdullah Seyyid Fehim’in yanına Arvas’a giderek orada tevbe ederek halvete girdi. O sırada Başkale’de bulunan Şeyh Mustafa Arvâsî’nin oğlu Seyyid Abdulhakîm Arvâsî (ö. 1943) ve Muhammed Emin Arvâsî’de halvete girmişlerdi. Seyyid Fehim Arvâsî manevî eğitimleri tamamlandıktan sonra, Abdulhakîm-i Arvâsî ve Muhammed Emin’e tarîkat icâzeti verirken Abdullah Hinukî’ye “Seni Mevlânâ Hâlid’in yolunda görüyorum, sen bu tarîkattan izinlisin ancak benden değil”[18] diyerek onun nasibinin kendisinde olmadığını belirtip icâzet vermedi.

Arvas’tan tekrar Hinuk köyüne dönen Şeyh Abdullah, orada ve bazı medreselerde müderrislik yaptı. Bu sıralarda rüyalarında bir şeyhin yanında sülûka ve halvete girdiğini görüyordu. Bunun üzerine tekrar köyü Hinuk’a döndü. Bu sırada Şeyh Hüseyin Basretî de irşâd için Pervâri’ye gelmişti. Onunla birlikte Basret’e gitti ve orada tekrar halvete girdi ve tarîkat icâzeti aldı. Halvete girdiğinde Şeyh Abdulhakîm-i Derşevî’de onunla birlikte idi.[19] Oradan Hinuk’a döndü ve Pervârinin Hiştî ve Gilas başta olmak üzere birçok köyünde irşâd hizmetleri yürüttü. Hinuk köyünde vefât etti. Vefâtından sonra köyün üst kısmında mezarının üzerine bir kubbe inşa edildi.[20]

Şeyh Abdullah’tan sonra Dergâh’ın meşîhatını oğlu Şeyh Esad-ı Sânî, ondan sonra da oğlu Şeyh Müşerref üstlendi. 1926 yılında Pervâri’nin Hinuk köyünde doğan Şeyh Müşerref’in annesi Muhammed Emin

Arvâsî’nin kızı Fâtıma Hanım’dır. Şeyh Müşerref ilk tahsilini babasından aldıktan sonra Siirt’e giderek Molla Abdulhakîm-i Halenzevî’nin yanında tahsile başladı. Tahsil arkadaşları arasında Tillo’lu Molla Bedreddin ve kardeşi Şeyh Münevver de vardı.

Medrese tahsilini tamamladıktan sonra Pervarinin Robar (Yeniaydın) köyüne müderris olarak gönderilir ve tedrise başlar. Tarîkat icâzetini babası Şeyh Esad’dan aldığı gibi Basret Dergâhı’nın şeyhlerinden Şeyh Hüseyin Basretî’nin oğlu Şeyh Celaleddin’den de tarîkat icâzeti alır. Ayrıca Hâlidiliğin önemli kollarından biri olan Erbil’deki Şeyh Mustafa Kemâleddîn de kendisine tarîkat icâzeti verir.[21] Uzun yıllar Pervâri ve Siirt’te irşâd hizmetleri yürüten Şeyh Müşerref’in yazma bir divanı ve birçok eseri bulunmaktadır. 19 Mart 2008 tarihinde vefât etti. Mezarı Siirt’te Şeyh Süleyman kabristanındadır.

Vefâtından sonra oğlu Şeyh Muhammed Vefa Hinuk köyündeki Dergâh’ta irşâd hizmetlerini yürütmektedir.

Şeyh Sâlih-i Sıpkî

8. Hâmidîler

Basret merkez dergâhı hariç buraya kadar ele aldığımız altı dergâh, Şeyh Sâlih-i Sıpkî silsilesi ile devam eden dergâhlardır ve Şırnak, Siirt, Diyarbakır, Gaziantep ve Suriye’de yayılmıştır. Şeyh Hâlid-i Cezerî’nin diğer bir halifesi olan Şeyh Hâmid-i Mardinî ile de Mardin ve ilçelerinde yeni dergâhlar açılarak irşâd hizmetleri yürütülmüştür.

Hâmid-i Mardinî’nin Mardine irşâd için gönderilmesinden sonra halk tarafından kendisine bir ev yapılarak hediye edildi. Evin yakınında Hamidiye Camii ve dergâhı inşâ edildi. Şeyh Hâmid-i Mardinî, günümüzde Hamidiyye Camii olarak anılan camiinde görev yaparken Reyhaniye Camii’nde de tedrise devam etmiş ve yaklaşık 80 civarında talebeye medrese icâzeti vermiştir. Şeyh Hâmid-i Mardinî, ailesinden intikal eden yazma eserlerle birlikte medrese ve dergâha ait bir kütüphane de oluşturmuştur.[22]

Çok dilli ve kültürlü bir yerleşim merkezi olan Mardin’de Şeyh Hâmid-i Mardinî, dönemin Bağdat Müftüsü olan Âlûsî tarafından 1851 yılında ziyaret edilir. Onun ifadesine göre Şeyh Hâmid-i Mardinî, güler yüzlü, güven veren sükûnet sahibi bir insandır.[23]

Şeyh Hâmid-i Mardinî, yetiştirdiği oğullarını yanında tutmayarak kendisine verilen Mardin’in irşâd edilmesi görevine oğullarını da dâhil etti. Bu amaçla Aynkef (Kayapınar)[24] Köyüne oğlu İbrahim Hâmidî’yi, Dârâ (Oğuz)[25] Köyüne Şeyh Abdullah Hâmidî’yi, Gurs (Alipaşaköy)[26] Köyü’ne Abdurrahman’ı Ahmediye (Başkavak)[27] köyüne ise Muhammed ve daha sonra Abdulhalîm’i göndererek orada tedris ve irşâd hizmetlerini yürütmelerini istedi. Bu medrese ve dergâhlardan Aynkef ve Ahmediye[28] 1980 yılına kadar aktif olarak hizmet yürütmüş, bu tarihten sonra askeri darbe ve bölgede baş gösteren siyasî ve sosyal olaylar nedeniyle kapanmak zorunda kalmıştır. Bunlar içerisinde özellikle Aynkef Dergâhı şeyhlerinden Şeyh İbrahim’in oğlu Şeyh Fethullah-ı Mardinî Birinci Dünya Savaşı sürecinde 1915 yılında bölgedeki Müslümanlar ile Süryaniler arasındaki çıkan çatışmalarda arabuluculuk yapması[29] bugüne kadar yansıyan sosyal barış açısından çok etkili olmuştur.[30]

Şah-ı Mardin olarak anılan Şeyh Hâmid-i Mardinî, oğullarını Mardin’in dört ayrı istikametine göndermiştir. Dârâ doğuda, Ahmediye batıda, Aynkef kuzeyde, Gurs ise güneydedir. Günümüzde Şeyh Hâmid-i Mardinî ve onun çocukları tarafından yürütülen tedris ve irşâd hizmetleri nedeniyle Hâmidîler olarak tanınan seyyid şeyh ailesi, Mardin ve çevresinde büyük bir nüfuza sahiptir.

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî

Sonuç:

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin önde gelen halîfelerinden biri olan Cizre’li Şeyh Hâlid-i Cezerî, tarihi kesin olmamakla birlikte 1820’li yılların başında manevî eğitimini tamamlayarak Cizre ve çevresini irşâd için vazifelendirildi. Bu tarihten sonra Cizre’de bir süre hem müderrislik hem de irşâd hizmetleri yürüten Şeyh Hâlid-i Cezerî, Gabar Dağı’nın üzerinde ve batı yakasına düşen bir noktada bulunan ve bugün Şırnak iline bağlı Basret (İnceler) Köyü’ne yerleşerek yaptığı büyük bir cami ve buna bağlı medrese ve dergâh kurdu.

Basret Dergâhı’nın kurulması ile burada yetişen âlim ve hâlifeler özellikle Güneydoğu Anadolu tasavvufî hayatı açısından büyük rol oynamışlardır. Şâh-ı Mardin olarak bilinen Şeyh Hâmid-i Mardinî, Basret dergâhının ikinci şeyhi olan Şeyh Sâlih-i Sıpkî ve her ne kadar icâzetini Tâhâ el-Hakkârî’den almış olsa da Norşin dergâhı silsilesinde önemli bir yeri olan Gavs-ı Hizânî diye tanınan Şeyh Sıbğatullah-ı Arvâsî bu dergâhta yetişmiştir.

Basret dergâhında irşâd hizmetleri yaklaşık yüz yıl kadar devam etmiş, medrese ve tekkelerin kapatılmasına kadar aktif olarak kalmıştır. Ancak medrese ve tekkelerin kapatılmasına ilave olarak, bu dönemde görülen bazı siyâsî uygulamalar nedeniyle özellikle Güneydoğu’dan birçok âlim ve şeyh Irak ve Suriye’ye göç etmiştir. Bu dönemde Basret Dergâh’ında irşâd hizmetleri yürüten Basretî, Derşevî ve Şeyh Seydâ ailelerinin de Musul’a göçmesiyle dergâh 1926 yılında fiili olarak kapanmıştır.

Ancak bu dergâhtan yetişen halifelerle, Basret merkez dergâhına ilâve olarak Cizre’de Şeyh Muhammed Saîd Seydâ ile Seydâî kolu olarak kabul edilen Cizre-Serdahl Dergâhı, Suriye’de Şeyh İbrahim Hakkı ile Hilva Dergâhı, Diyarbakır’da Şeyh Hasan Nûrânî ile Aktepe Dergâhı, Gaziantep’te Şeyh Ahmet Hilmi Munis ile, Siirt’in Eruh ilçesine bağlı Hâlidiyye köyünde başlayıp merkeze taşınan Şeyh Muhyîddîn ve kendisinden sonra kardeşi Şeyh Bahaaddîn ile etkisini hâlen devam ettirmektedir. Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz:

Basret Dergâhı Anadolu Nakşbendîliği açısından Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin halîfelerinden Tâhâ’l-Hakkârî’nin irşâd hizmetlerini yürüttüğü Şemdinli’nin Nehri (Bağlar) ve Norşin (Güroymak) Dergâhı ile birlikte etkisi açısından en önemli dergâhlardan biridir.

Hâlidîlik daha ziyade medrese ve tekke birlikteliğini öngören zülcenaheyn bir yapıya sahip olup irşâd hizmetlerini yürütenler açısından ulemâ tarîkatıdır. Basret Dergâhı’nda ve oradan ayrılan kolların tamamında da medrese icâzeti olmayana tarîkat icâzeti verilmediği gibi medrese ile dergâh her zaman yan yana ve birlikte yürütülmüştür.

Şeyh Hâlid-i Cezerî ve Basret Dergâhı, medreselerin ve Kâdiri geleneğin yaygın olduğu Şırnak, Mardin, Şanlıurfa, Batman, Diyarbakır, Siirt ve Bitlis’te Nakşbendîliğin yayılmasında ve kabul görmesinde büyük rol oynamıştır.

Basret Dergâhı’ndan ayrılan bütün kollar hâlen varlığını aktif olarak devam ettirmektedir.

Doç. Dr. İbrahim BAZ

Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

---------------------

[1] Abdulkadir Bingöl, Kulilken Baxe Botan, s. 173-175.

[2] Dergâh hakkında geniş bilgi için bk. İbrahim Baz, “Güneydoğuda bir irfan merkezi: Serdahl Tekkesi ve Külliyesi”, Şırnak Üniverisitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 2011/2, sayı: 2, s. 25.

[3] Said Ramazan El-Bûtî’nin babasıdır. Aslen Şırnak ili, Güçlükonak ilçesindendir. Hayatı hakkında geniş bilgi için bk. Said Ramazan el-Bûtî, Babam Molla Ramazan el-Bûtî, (İstanbul: Kent Yay., 2006).

[4] Recep Özdirek, “Cumhuriyet Döneminde İdil’de Yaşayan Müslüman Din Âlimleri”, Geçmişten Günümüze Uluslararası İdil Sempozyumu, İstanbul 2011, s. 337.

[5] Bu silsilenin Şeyh Ömer Zengânî’den Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’ye kadar ulaşan silsilesi şu şekildedir: Şeyh Hâlid-i Zibârî, Şeyh Muhammed Aynî, Şeyh Sâlih Subkî, Şeyh Hâlid el-Cezerî, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî. Bk. Abdülhakim Yüce, “Cizre’li Şeyh Seydâ ve Tasavvufî Görüşleri”, Uluslararası Şırnak ve Çevresi Sempozyumu Bildirileri, ed. M. Nesim Doru, Ankara: Şırnak Üniversitesi Yay., 2010, s. 638.

[6] Brunissen tarîkat silsilesini verdiği şemalarda ve dipnotlarda Şeyh Muhammed Said Seydâ’nın şeyhini İbrahim Hakkı Basretî olarak göstermektedir. Bu bilgi doğru değildir. Bk.

Martin van Bruinessen, Ağa, Şeyh, Devlet, s. 467, 478-479 (2 ve 3 nolu dipnot).

[7] Şefik Korkusuz, “Şeyh İbrahim Hakkı ez-Zebârî”, İbrahim Hakkı ve Siirt Ulemâsı Sempozyumu, İstanbul (ts.), s. 473; Mehmet Nezir Oğuz, İbrahim Hakkı ez-Zebârî ve Tasavvuf Anlayışı, (Yayımlanmamış Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi, 1995, s. 7 vd.

[8] Heyet, Evliyalar Ansiklopedisi, XI, 269-270.

[9] Şeyh İbrahim Hakkı’dan sonra Şeyh Alvan (Ulvan)’ın postnişin olduğu kaydedilmektedir. Bk. Abdurrahman Memiş, Hâlid-i Bağdâdî ve Anadoluda Hâlidîlik, s. 135-136. Aile ile görüştüğümüzde (M. Reşid Derşevî, 30. 10. 2013) Hilva’da Şeyh İbrahim Hakkı’dan sonra büyük oğlu Muhammed Zeki’nin geçtiğini ifade etmiştir.

[10] Şefik Korkusuz, Tezkire-i Meşâyıh-ı Amîd – Diyarbakır Velileri, İstanbul: Kent Yay., 2004, s. 140-146.

[11] Şefik Korkusuz, age, s. 47.

[12] Şefik Korkusuz, age, s. 250.

[13] Göçler hakkında bilgi için bk. İbrahim Baz, “Cumhuriyetin ilk Yıllarında Irak ve Suriye’ye Göçen Cizreli Âlim ve Sûfilerr”, Bilim, Düşünce ve Sannatta Cizre Sempozyumu, İstanbul, 2012, s. 239.

[14] Şeyh Muhammed Nûrî Reşîd, Kutûfu’l-Ceniyye fî terâcimi’l-âileti’d-Derşeviyye, s. 95-99; Abdullah Yaşın, Tarih, Kültür ve Cizre, İstanbul: Kent Yay., 2011, s. 520; 26 Mart 2010 tarihinde Gaziantep’te yaşayan 1922 doğumlu Cizre’li Şeyh Ahmet Munis ed-Derşevî’yi ziyaretimizde yaptığımız mülâkat.

[15] Aile hakkında geniş bilgi için bk. Muhammed Şefik Zibârî, el-Ahvâlu’d-dürriyye ve’l-ahbâru’lmiskiyye fi’s-silsileti’z-Zibârîyye, Musul 1935.

[16] Şeyh Muhyiddin’in medresesinde müderris olarak görev yapan oğlu Molla Muaz Oran’dan babası Şeyh Muhyiddin Basretî’nin doğumu ile ilgili şu şekilde bir anekdot anlatılmaktadır: Şeyh Celâleddîn Basretî’nin erkek çocuğu olmaz. Cudi Dağı’nın zirvesinde bulunan ve Nuh Peygamberin gemisinin durduğu yer olarak kabul edilen Sefîne denilen yere gider ve dua eder. Kısa süre sonra da Muhyiddin olur. Bu münasebetle ona ilk olarak Cudi ismi verilir, sonra Muhyiddîn denilir.

[17] Muhammed Nâzım b. Şeyh Müşerref (Özcan), en-Nûru’s-sârî fî menâkıbı’l-üstâz eş-Şeyh Müşerref b. eş-Şeyh Esad-ı Sânî el-Pervârî, 2012, s. 164.

[18] Muhammed Nâzım b. Şeyh Müşerref (Özcan), age, s. 162.

[19] Muhammed Nâzım b. Şeyh Müşerref (Özcan), age, s. 162.

[20] Muhammed Nâzım b. Şeyh Müşerref (Özcan), age, s. 163.

[21] Şeyh Mustafa Tekkesi olarak bilinen bu dergâhın tarîkat silsilesi Şeyh Osman Siracuddîn et-Tavîlî yoluyla Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’ye ulaşır. Bk. Abdulcebbar Kavak, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî ve Hâlidî Tasavvuf Geleneğinin Tarihi Gelişim Süreci, s. 245.

[22] Bu kütüphaneye ait eserlerin büyük çoğunluğu1926 yılında yaşanan zorunlu göçler zamanında kuyulara atılmıştır. Bir kısmı ise tekkelerin kapatılması ve tarîkat ehline ait bir kısım unvanların ilgâsı nedeniyle eserlerin ilk sayfalarında müellife ait “şeyh” gibi unvanların sorun olabileceği düşünüldüğünden eserlerin ilk ve son sayfaları yırtılmıştır. Eserlerin bir kısmı Yüzüncü Yıl Üniveristesi kütüphanesinde olup, 300 kadar yazma eserin ilk ve son sayfası bulunmamaktadır. Muhammed Sadık Hâmidî’den rivayet edilmiştir.

[23] Ebu’s-Senâ Şihâbuddîn el-Âlûsi, Neşvetü’ş-Şumul fi’s-Seferi ilâ İslambul, (ts.), s.9.

[24] Aynkef: Batman iline bağlı Gercüş ilçesine bağlıdır ve şimdiki ismi Kayapınar’dır.

[25] Dârâ: Mardin’e bağlı olup ismi Oğuz şeklinde değişmiştir.

[26] Gurs: Mardin’in Kızıltepe ilçesine bağlı olup şimdiki ismi Alipaşaköy’dür.

[27] Ahmediye: Mardin’in Savur ilçesine bağlı olup, şimdiki ismi Başkavak’tır.

[28] Ahmediye Medresesinde ders okuyan en önemli şahıslardan biri ünlü Kürt yazar Cegerwvin’dir. İlk dönemlerde dini gelenek içerisinde yer alan yazar, daha sonra Kürt bölgelerinde özellikle Molla Mustafa Barzânî’den sonra yaygın hale gelen sol siyâsî akımlara katılmıştır. Ahmediye’de okuduğu yıllarda vefat eden hocası Şeyh Kemal’in anısına şiir yazmıştır.

[29] Güneydoğu Anadolu bölgesinde Müslüman, Ermeni, Süryani, Yezidî başta olmak üzere çok dinli ve kültürlü bir sosyal yapı bulunmaktadır. 1915 yılında Müslümanlar ile Süryaniler arasında yaşanan sorunların çatışmaya dönüşmesi sonucu Aynverd (Gülgözü) köyünde toplanmış olan Süryanilerin Müslümanlarca kuşatılması sonucu Süryaniler yardım istemişti. Bunun üzerine hareke geçen Şeyh Fetullah Hâmidî, yeğeni Sıddık’ı rehin bırakmış ve Süryanilerden de bir kısım silahları teslim almış ve onlara saldırmanın caiz olmadığına dair fetva vermiştir. Halen birçok Süryani kilisesinde ve işyerinde Şeyh Fetullah Hâmidî’nin fotoğrafı asılıdır. Ayrıca birkısmı Avrupa ülkelerinden gelen bir grup Süryanî her yıl Şeyh Fetullah Hâmidî’nin mezarını ve çocuklarını ziyaret etmektedirler. Midyat Mıhallemi Derneği Başkanı Mehmet Ali Aslan’dan dinlenerek kayıt altına alınmıştır.

[30] Serdar Bedii Omay – Fasih Dinç, “The Contribution of Mardin Sufist Tradition to the Ceolective Living” Culture of Living Together in Turkey and Mardin Example Symposium-2009, ed.

Havva Lakutoğlu, İstanbul 2010, s. 79.

Kaynakça:

Abdulhalim b. Şeyh Musa el-Mardinî, eş-Şeceretü’d-dürriyye fî menâkıbı sâdâti’l-Hâmidiyye, İstanbul 1412.

Arvâsî, Sıbğatullah, Minah, İstanbul: Ayyıldız Matbaası, 1982.

Baz, İbrahim, “Şırnak Bölgesinden Yaşayan Nakşî Şeyh Aileleri ve İdil’de Yaşayan Mutasavvıflar”, Geçmişten Günümüze İdil Sempozyumu, İstanbul 2011.

_____, “Güneydoğuda Bir İrfan Merkezi: Serdahl Tekkesi ve Külliyesi”, Şırnak Üniverisitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 2011/2, sayı: 2.

Bingöl, Abdulkadir, Kulilken Baxe Botan, Enstituya Kurdi ya Amede, İstanbul 2008.

Bruinessen, Martin van Bruinessen, Ağa, Şeyh, Devlet, trc. Banı Yalkut, İstanbul: İletişim Yay., 2010.

Coşkun, İbrahim, “Hâmid el-Mardinî ve er-Risâletü’z-zehebiyye fî akâidi ehli’s-sünneti ve cemâati’l-Muhammediyye adlı eseri”, İbrahim Hakkı ve Siirt Uleması Sempozyumu, ed. Ahmet Erkol - Abdurrahman Adak, İstanbul (ts.).

Ebu’s-Senâ Şihâbuddîn el-Âlûsi, Neşvetü’ş-şumul fi’s-seferi ilâ İslambul, (ts.).

Hamidi, Muhammed Sadık, “Mardinli Şeyh Hamid ve oğlu şeyh Abdurrahman Zihni Efendi”, Makalelerle Mardin IV - Önemli Simalar ve Dini Topluluklar, haz. İbrahim Özcoşar, İstanbul: Mardin Tarihi İhtisas Kütüphanesi Yay., 2007.

Heyet, Evliyalar Ansiklopedisi, XI, İstanbul: Türkiye Gazetesi Yay., 1993.

Kavak, Abdulcebbar, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî ve Hâlidî Tasavvuf Geleneğinin Tarihi Gelişim Süreci, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), AÜSBE, Erzurum 2013.

Korkusuz, M. Şefik, Nehri’den Hazne’ye Meşâyıh-i Nakşibendi, İstanbul 2010.

_____, “Şeyh İbrahim Hakkı ez-Zebârî”, İbrahim Hakkı ve Siirt Ulemâsı Sempozyumu, İstanbul (ts.).

_____, Tezkire-i Meşâyıh-ı Amîd –Diyarbakır Velileri, İstanbul: Kent Yay., 2004.

Memiş, Abdurrahman, “Hâlid-i Bağdâdî’nin Halifeleri”, Uluslararası Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Sempozyumu, Ankara 2012.

_____, Hâlid-i Bağdâdî ve Anadoluda Hâlidîlik, İstanbul: Kitabevi Yay., 2000.

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, Mektûbât-ı Mevlânâ Hâlid, trc. Dilaver Selvi - Kemal Yıldız, İstanbul: Sey-Tac Yay., 2008.

_____, Şemsu’s-Şümûs (Risale-i Hâlidiyye ve Mecd-i Tâlidile ile birlikte), trc. Yakup Çiçek, İstanbul: Sey-Taç Yay., 2004.

Muhammed Baki Seydâ el-Cezerî, “Nakşî Hâlidî Seydâî Postnişînler”, trc. İbrahim Öztürk, İnegöl 2008 (Şeyh Abdussamed el-Farkınî, el-Mecmau’l-muannedü’l-kamerî fî tercemeti Şeyh Muhammed Saîd Seydâ el-Cezerî- Mektûbât isimli eserin giriş bölümü).

Muhammed Nâzım b. Şeyh Müşerref (Özcan), en-Nûru’s-sârî fî menâkıbı’l-üstâz eş-Şeyh Müşerref b. eş-Şeyh Esad-ı Sânî el-Pervârî, 2012.

Muhammed Şefik Zibârî, el-Ahvâlu’d-dürriyye ve’l-ahbâru’l-miskiyye fi’s-silsileti’z-Zibârîyye, Musul 1935.

Oğuz, Mehmet Nezir, İbrahim Hakkı ez-Zebârî ve Tasavvuf Anlayışı, (Yayımlanmamış Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi, Ankara 1995.

Omay, Serdar Bedii - Fasih Dinç, “The Contribution of Mardin Sufist Tradition to the Ceolective Living” Culture of Living Together in Turkey and Mardin Example Symposium-2009, ed. Havva Lakutoğlu, İstanbul 2010.

Özdirek, Recep, “Cumhuriyet Döneminde İdil’de Yaşayan Müslüman Din Âlimleri”, Geçmişten Günümüze Uluslararası İdil Sempozyumu, İstanbul 2011.

Said Ramazan el-Bûtî, Babam Molla Ramazan el-Bûtî, İstanbul: Kent Yay., 2006.

Şeyh Muhammed Nûrî Reşîd, Kutûfu’l-ceniyye fî terâcimi’l-âileti’d-Derşeviyye, (ts.).

Tan, Altan, Turabidinden Beriyye’ye - Aşiretler, Dinler, Diller, Kültürler, İstanbul: Nubihar Yay., 2013.

Yaşın, Abdullah, Tarih, Kültür ve Cizre, İstanbul: Kent Yay., 2011.

Yüce, Abdülhakim, “Cizre’li Şeyh Seydâ ve Tasavvufî Görüşleri”, Uluslararası Şırnak ve Çevresi Sempozyumu Bildirileri, ed. M. Nesim Doru, Ankara: Şırnak Üniversitesi Yay., 2010.

26 Mart 2010 tarihinde Gaziantep’te yaşayan 1922 doğumlu Cizre’li Şeyh Ahmet Munis ed-Derşevî’yi ziyaretimizde yaptığımız mülakat.

www.dargecit.gov.tr.

Yorumlar (2)
Hacı Coşkun 3 yıl önce
Şeyh Hasani Nurani Hazretlerinin hayatında şu hususların düzeltilmesi gerekir. Şöyle ki:
İnsanları Hakk'a dâvet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakîkî saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin otuz ikincisidir.
Diyarbakır velilerindendir. Aslen Eski Siirt Yeni Batmanlıdır. Hasan-El Nurânî Hazretleri Hicri 1201 yılında Batman’ın El-Medine köyünde (eski adı Garzan Bölgesinin Koh Köyü) dünyaya gelmişti. Bu Köy Veysel Karani’ye yakın bir köydür. Adı Hasan Lakabı Nuranidir. Daha dünyaya gelmeden önce babasını kaybetti. Annesi Saliha bir bayan olduğu için abdestsiz oğlu Hasan’ı emzirmedi. Çok fakir olduklarından dolayı köyün ağası Hüseyin Efendi bu Saliha hanımı hizmetlerinde kullanmak üzere yanında çalıştırmaya başladı. O zaman çocuk olan Hasan-el Nurânî de Hüseyin Efendinin yanında hizmetlerine devam etti.
Altı yaşlarında iken küçük Hasan ağılda karanlık bir yerde oturuyordu. Hüseyin Efendi abdest almak üzere ağıla gittiğinde köşede bir Nur olduğunu görüp bu Nura doğru ilerledi. Nura elini vurduğunda, Nur’un Hasan’ın başında olduğunu fark etti. Bu olayın zuhur etmesinden sonra tüm ahali çocuk yaştaki Hasan’a “Nurânî” ünvanını verdiler.
Hüseyin Efendi bu olaydan sonra Hasan-el Nurânî yi ilim tahsil etmesi için devrin büyük âlimlerine gönderdi. İlim tahsilini yörece meşhur olan Molla Halil-i Siirtinin yanında yapar. Bu zat meşhur Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Halifesidir. Fıkıh, Beşeri İlimleri tahsil ettikten sonra Molla Halil-i Sîirtî Hazretlerinin yanına giderek Geometri ve Matematik ilimlerini tamamladı. Evliyanın büyüklerinden Şeyh Sâlih-i Sıbkî’nin sohbetlerine katılarak zâhirî ve bâtınî ilimleri öğrenip hilâfetle şereflenerek icâzet diplomasını aldı. Artık Şeyh Salihi-i Sıbki’nin halifesi oldu. Yaşı 25 ile 35 arası genç bir yaş. Hürmeten Şeyh Salih-i Sıbki Hazretleri; talebelerinden hilafete hak kazanan Şeyh İbrahim, Şeyh Hasan-i Nurani ve Şeyh Hamid-i Mardini’ye der ki; “Siz hilafete hak kazandınız ancak edeben gidin üstadım olan Şeyh Halid-i Cezeri’den hilafeti alınız! Demiş ve bu üç zat da gidip Şeyh Halid-i Cezeri’den hilafet alırlar.
Üstün kabiliyetini iyi bilen hocası, o dönemin kendisi ile arası çok iyi olan Padişah Sultan Abdulmecid’e yazdığı bir mektupla talebesinden bahseder. Padişah, anında Diyarbekir’e bağlı çok eski tarihi bir köy olan Aktepe köyü arazisinden 52 parselin tapusu ve o köyde bir tekke ve medrese kurma emrini gönderir. Bundan sonra Şeyh Hasan Efendi Şeyh Sâlih Sıbkî’nin vasiyeti üzerine Diyarbekir’in Bismil ilçesi Aktepe köyü yerleşerek, insanları irşâd ile meşgul oldu ve bölgenin halkını irşâd ederek birçok talebe yetiştirdi.
Yaptığı ilmi ve manevi hizmetler için kendilerine dönemin Padişahı Sultan Abdulmecid tarafından bir Sancak ve çeşitli hediyeler gönderilir. Şeyh Hasan efendi 1 kez hacca gitmiştir. Kendileri orta boylu, kumral ve sakalı tamamiyle beyazlanmamış, sireten de; çok halim selim bir zattır.
Şeyh Hasan efendi birçok eser yazdığı halde, bunların birçoğu zamanla çeşitli olaylardan dolayı kaybolmuş veya zayi edilmiş, dolayısıyla isimlerini de tesbit edemedik. Yapılan araştırmalar sonucunda torunlarında yalnızca kendisinin istinsah etmiş olduğu bir eseri bulabildik. Eserin adı: “El Miftah ul Maiyye. Fit Tarîkatin Nakşibendiyye.” Kitabın Müellifi: Şeyh Abdulğani en-Nablûsidir.
Şeyh Hasan-i Nurani Hazretlerini bıraktığı halifeleri :
1- Abdurrahman-i Aktepe, (oğludur)
2- Molla Hasan-i Barê. (Barê Çınar’ın Bir Köyüdür)
3- Şeyh Kasım El-Toğârî (El-Toğâr şimdiki ismi Altunakar Çınar’ın Bir Köyüdür)
4- Şeyh Eyyüb-i Cırnık (Cırnık Terkan’ın Bir Köyüdür)
5- Şeyh Ahmed-i Hanevi. (teberrüken hilafet vermiştir)
6- Şeyh Muhammed Emin-i Şeyh Selemeta Hazretleri sülük yoluyla irşâd ettiği, icazet ve diploma verdiği talebelerindendir.

Şeyh Hasan-i Nurani tasavvufta üveysilik yolunda birkaç evliyanın ruhaniyetinden feyz alarak büyük müceddit ve sancak sahibi oldu. Kerâmetleri pek çoktur.
1865 (H.1283) senesinde Diyarbakır’ın Bismil İlçesine bağlı Aktepe köyünde vefât etti. Türbesi bu köydedir. Vefatından sonra büyük oğlu Abdurrahman Aktepe postuna oturarak irşâda devam etti. Seyyid Kasım El-Toğârî’yi de Diyarbakır’ın Çınar ilçesine bağlı El-Toğâr (şimdiki ismi Altunakar) köyüne irşâd vazifesi ile görevlendirdi.
Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.
Hacı Coşkun 3 yıl önce
Şeyh Hasani Nurani hazretleri
İnsanları Hakk'a dâvet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakîkî saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin otuz ikincisidir.
Diyarbakır velilerindendir. Aslen Eski Siirt Yeni Batmanlıdır. Hasan-El Nurânî Hazretleri Hicri 1201 yılında Batman’ın El-Medine köyünde (eski adı Garzan Bölgesinin Koh Köyü) dünyaya gelmişti. Bu Köy Veysel Karani’ye yakın bir köydür. Adı Hasan Lakabı Nuranidir. Daha dünyaya gelmeden önce babasını kaybetti. Annesi Saliha bir bayan olduğu için abdestsiz oğlu Hasan’ı emzirmedi. Çok fakir olduklarından dolayı köyün ağası Hüseyin Efendi bu Saliha hanımı hizmetlerinde kullanmak üzere yanında çalıştırmaya başladı. O zaman çocuk olan Hasan-el Nurânî de Hüseyin Efendinin yanında hizmetlerine devam etti.
Altı yaşlarında iken küçük Hasan ağılda karanlık bir yerde oturuyordu. Hüseyin Efendi abdest almak üzere ağıla gittiğinde köşede bir Nur olduğunu görüp bu Nura doğru ilerledi. Nura elini vurduğunda, Nur’un Hasan’ın başında olduğunu fark etti. Bu olayın zuhur etmesinden sonra tüm ahali çocuk yaştaki Hasan’a “Nurânî” ünvanını verdiler.
Hüseyin Efendi bu olaydan sonra Hasan-el Nurânî yi ilim tahsil etmesi için devrin büyük âlimlerine gönderdi. İlim tahsilini yörece meşhur olan Molla Halil-i Siirtinin yanında yapar. Bu zat meşhur Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Halifesidir. Fıkıh, Beşeri İlimleri tahsil ettikten sonra Molla Halil-i Sîirtî Hazretlerinin yanına giderek Geometri ve Matematik ilimlerini tamamladı. Evliyanın büyüklerinden Şeyh Sâlih-i Sıbkî’nin sohbetlerine katılarak zâhirî ve bâtınî ilimleri öğrenip hilâfetle şereflenerek icâzet diplomasını aldı. Artık Şeyh Salihi-i Sıbki’nin halifesi oldu. Yaşı 25 ile 35 arası genç bir yaş. Hürmeten Şeyh Salih-i Sıbki Hazretleri; talebelerinden hilafete hak kazanan Şeyh İbrahim, Şeyh Hasan-i Nurani ve Şeyh Hamid-i Mardini’ye der ki; “Siz hilafete hak kazandınız ancak edeben gidin üstadım olan Şeyh Halid-i Cezeri’den hilafeti alınız! Demiş ve bu üç zat da gidip Şeyh Halid-i Cezeri’den hilafet alırlar.
Üstün kabiliyetini iyi bilen hocası, o dönemin kendisi ile arası çok iyi olan Padişah Sultan Abdulmecid’e yazdığı bir mektupla talebesinden bahseder. Padişah, anında Diyarbekir’e bağlı çok eski tarihi bir köy olan Aktepe köyü arazisinden 52 parselin tapusu ve o köyde bir tekke ve medrese kurma emrini gönderir. Bundan sonra Şeyh Hasan Efendi Şeyh Sâlih Sıbkî’nin vasiyeti üzerine Diyarbekir’in Bismil ilçesi Aktepe köyü yerleşerek, insanları irşâd ile meşgul oldu ve bölgenin halkını irşâd ederek birçok talebe yetiştirdi.
Yaptığı ilmi ve manevi hizmetler için kendilerine dönemin Padişahı Sultan Abdulmecid tarafından bir Sancak ve çeşitli hediyeler gönderilir. Şeyh Hasan efendi 1 kez hacca gitmiştir. Kendileri orta boylu, kumral ve sakalı tamamiyle beyazlanmamış, sireten de; çok halim selim bir zattır.
Şeyh Hasan efendi birçok eser yazdığı halde, bunların birçoğu zamanla çeşitli olaylardan dolayı kaybolmuş veya zayi edilmiş, dolayısıyla isimlerini de tesbit edemedik. Yapılan araştırmalar sonucunda torunlarında yalnızca kendisinin istinsah etmiş olduğu bir eseri bulabildik. Eserin adı: “El Miftah ul Maiyye. Fit Tarîkatin Nakşibendiyye.” Kitabın Müellifi: Şeyh Abdulğani en-Nablûsidir.
Şeyh Hasan-i Nurani Hazretlerini bıraktığı halifeleri :
1- Abdurrahman-i Aktepe, (oğludur)
2- Molla Hasan-i Barê. (Barê Çınar’ın Bir Köyüdür)
3- Şeyh Kasım El-Toğârî (El-Toğâr şimdiki ismi Altunakar Çınar’ın Bir Köyüdür)
4- Şeyh Eyyüb-i Cırnık (Cırnık Terkan’ın Bir Köyüdür)
5- Şeyh Ahmed-i Hanevi. (teberrüken hilafet vermiştir)
6- Şeyh Muhammed Emin-i Şeyh Selemeta Hazretleri sülük yoluyla irşâd ettiği, icazet ve diploma verdiği talebelerindendir.
Şeyh Hasan-i Nurani tasavvufta üveysilik yolunda birkaç evliyanın ruhaniyetinden feyz alarak büyük müceddit ve sancak sahibi oldu. Kerâmetleri pek çoktur.
1865 (H.1283) senesinde Diyarbakır’ın Bismil İlçesine bağlı Aktepe köyünde vefât etti. Türbesi bu köydedir. Vefatından sonra büyük oğlu Abdurrahman Aktepe postuna oturarak irşâda devam etti. Seyyid Kasım El-Toğârî’yi de Diyarbakır’ın Çınar ilçesine bağlı El-Toğâr (şimdiki ismi Altunakar) köyüne irşâd vazifesi ile görevlendirdi.
Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.
15
açık
Namaz Vakti 20 Nisan 2024
İmsak 04:38
Güneş 06:12
Öğle 13:08
İkindi 16:53
Akşam 19:55
Yatsı 21:22
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 32 87
2. Fenerbahçe 32 85
3. Trabzonspor 32 52
4. Beşiktaş 33 51
5. Rizespor 32 48
6. Başakşehir 32 46
7. Kasımpasa 32 46
8. Sivasspor 32 44
9. Antalyaspor 32 42
10. Alanyaspor 32 42
11. A.Demirspor 32 40
12. Samsunspor 32 38
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 32 37
15. Konyaspor 32 36
16. Hatayspor 32 33
17. Gaziantep FK 32 31
18. Karagümrük 32 30
19. Pendikspor 32 30
20. İstanbulspor 32 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 30 68
2. Göztepe 30 60
3. Kocaelispor 30 52
4. Ahlatçı Çorum FK 30 52
5. Sakaryaspor 30 51
6. Bodrumspor 30 49
7. Boluspor 30 46
8. Bandırmaspor 30 46
9. Gençlerbirliği 30 44
10. Erzurumspor 30 41
11. Manisa FK 31 36
12. Keçiörengücü 30 36
13. Şanlıurfaspor 30 34
14. Ümraniye 30 34
15. Tuzlaspor 30 32
16. Adanaspor 30 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 30 7
Takımlar O P
1. M.City 32 73
2. Arsenal 32 71
3. Liverpool 32 71
4. Aston Villa 33 63
5. Tottenham 32 60
6. Newcastle 32 50
7. M. United 32 50
8. West Ham United 33 48
9. Chelsea 31 47
10. Brighton 32 44
11. Wolves 32 43
12. Fulham 33 42
13. Bournemouth 32 42
14. Crystal Palace 32 33
15. Brentford 33 32
16. Everton 32 27
17. Nottingham Forest 33 26
18. Luton Town 33 25
19. Burnley 33 20
20. Sheffield United 32 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 31 78
2. Barcelona 31 70
3. Girona 31 65
4. Atletico Madrid 31 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 31 50
7. Valencia 31 47
8. Real Betis 31 45
9. Villarreal 31 39
10. Getafe 31 39
11. Osasuna 31 39
12. Las Palmas 31 37
13. Sevilla 31 34
14. Deportivo Alaves 31 32
15. Mallorca 31 31
16. Rayo Vallecano 31 31
17. Celta Vigo 31 28
18. Cadiz 31 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 31 14
Günün Karikatürü Tümü