Osmanlı’da Tasavvufî Hayat

Osmanlı Devleti, uzun müddet ayakta durabilmiş ender devletlerden biridir. Bunun nedenini keşfetmek, temelindeki fikri, manevî, sosyal ve kültürel alt yapıyı tahlil ettiğimizde, bu görkemli yapının malzemesinin üzerinde kurulduğu en önemli unsurlardan biri de tasavvufi düşünce ve aksiyondur.

TASAVVUF 05.04.2021, 21:43 02.05.2021, 03:37 Ramazan Peri
Osmanlı’da Tasavvufî Hayat

Tarihin en kritik döneminde medeniyetlerin beşiği olan bir coğrafyada kurul­muş olan Osmanlı’nın adı. Kurucusu ve kuruluşu; faaliyetleri, münasebetleri, mües­sese ve kişileri üzerinde pek çok araştırma yapıldığı halde, incelemeye muhtaç hala çok yönü bulunmaktadır.

Müesseselerinin yaygınlaşmasıyla tasavvuf, topluma nüfuz ederek, zihniyet­lere tesir etmiş ve “yükselen değerlerden biri olmuştur. Osmanlı bu manevî unsuru sosyal, kültürel, moral ve estetik yapılanmasında, ileriki dönemlerde adeta aslî bir unsur olarak kullanmıştır.

Bu sebepten dolayı, Osmanlı’yı keşfetmenin en önemli yollarından biri de, toplumu ve müesseseleri üzerindeki derin etkileri bakımından tasavvufi düşünce ve aksiyonu yakından tanımak olacaktır.

Abbasîler döneminde sistemleşip olgunlaşan tasavvuf, Selçuklular döneminde kurumsallaşıp tarikatlar şeklinde ortaya çıkmış, Osmanlılar döneminde ise yaygın­laşarak toplumun bütün kesimlerini ve hayatın pek çok yönünü etkisi altına almıştır.

Osmanlı’da tasavvuf sadece dinî alanla alakalı bir olgu değil, devletin fikir, felsefe, mimarî, şiir ve musiki başta olmak üzere bütün güzel sanatlarla, hatta siyasî, İçtimaî, iktisadi. İlmî ve askeri hayatla ilgili yönlendirmeler yapan bir düşünme ve yaşama tarzı olmuştur.

Her türlü ideolojik ve önyargılı yaklaşımdan uzak bakıldığında, Osmanlı’da.

Yüzyıl zirve olarak takdim edildiği halde bürokraside, hat sanatında, musikide

Ve XVIII yüzyıllarda yükselmenin devam ettiğini, son zamanlarda yapılan araştırmalar göstermektedir. Bu durum, bize, bu zihniyetin geri planında olan tasav­vufun müessese ve temsilcileriyle, kaynaklara dayanılarak sistematik bir şekilde.

Öncelikle maziye dönük bir haritasını ortaya koyma, ardından da çeşitli veçheleriyle bunları değerlendirme vazifesini yüklemektedir.

Dün statik, gelecek ise dinamiktir şeklinde bir bakış açısı aldatıcıdır. Dünün sabit verileri, bugünün gereklilikleri içinde yeniden kurulabilirse, ancak o zaman geleceğin dinamikliğini yönlendirme şansı yakalanabilir. Milletlerin sürekliliği ve kalkınmasında değişmeyen tek şey, eski ve yeniyi birleştirip uzlaştırabilmektir.

XVII. YÜZYILA KADAR TASAVVUF

İslâm dîninin, doğuşunu takip eden kısa süre içerisinde büyük coğrafyalara yayılmasının ana etkenlerinden biri belki de birincisi bu dinin bünyesi içinde ban nıp gelişen tasavvuf cereyanı olmuştur.1 “İlk devirlerden itibaren İslâm’ın özüne inerek, onu en iyi şekilde anlayıp, duygu, düşünce ve davranışlarını tam manasıyla Allalı ve Rasûlü’nün iradesine tabî kılmayı gaye edinen tasavvuf ve tarikat men­supları, İslâm dinini gayri Müslim toplumlara tebliğ edip yaymayı en önemli vazi­felerinden biri kabul etmişlerdir. Bunun içindir ki, kendilerini Hak yolunda seferber eden ve her türlü fedakârlığı göze alan sûfî dervişler, pek çok bölgelerde yoğun bir tebliğ faaliyeti sürdürerek, oralardaki insanlara İslâm’ı tanıtıp sevdirmişler ve Müslüman olmalarına vesile olmuşlardır.”[1] [2]

Türklerin de toplum olarak İslâmiyet’i kabul etmelerinde en önemli âmil, topluluk içerisinde faaliyet gösteren sûfî dervişler olmuştur. Bu aşamadan sonra da tasavvuf gerek halk gerekse idareciler tarafından büyük hüsnü kabul görmüştür.[3] Tasavvuf târihinde, tarîkatleşme süreci ile Türklerin İslâmlaşma döneminin aynı zamana rastlamış olması ayrıca kurulan tarikatların Asya Türk muhitinde teşekkül etmesi Türklerin hem İslâm’ı kabulleri hem de ona hizmetlerinin tasavvuf ve tarikatler yoluyla olması açısından dikkate değer bir husustur. Yine Türk fikir tari­hinin en önemli şahsiyetleri, doğrudan ya da dolaylı yoldan tasavvuftan gıdalanmış isimlerdir.

. “Hz. Peygamber (sav)’in 7/628 yılında Heraclius’a gönderdiği mektupla, müslümanlar, Anadolu’yla ilk kez irtibat kurmakla kalmamış; bizzat Efendimiz tarafından bu coğrafî bölgenin de İslâmlaştırılması gerektiği ortaya konulmuştur.”1 Gerek bu idealin kuvveden fiile geçirilmesi gerekse dünyayı kasıp kavuran Moğol istilâsının tazyikiyle ecdadımız, Anadolu’yu kendileri için yeni vatan seçmişler kısmen balkanlardan, büyük topluluklar halinde de Orta Asya’dan gelerek burayı iskân etmişlerdir. Bu iskân faaliyeti gelişigüzel olmamış, ustaca bir siyaset gözetil- miştir. “Kolonizatör Dervişler” diye nitelenen bu topluluklar, yerleştikleri bölgele­rin imarı yanında, gerek önceki hıristiyan unsurların, gerek bu göçlerle meydana gelen kitlelerin İslâm potasında yoğrularak, bunlar arasında İslâm kardeşliğinin, kültür ve irfanının geliştirilip, İslâm’ın müesseseleşip, kalıcı bir hale gelmesinde; sosyal bünyenin kaynaştırılıp bir sevgi medeniyetinin oluşturulmasında büyük roller üstlenmişlerdir.

Bu sûfı dervişler kitlelerin dînî, ahlâkî, içtimâi ve kültürel bütünlüklerini te­min etme yanında İslâm’ın hizmetkârı ve hâmîsi olarak gördükleri devlete bağlılık­larını da sağlamışlardır. Buna mukâbil devlet de onlara bir takım imtiyazlar ve haklar bahşetmiş, idareciler onların bağlıları ve bendeleri arasına girmişlerdir. Bu karşılıklı anlayış ve yardımlaşma da içinde bulundukları toprakların kısa süre içeri­sinde ellerine geçmesine ve İslâmlaşmasına vesile olmuştur.

Bütün bu faaliyetlerin üzerine doğudan Hz. Mevlânâ (v. 672/1273) ile batıdan Muhiddin Arabi (v. 638/1240) ile gelen derinlikli tasavvuf anlayışı, Sadreddin Konevî (v. 673/1274), Müeyyidüddîn Cendî (v. 691/1292), Sadeddin Fergânî (v. 699/1300), Seyyid Burhâneddin Muhakkik Tirmizî (v. 639/1241), Evhadüddîn Kirmânî (v. 634/1237), Şeyh Necmeddin Dâye (v. 654/1256), Fahreddin Irâkî (v. 688/1289), Afıfüddîn Tilemsânî (v. 690/1291), Hacı Bektaş Velî, Ahî Evren, Yunus Emre ve daha pek çok Hak aşığı ile de desteklenerek bu insan topluluklarının hakim rengini ve İslâm anlayış ve yorumunu meydana getirmiştir.[4] [5]

Anadolu’daki bu tasavvufî hareketlilik bütün halk tabakalarına da yayılarak kısa sürede büyük bir hıza kavuşmuş her tarafta tekkeler, zâviyeler inşâ edilmiş, insanları kemâlâta yönlendiren çok sayıda tasavvuf mektebi mantar gibi biter ol­muş,[6] Anadolu, âdetâ bir sûfîler ve dervişler yatağı haline gelmiştir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna tesadüf eden yıllarda Anadolu zengin bir “Beylikler” mozayiği arz ediyordu. Her beylik daha güçlü olmanın yollarını ararken komşu beyliklerle de uğraşıyordu. Bu devlet, kurulduğu yıllarda hemen yanı başın­da Anadolu topraklarında yetişen Yunus adlı bir erenin, bir Allah dostunun yaşadı­ğını belki de bilmiyordu. Ama Yunus’un “gelin tanış olalım” teklifinin, “sevelim- sevilelim” parolasının bu gazi devletinin temelindeki harç olmadığını söylemek mümkün değildir.1 Yani Bahsedilen bütün bu kitleler ve kurumlar Osmanlı Devle­tinin kuruluş harcının da temellerini oluşturmuştur.

“Osmanlı Devletinin altı yüz seneden fazla te’sir ve nüfuzunu devam ettire­bilmiş olmasını, ilk sultanların devletin temellerini sağlam esaslar üzerine kurmuş olmalarında aramak gerekir.”[7] [8] Devletin kurucusu Osman Bey’in kuruluş döneminde medrese ile tekkeyi bir arada yaptırması, Dursun Fakih ile Şeyh Edebâlî’ye aynı hürmet ve bağlılığı göstermesi ve Edebâlinin elinden “gaza kılıcı” kuşanması onun devletin bekası için gösterdiği titizliğinin birer göstergesidir.[9]

Osmanlı sultanlarının çoğu, herhangi bir şeyhe intisâb etmişler, devlet adam­larının hemen hemen tamamı tasavvuf ve tarikat erbabına karşı hüsnü kabul gös­termişlerdir.[10] XV. yüzyıl başlarından itibaren hızlı bir yayılma dönemine giren, Mevleviyye, Nurbahşiyye, Kâdiriyye, Bayrâmiyye, Halvetiyye, Bektâşiyye ve Nakşibendiyye tarikatı ileri gelenleri de devletin bekası ve İslâm dîninin yayılması için idâreciler, ilim adamları ve ordu mensupları ile elbirliği içinde çalışmayı ken­dileri için ibâdet saymışlardır.

Osmanlı tasavvuf ricali, genel tasavvuf kültürüne, fikir ve düşünce yeniliği olarak çok fazla şey katmamakla birlikte, tasavvufu ferdî cihaddan çıkarıp, İçtimaî cihad haline sokan, tekke anlayışını müesseseleştirerek bunu toplumun her ferdine ve her ihtiyacına uzanan bir anlayış haline getirmişlerdir.[11] Bu dönemde tekkeler, gönül terbiyesi mektebidir, güzel sanatlar akademisidir, bilgi ve iletişim merkezidir, spor alanıdır, şifahânedir, siyâsî, askerî, İçtimaî ve iktisâdî ahlâkın, birlik ve bera­berlik ruhunun ilmek ilmek işlendiği yuvalardır[12]

XVII. YÜZYILDA TASAVVUF

XVII. yüzyıl Osmanlısı ve bu yüzyıla gelinceye kadarki tasavvuf! düşüncenin durumuna genel olarak baktıktan sonra bu dönem tasavvuf! hayatı hakkında görülen manzarayı şu şekilde özetlemek mümkündür;

Tasavvuf târihinde önemli bir yer işgal eden Aziz Mahmud Hüdâyî Efen- di’nin tesis ettiği Celvetiyye Tarikatı bu yüzyılda ortaya çıkmıştır.

Mevleviyye Tarikatı İstanbul’da bu yüzyılda etkin ve yaygın olarak temsil e­dilirken, idârecilerin kendilerine yakınlığından dolayı âdetâ bir devlet tarikatı haline gelmiştir.

Yine Kâdiriyye Tarikatı bu yüzyılda İstanbul’a girme imkânı bulabilmiştir.

Halvetiyye Tarîkatı’na bağlı Ramazâniyye, Sivâsiyye, Cihangîriyye, Câhidiyye, Karabâşiyye, Nasûhiyye ve Mısriyye, Kâdiriyye Tarikatı’na bağlı Rûmiyye (İsmâiliyye) şûbesi bu dönemde kurulmuştur. Tekkelerin sayısı hızla art­mıştır. Devlet adamları tekke inşâ etmek için âdetâ bir yarış içerisindedirler.

Kurulan bu şûbeler vasıtasıyla tarikatların toplumda tesir ve yaygınlığı artmış, mürid halkaları genişlemiş ve her bir şûbe başkent İstanbul’da temsil edil­mek için gayret göstermiştir. Mutasavvıflar halktan, münevver kesimden ve devlet adamlarından büyük saygı görmüşlerdir.

Bu dönem meşâyihinin büyük bir kısmı medrese tahsîli görmüş, azımsanmayacak bir bölümü müderrislik ve kadılık gibi pâyeleri hak etmekle bir­likte İslâmî ilimlerin her alanında eserler ortaya koymuşlardır.

Tekkeler edebiyat, mûsikî ve hat sanatının en büyük hâmîsi olmuş, bir çok mutasavvıf bu alanlarla ilgilenmiş, sonuçta bu alanlarda büyük inkişâf sağlanmıştır.

Sesli zikir meclislerinin ayrılmaz bir parçası olan mûsikî ile devran ve se­mâm dinî sınırları aşıp aşmadığı tartışma konusu olmuştur.

Muhiddin Arabî ve Mevlânâ Celâleddin’in fikirleri bu asrın mutasavvıfla­rınca büyük bir kabul görmüş, bu iki mutasavvıfın eserleri üzerine şerhler yazılmış­tır.

Şiir ve şiirde işlenen tema açısından Yunus Emre’nin tesiri XVII. yüzyıl sûfîleri üzerinde kendini kuvvetle hissettirmektedir.

2191-2200; Mustafa Kara, “Medeniyet Tarihimizde Tekkeler ve Zaviyeler", Türk Yurdu, c. 18 (50), sy. 127-128(488-489), Mart-Nisan 1998, ss. 108-115.

Dr. Necdet YILMAZ  

---------------------------------------------

[1] M. Ali Aynî, Hacı Bayram Velî adlı eserinde mutasavvıfların İslâm dîninin yayılması ve genişlemesinde cn büyük hizmeti îfa ettiklerini belirttikten sonra, zamânımızın en yüksek müsteşriki saydığı Louis Massignon’dan şu alıntıyı kaydeder: “Dîn-i İslâm’ın beyne’l-milel vc âlemşümul bir din olması sûfıyyc sayesindedir. Sûfîler bilâd-ı gayr-ı müslimeyi irşad-ı i- nâm için dolaştıklarından Dîn-i İslâm beync’l-milcl olmuşdur. (...) Dîn-i İslâm’ın âlemşümul olması da sûfıyye sâyesinde olmuşdur. Zira bütün insanlar için tabîî ve aklî bir tevhîd olan “Hanîfıyyc”nin müessiriyet-i ma’neviyye ve ahlâkiyyesini en birinci olarak sûfîler anlamışdır,” (İstanbul 1334, ss. 111-112).

[2] Osman Türer, “Batı'nm İslâm '/ Tanımasında Tasavvufun Rolü”, Tanımı, Kaynakları ve Tesirleriyle Tasavvuf haz. Coşkun Yılmaz, İstanbul 1991, s. 143.

[3] Türkler’in tasavvufla ilk alakalan ile ilgili olarak bk. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, 6. Baskı, Ankara 1976, ss. 17-20 (Köprülü, İlk Mutasavvıflar).

[4] Mehmet Akkuş, “Tasavvufun Anadolu'ya Girişi ve İslâmlaşmada Rolü", Tanımı, Kay­nakları ve Tesirleriyle Tasavvuf s. 133.

[5] Bu sûfîler ve fonksiyonları ile ilgili olarak bk. Ömer Lüıfı Barkan, “Kolonizatör Türk Dervişleri”, VD, c. II, ss. 279-304; Köprülü, İlk Mutasavvıflar, ss. 201-203; Çetin, Anado­lu’da İslâmiyet'in Yayılışa İstanbul 1990; Mehmet Şeker, Fetihlerle Anadolu’nun Türkleş­mesi ve İslâmlaşması, Ankara 1991; Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, Beşinci Basım, İstanbul 1997, ss. 299-301.

[6] Köprülü, İlk Mutasavvıflar, s. 204.

[7] Mustafa Kara, uOsmanlılarca Tasavvuf ve Tarikatlar Osmanlı Ansiklopedisi, Ta- rih/Medeniyet/Kültür% İstanbul 1996, c. 1, s. 191.

22 Kâmil Yılmaz, “Osmanlı Sultanları ve Mutasavvıflar Mavera, c. 8, sy. 92-95 (1984), s. 92. Bu konu ile alakalı önemli çalışmalar olarak bk. Mustafa Kara, Tekkeler ve Zaviyeler, (İstanbul 1977) ile İrfan Gündüz, OsmanlIlarda Devlet-Tekke Münasebetleri, (İstanbul 1984).

[9] Yılmaz, a.g.m.% s. 93

[10] Osmanlı padişahlarının hangi tarikatlara mensup oldukları için bk. Enver Behnan Şapolyo, Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul 1964, s. 448; Yılmaz, a.g.m., ss. 92-100.

[11] Mustafa Kara, “OsmanlIlarda Tekke Siyasetf Hareket, 9 (1974), Ocak-Şubat 1975, sy. 109-110, s. 36.

[12] Osmanlı Devleti’nde tekkelerin fonksiyonları ile alakalı bk. Osman Ergin, Türkiye Ma­arif Tarihi^ c. I, İstanbul 1939, ss. 192-209; Kara, “Osmanlılarda Tekke Siyaseti”, ss. 36-41; Kara, Tekkeler ve Zaviyeler,; M. Baha Tanman, İstanbul Tekkeleri'nin Mimari ve Süsleme Özellikleri Tipoloji Denemeleri, İÜEF, basılmamış doktora tezi, İstanbul 1990, c. I, ss. 172 vd.; Nâlân Bilge, “Spor Tekkeleri”, X. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, c. V, Ankara 1994, s.

Yorumlar (0)
15
açık
Namaz Vakti 25 Nisan 2024
İmsak 04:27
Güneş 06:03
Öğle 13:07
İkindi 16:55
Akşam 20:01
Yatsı 21:31
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 33 90
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 33 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 34 77
2. Liverpool 34 74
3. M.City 32 73
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. M. United 33 53
7. Newcastle 33 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 32 47
10. Bournemouth 34 45
11. Brighton 32 44
12. Wolves 34 43
13. Fulham 34 42
14. Crystal Palace 34 39
15. Brentford 34 35
16. Everton 34 33
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 34 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 32 81
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 32 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14
Günün Karikatürü Tümü