Kürt Edebiyatının Öncüsü Melaye Ciziri ve Tasavvuf

Melaye Cizîrî, Tasavvufî Kürt Edebiyatının öncü simaları arasında ilk sırada yer alır. Cizîrî’nin günümüze ulaşan tasavvufî Dîvân’ı, Kürtçe yazılmış edebî eserler içinde müstesna bir yere sahiptir. Cizîrî’nin başlatmış olduğu tasavvufî Kürt edebiyatı ve gelişimini ele aldık.

YAŞAM VE ÇEVRE 10.04.2021, 22:15 11.04.2021, 00:27 Ramazan Peri
Kürt Edebiyatının Öncüsü Melaye Ciziri ve Tasavvuf

Tarihin akışı içinde meydana gelen bazı hadiseler, toplumların siyasî, sosyal ve kültürel hayatında derin izler bırakmış ve değişim meydana getirmiştir. Kürtleri de toplumsal olarak etkileyen önemli hadiseler bulunmaktadır. Bunlardan biri, İslam’dan önce egemenliği altında yaşadıkları Sasani İmparatorluğunun dili olan Farsça’nın ve Fars kültürünün tesirinde kalmalarıdır. Kürtlerin o dönem din ola­rak çoğunlukla Zerdüştlüğe yönelmeleri[1] ve dinî tebliğde Farsça’nın kullanılıyor olması[2] Kürtlerin Farsça’yı benimseyip hem din hem de ilim ve edebiyat alanın­da kullanmalarını kolaylaştırmıştır. Bunların bir kısmı Fars dili ve edebiyatını kullanmadaki maharetleriyle İran’ın saygın şairleri arasına girmeyi başarmıştır. Kürt asıllı şairler içinde adına yer verilen Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed el-Gazâlî el-Lukrî[3] bu şahsiyetlerden sadece biridir.

Kürtler, Müslüman olduktan sonra çok sayıda cami ve medrese inşa etmişlerdir.[4] Medrese eğitimi zamanla Kürtler arasında köklü bir geleneğe dö­nüşmüş ve bu yönüyle Kültlerin yaşadığı bölgeler, Hindistan’dan sonra ikinci sıraya yerleşmiştir.[5] Kürt müderrisler bu medreselerde Arapça’ya ve İslâmî ilim­lere ağırlık vermekle beraber özellikle edebiyat alanında Farsça’yı kullanmayı sürdürmüşlerdir. Bu durum uzun süre bu minval üzere devam etmiştir.

Kürtlerin siyasî ve toplumsal hayatında iz bırakan hadiselerden bir diğeri ise 1514 Çaldıran Savaşı’dır. Bu savaş Osmanlılar ve Safevîler açısından olduğu kadar Kürtler için de önemli dönüm noktalarından biridir. Sünnî Osmanlının Şiî İran karşısında kazandığı bu savaş, İran’ın Anadolu’daki hâkimiyet ve nüfuzunu kırmakla kalmamış, asırlardır devam eden Fars kültürünün bölgedeki tesirini de zayıflatmaya başlamıştır. Bunun doğal bir sonucu olarak bölgedeki Kürtler arasında siyasî, toplumsal ve özellikle dil ve edebiyat alanında olumlu bazı deği­şim ve dönüşümler meydana gelmiştir. Diğer taraftan, Osmanlı idaresinin İran’a karşı kendilerini destekleyen Kürt beylerine tanıdığı geniş imtiyazlar ve sağla­dığı serbestlik,[6] Kürt beylerinin ellerini güçlendirmiş ve bölgedeki nüfuzlarını arttırmıştır. Bu dönemde Anadolu ve Irak’ta bulunan Kürt beyleri bir taraftan var olan cami, medrese ve tekkeleri daha etkin hale getirirken, diğer taraftan bunlara yenilerini katmak suretiyle Kürtler arasında ilmî ve tasavvufî hayatın canlanmasına katkıda bulunmuşlardır.[7]

Osmanlının dil, kültür ve toplumsal yaşamda Kürtleri baskı altına almaması, özellikle Kürtçe’nin dil ve edebiyat alanında gelişmesine olanak sağlamıştır. Bu gelişme Kürtlerin ilim dili olan Arapça’yı ve edebiyat dili olarak Farsça’yı kul­lanmayı tamamen terk ettikleri anlamına gelmemektedir. Belki ilim ve edebiyat alanlarında Arapça ve Farsça’yla beraber Kürtçe’yi de güçlü bir şekilde kullan­maya başlamaları olarak ifade edilmesi daha uygun olacaktır. Bu dönemde, daha önce yaşamış bazı Kürt sûfî ve şairlerinin ferdî girişimlerinin yerini daha ciddi, bilinçli ve Kürtlerin geneline hitap eden edebî bir faaliyetin aldığından söz edilebilir.

17. asrın başından itibaren Kürt dili ve edebiyatı açısından şartların uygun hale gelmesiyle çoğunluğu sûfî meşrep olan bazı Kürt şair ve edebiyatçıları, yo­ğun bir çalışmanın içine girmişlerdir. Bu sûfî şahsiyetlerin içinde Melaye Cizîrî (ö. 1050/1641), hem tasavvuf felsefesi, hem de tasavvuf edebiyatı alanında yeni bir dönemin kapısını Kürtlere açan kişidir. Melaye Cizîn’nin açtığı bu kapıdan girmekte tereddüt etmeyen başlıca Kürt sûfîleri arasında çağdaşı İmadüddin Hakkarî (ö. 1049/1639) ve Feqiye Teyran (ö. 1051/1641), Şemsüddin Ahlatî (ö. 1085/1674), Ahmede Xânî (ö. 1121/1709) ve Hüseyin Bâteyî (ö. 1160/1747?) yer almaktadır.

Melaye Cizîrî ile başlayan edebî hareketliliğin Kürt sûfîleri arasında yankı bulması ve bununla eş zamanlı olarak farklı tarîkatların yoğun faaliyetleriyle toplumsal alana inmeleri, Kürtler arasında tasavvufî açıdan büyük bir sinerji oluşturmuştur. Bu da Tasavvufî Kürt Edebiyatının altın çağı denebilecek bir dönemin yaşanmasını sağlamıştır.

Melaye Cizîrî’nin Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri

Hayatı

Melaye Cizîrî’nin asıl adı Ahmed b. Muhammed el-Bûtî el-Cezerî’dir.[8] Doğum ve ölüm tarihleri için farlı bilgiler verilse de[9] son dönem yapılan ilmî ve akade­mik çalışmalarda 975/1567, 1568 yılında doğduğu ve 1050/1640, 1641 yılında 75 yaşında iken Cizre’de vefat ettiği tespit edilmiştir.[10]

Melaye Cizîrî, Cizre’de başladığı medrese tahsilini Diyarbakır, Hakkâri ve İmadiye bölgelerindeki medreselerde sürdürmüştür. O dönem Cizre’de Mîr Abdal Medresesi, Medresa Sor (Kızıl Medrese), Müküs’te[11] Mîr Hasan-ı Veli Medresesi, İmadiye’de Kubbehân Medresesi çok sayıda âlim ve mutasavvıfın yetiştikleri ilim merkezleri olarak bilinir.[12] Otuzlu yaşlara kadar medrese eğitimine devam eden Melaye Cizîrî, Diyarbakır’da yaşayan Molla Taha adındaki hocasından ilim icâzeti alarak bir dönem imamlık ve müderrislik görevlerinde bulunmuştur.[13]

Kürt sûfîliğinde bir dönüm noktası olan Melaye Cizîrî’nin tasavvufa ne zaman ve nasıl yöneldiği hususunda elimizde kesin bir malumat bulunmamaktadır. Genel olarak Divan’ında yer alan bazı beyitlerden yola çıkarak onun Nakşbendî tarikatı mensubu olduğu belirtilir.[14] Melaye Cizîrî’nin Cizre dışına sürgün edil­diği dönemde Diyarbakır’a gittiğinden bahsedilir. Onun bu sürgün dönemin­de Diyarbakır’da bulunan Azîzan Tekkesinde postnişin olan Nakşbendî şeyhi Mahmud Urmevî (ö. i048/ı638)’ye intisap etmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü Şeyh Mahmud Urmevî, Diyarbakır’dan Van’a Cizre’den Musul’a kadar binlerce mürid ve muhibbana sahip ve Osmanlı padişahlarının dikkatini çekecek kadar tanınmış bir Nakşbendî şeyhi olarak bilinmektedir.[15]

Eserleri

Melaye Cizîrî’nin günümüze ulaşan tek eseri divanıdır. Onu tasavvuf alanına taşıyan ve tanıtan bu Dîvân’ının dışında bugüne kadar başka herhangi bir ese­rinden bahsedilmemiştir. Melaye Cizîrî’nin ı Muharrem 1041/ 29 Temmuz 1631 tarihinde tamamladığı[16] tasavvufî Dîvân’ı, onun Kürtler arasında “Şexe Cizîre (Cizre’nin şeyhi) ve “Reîsu’ş-şu’arâ (Şairlerin Üstadı)” gibi lakaplarla anılmasını[17] sağlamış ve Tasavvufî Kürt Edebiyatında zirveye oturtmuştur. Melaye Cizrn’nin şiirlerinde görülen tasavvufî derinlik ve kullandığı kavramlar, Dîvân’ını tasavvuf yoluna girdikten sonra yazdığını ortaya koymaktadır. Dîvân’ında kullandığı dil, Kürtçe’nin Kuzey Kurmancisi olarak adlandırılan lehçesidir. Bununla beraber Melaye Cizîrî’nin şiirlerinde kullandığı kelimeler, Kürtçe’nin diğer lehçelerini konuşan Kürt aydınlarının da rahatlıkla anlayabilecekleri sadeliktedir.

Melaye Cizîrî Kürtçe’nin yanında Arapça, Farsça ve Türkçe’yi de kullanabilen bir sûfîdir. Dîvân’ında farklı dillerde kullandığı kelime ve kavramlar, onun bu dillere vukûfiyetini ortaya koymaktadır. Telif ettiği Dîvân’ıyla asırlardır Arapça ve Farsça dillerinin etkin ve baskın olmaları sebebiyle bir türlü kendini ispat edemeyen Kürt dilinde ciddi bir engeli aşmayı başarmıştır.

Şiirlerinde “Melâ” ve “Nişânî” mahlaslarını kullanan Melaye Cizîrî’nin, yaşadı­ğı dönemin ilimleriyle mücehhez olduğu beyitlerinden anlaşılmaktadır. Tasavvufî konuların manzum ifadesinde âyet ve hadislerden istifade eden Cizîrî, yeri gel­diğinde Hint ve Yunan mitolojilerine ait bazı motifleri de kullanmıştır. Melaye Cizîrî, tasavvufî düşüncesi ve duygularının manzum tercümanı olan Dîvân’ında, raks, semâ ve dinî musiki ile çok sayıda edebî sanata da yer vermiştir.[18]

Yerli ve yabancı çok sayıda araştırmacı Melaye Cizîrî’mn Dîvân’ı hakkında çalışma yapmıştır. Dîvân’m çok sayıda yazma nüshasının yanında Berlin, İstan­bul, Bağdat, Şam, Tahran, Erbil ve Kamışlı baskıları da bulunmaktadır. Dîvân’ın kısmen veya tamamen Kürtçe, Arapça, Farsça, Türkçe, Almanca ve Rusça şerhleri de bulunmaktadır.20 Dîvân ilk defa 1904 yılında Almanya’nın Berlin şehrinde Martin Fon Hartman tarafından matbu hale getirilmiştir.21 Dîvân’ı kısmen şerh eden ilk mutasavvıf Şeyh Cercis el-Erbîlî (ö. 1206/I79i)’dir.[19] [20] [21] Melaye Cizîrî’mn Dîvân’ının en yaygın şerhi Molla Ahmed ez-Zivingî (ö. i97i)’nin el-İkdü’l-cevherî fi şerhi Dîvâm’ş-Şeyhi’l-Cezerî adlı eseridir.

Tasavvufî Görüşleri

Melaye Cizîrî’nin tasavvufî görüşlerinin yer aldığı tek ve en önemli eseri Dîvân’ıdır. Tasavvufî iç dünyasının manzum olarak yansıdığı divanı, bu alan­daki görüşlerini öğrenebileceğimiz tek kaynak özelliğini taşımaktadır. Melaye Cizîrî’nin bu eseri on altıncı asrın ikinci yarısı ile on yedinci asrın ilk yarısında İslam dünyasında var olan tasavvufî kültürün bir aynası niteliğindedir.

Melaye Cizîrî’nin bir tekke ve sohbet şeyhi olmaktan çok Cizre’de Saray eliti arasında ilmiye ve sûfîye sınıfına hitabeden bir mutasavvıftır. Fakat bu konumu onun, şiirlerinde kullandığı sade ve celb edici üslupla halka da hitap etmesine engel teşkil etmemiştir.

Melaye Cizîrî’nin tasavvufî eğitimde üzerinde durduğu hususların başında sûfînin kâl’den hâl’e geçişinde önemli bir unsur olan aşk ve muhabbetullah gelir. Cizîrî’nin şiirlerinde her şey ilahî aşk ekseni etrafında döner [22] ve ona göre aşk ilmi ilahî bir bilgidir.[23] Mecâzî aşkı hakîki aşka hazırlayan bir merhale olarak telakki eden Melaye Cizîrî, tasavvuf yolunda ilerleyip marifet sırrına ve fenafillah makamına ermeden mecazî aşktan hakîkî aşka geçilemeyeceğini ifade eder.[24]

Salik ki ye hati ji mecaze bi heqiqet

Sûret neşunâsî û bi me’na ne fenâ girt

Mecazî aşktan hakîkî aşka geçemez salik

Tanımadan anlamını marifetin, olmadan fena makamına malik

Mâsiva’ya bağlılık ve dünya sevgisinin, Allah’a dönmeye ve hakîki aşka en­gel olduğunu belirtir. Bu arada kendisine tasavvuf yoluyla gerçek aşkı tattıran Allah’a şükreder.[25]

Minnet ji Xudaye ku bi ‘ebde xwo Melaye

İksîra xeme ‘işqe, ne dînar û direm da

Şükürler olsun Allah’a ki kulu olan Melayı

Aşk iksiriyle sarhoş etmiş vermemiş ona altınla gümüş sevgisini

Aşk sanatında kendisini “Şeyh-i Sânî” olarak niteleyen Melaye Cizîrî, aklıselim sahibi olanlar ve gönül gözü açık olanlar için Dîvân’ında işaretler bulunduğunu belirtmeyi de ihmal etmez.[26]

İlk çağlardan beri felsefenin konu edindiği varlığı tartışma şekliyle, sonradan oluşan Yeni-Platoncu felsefenin varlığa bakışına itibar etmeyen Melaye Cizîrî, diğer taraftan Kelam ve Felsefe alanlarında bu konuyu tartışan Müslüman ilim adamlarının varlığı kadim ve hadis ayrımına tabi tutmalarına da sıcak bakmaz. Onun itibar ettiği husus Muhyiddin İbnü’l-Arabî (ö. 638/i240)’nin sistemleş­tirdiği varlık teorisidir.[27]

Melaye Cizîrî’nin yaşadığı dönemde İbnü’l-Arabî’nin varlık konusu başta olmak üzere tasavvufî düşünceleri Bağdat, Şam, Musul, İstanbul gibi büyük ilim kültür merkezlerindeki sûfî çevrelerde yoğun ilgi görmeye başlamıştır. Bu husus Cizîrî’nin Dîvân’ına da yansımış ve kasidelerinde manzum ifadesini bulmuştur.

Özellikle vahdet-i vücûd konusunda etkilendiği İbnü’l-Arabî’nin görüşlerini beyitlere dökmekten hiç çekinmez. Bunda, o dönem Osmanlı coğrafyasında İbnü’l- Arabi hakkında başlayan olumlu yaklaşımlar ile çoğunluğu ilmiye sınıfından ona karşı oluşan sert muhalefet cephesinde görülen nisbî yumuşamanın da etkisi ol­duğu muhakkaktır. Onun bu husustaki beyitlerden birkaçını vermek istiyoruz.[28]

Bade mi noşi ji dest çûme ji xwo mame mest

Qitre bi behre giha behri bi ‘eynî xwo ma

Goşi bi ‘ame mede terke mudame mede

Ekseruhum fi xuma exlebuhum fi ‘ema

Herfi ji yek bûne fesl ger bibiri wan bi esl

Herfi dibit yek hetek xet ku nema nuqte ma

Wehdetî mutleq Mela nûr e di qelban cela Zor idi ve mes’ele ehle dilan şüphe ma

Türkçesi:

Mest olup geçtim kendimden içince elinden bâdeyi Ulaştı damla denize, bozulmadan deniz kaldı yine

Kulak asma avâm-ı nâsa, sakın etme bâdeyi terk Gaflet içredir, kördür çoğu, eylemez bunu derk

Bir kaynaktan çıkmış harfleri asıllarına döndürsen eğer Bir çizgi olur harfler, o da asla dönünce, sadece nokta kalır

Vahdet-i mutlak bir nûrdur Mela, tecelli eder gönüllerde Şüphede kaldı gönül ehlinin çoğu bu meselede

Melaye Cizîrî’nin iç dünyasından manzum olarak dışa vuran hususlardan biri de Nûr-i Muhammedi düşüncesidir. İlk olarak Sehl b. Abdullah et-Tüsterî (ö.283/896)’nin dile getirdiği ve sonraki, dönemlerde İbnü’l-Arabî ve Abdül- kadir Geylânî (ö. 561/1166) gibi büyük sûfîlerin sistemleştirdiği[29] bu düşünce, tasavvufî çevrelerde yazılı olarak çokça kullanılmıştır. Bu nûrun cömertlik de­nizinin taşması ile ortaya çıktığını belirten Cizîrî’ye göre bütün varlıklar bu nûr sayesinde hayat bulur ve Tanrı’nın sıfatlarını içinde barındırdığı için de bunları varlık âlemine taşır.[30]

Nûre ji nura Ahmede sirra sifaten sermedi

D’ayîneya zate xwe dî keşfa kemalate xwe da

Nûr-i Ahmedî’den çıkan nur, sermedi sıfatların sırrıdır Zatının aynasında görüp açığa vurdu kemâlâtının sırlarını[31] Şefaat konusunu da Dîvân’ında dile getiren Melaye Cizîrî, kendisini dünya zindanına hapsedilmiş bir esir olarak görmektedir. Melaye Cizîrî, bu esaretten kurtarması için Hz. Peygamber’den Allah katında şefaatçi olmasını ister. [32]

Dilbere serdare xûban ez nizam agah heye

Dheps û zindane esîr û girtîye dermande ye

Gitîyem mayi mdi hebse kî gelo mehder bikit

Careke nave me binit pur sewabek zede ye

Bilmem haberi var mı güzeller şahı sevgilinin bundan

Aciz ve çaresiz esirinin hapiste ve zindanda olduğundan

Hapiste mahpus kaldım acep kim şefaat eder bana

Çok sevaba geçer bir kez ansa adımı o sevgilinin yanında

Tasavvuf! Kürt Edebiyatının Teşekkülü

Kürt sûfîliğinin kökleri İslam dünyasında tasavvufî hareketliliğin başladığı ilk dönemlere kadar uzanır. Tasavvuf ve tarikatların ortaya çıktığı günden beri çok sayıda Kürt âlim ve sûfîsinin bu alanda isimlerinden bahsedilmektedir. Ne var ki, Melaye Cizîrî’ye gelinceye kadar eser telif eden Kürt sûfîleri içinde Kürtçe yazanların sayısı çok azdır.

Kürtlerin İslam’dan sonra kendi dillerinde eser vermeye başlamaları ancak V./X. Asırda gerçekleşebilmiştir. Bu meyanda Baba Tahir-i Uryan (ö. 40i/i0i0)’ın Kürtçe’nin Lorî lehçesinde kaleme aldığı rubaileri ile[33] Hakkârili Abdussamed Babek (ö. 470/1078) ve Ali Harîrî’nin şiirleri Kürtçe olarak kaleme alınan ilk manzum çalışmalar içinde yer alır.[34] Bu çalışmalar yazıldıkları dönem itibariyle çok önemli adımlar olmakla beraber, Kürtler arasında güçlü bir tesir ortaya ko­yamamışlardır. XII. ve XIII. asırlarda Ebu’l-Berekât Hakkarî (ö. 605/1208) ve Şeyh Fahrî gibi şairlerin gayretleri[35] olmuşsa da toplumu kuşatıcı bir etkilerinden bahsedilemez. Bu nedenledir ki, Kürt edebiyatının başlangıç dönemi Miladi XV. ve XVI. asırlar olarak kabul edilir.[36] Şükrü Bitlisî (ö. 929 /i523)’nin Kürtçe şiirleri[37] bu dönemin eseridir. Şerefhan Bitlisî, bu dönemde bazı Kürt beyleri için kaleme alınan çok sayıda kasidenin halk arasında dilden dile dolaştığından bahsetmekle beraber[38] bu şairlerin kim olduğundan söz etmemektedir. İsmine yer verdiği ve Kürtçe Dîvân’ ının bulunduğunu haber verdiği sûfî şair Emir Ya’kûb ez-Zerkî (ö. 987/i579)’nin[39] eseri de maalesef günümüze ulaşamamıştır.[40]

Tasavvufî Kürt edebiyatının teşekkül dönemi sonunda ortaya çıkan Melaye Cizîrî, tasavvufî düşünceyi Kürtlerin yaşam kodlarına ve irfan anlayışına uygun olarak edebî bir dille ortaya koyarak bu alanda yeni bir dönemin kapılarını aç­mıştır. Melaye Cizîrî ile başlayan bu yeni dönem, sahip olduğu bazı hususiyetler sebebiyle önceki asırlardan ayrılmaktadır. Öncelikle bu döneme şekil veren bazı siyasî, toplumsal ve kültürel faktörlerin bulunduğunu belirtmek gerekir. Osmanlı devletinin 16. yüzyılın ilk çeyreğinde İran’a karşı Çaldıran’da elde ettiği zafer, yaklaşık bir asır boyunca devam edecek sancılı bir sürecin ardından Anadolu ve Irak’ın sünnî bölgelerinde egemenliğini pekiştirmesiyle sonuçlanmıştır.[41] Bunun doğal bir sonucu olarak daha önce Yavuz Sultan Selim’le ittifak kuran Kürt bey­leri, İran’ın siyasî nüfuzundan kurtularak Osmanlı egemenliğine girmişlerdir.[42] İran’ın bu bölgede hâkim olduğu dönemle karşılaştırıldığında, Osmanlı dö­neminde Kürt beylerine daha geniş yetkiler tanınmış ve yönetim bölgelerinde rahat hareket etme imkânı verilmiştir.[43] Bu durumun farkında olan Kürt beyleri toplumsal yapının güçlendirilmesi, ilim ve tasavvuf alanlarında ilerleme sağlan­ması için ilmiye ve sûfiyye sınıfına mensup şahsiyetleri istihdam etmiş ve onlar için yeni cami, medrese ve tekke inşasına girişmişlerdir. Bitlis’te Şerefhan (ö. 1005/I596)’ın yaptırdığı “Şerefiye Medresesi”, İmadiye bölgesinde Kubat Han’ın inşa ettirdiği “Kubbehan Medresesi”, Cizre’de “Medresa Sor(Kızıl Medrese)”, Müküs’te[44] bulunan “Arvas Medresesi” ve daha birçokları, bu dönemin uygun siyasî ve toplumsal şartları sayesinde çok sayıda âlim ve mutasavvıfın yetiştiği eğitim merkezleridir.[45]

Bu süreç Kürtler arasında kültürel alanda da gözle görülür bir değişimin ya­şanmasını sağlamıştır. Daha önce baskın durumdaki Fars kültürü ile nefes alma imkânı bulamayan özellikle sınır bölgelerindeki Kürtlere, kendi kültürlerini daha rahat yaşama ve toplumun her alanında bunu hâkim kılma açısından önemli bir fırsat sunmuştur. XV ve XVI. asırlarda açılan çok sayıda medresede konuşulan dilin Kürtçe oluşu, Kürtçe şiirin de önünü açmış ve pek çok şair yetişmiştir.[46] Bu dönemde Kürt eliti medrese eğitiminde sözlü olarak kullandıkları Kürtçe’yi artık yazı diline de dönüştürmeye başlamışlardır. Dil alanında önce manzum eserlerle başlayan bu dönüşüm mensur eserlerle devam etmiştir. Medreselerde asırlardır devam eden Arapça dilbilgisi(Sarf ve Nahiv)’ni, Arapça şerh ve hâşiyelerle öğ­retmek yerine doğrudan Kürtçe öğretmek amacıyla Müküslü Ali Teremaxî’nin telif ettiği “Tesrîfa Kurmancî” (Kürtçe gramer kitabı) bu sahada yazılmış oldukça iddialı ve ciddi ilk çalışmalardan biridir.[47]

Melaye Cizîrî’mn bir müderris (Mela)[48] ve şair bir sûfî olarak damgasını vur­duğu bu dönemde, kendisinin doğrudan müdahil olmadığı fakat süreci olumlu etkileyen ve hızlandıran diğer bir hadiseden de bahsedilmesi yerinde olacaktır. O da XVII. asrın ilk yarısında İslam dünyasında yaygın olan bazı tarîkatların Kürtler arasında yoğunlaşan faaliyetleridir. Bu dönemde farklı tarîkatların Anadolu’nun geneline yayılan faaliyetlerinden Kürtlerin yaşadığı bölgeler de etkilenmiştir. 17. asra kadar diğer tarîkatların ciddi bir varlık gösteremedikleri için Kadiriyye tari­katının[49] tek başına üstlendiği tasavvufî misyona, Sühreverdiyye,[50] Halvetiyye,[51] Nakşbendiyye[52] ve Şâziliyye[53] tarikatları ortak olmuşlardır.

Tasavvufî Kürt Edebiyatının Gelişmesi

Melaye Cizîrî sadece tasavvufî Kürt edebiyatında değil genel olarak Kürt edebiyatının hemen her alanı için öncü ve örnek bir şair kabul edilir. Edebiyat alanında attığı cesur adımlar sayesinde o güne kadar Kürtler arasında tasavvuf edebiyatının başlıca dili olarak kullanılan Farsça’nın yanına Kürtçe’yi de ekle­miştir. Cizîrî, Kürtçe’nin Arapça ve Farsça gibi iki güçlü dil karşısında ilim ve edebiyat sahasında kendine yer edinebilmesinin zorluğunun farkında olarak Dîvân’ını telif etmiştir. Onun, bu davranışıyla Kürt aydınlarının; Kürtçe’nin edebiyat alanında yeterli ve başarılı olamayacağı şeklindeki ön yargılarını yık­mayı başardığı söylenebilir.

Di î’caze beyane da suxen ger bete însafe

Dizanit muxteser herkes Mele sihre ‘ibaret kir[54] 

Türkçesi:

İ’câz-ı beyân hususunda eğer söz insafa gelse,

Mela’nın sözü nasıl sihirli hale getirdiğini herkes rahatlıkla anlar.

Melaye Cizîrî’mn Kürt şair ve sûfîleri üzerindeki en büyük etkisi, henüz ha­yatta iken Feqiye Teyrân ve İmadüddin Hakkâri gibi dili ve kalemi güçlü bazı şairlerin kendisini ziyaret ederek tecrübelerinden istifade etmelerinin yanında, kendisinden sonra gelen şair ve edebiyatçılara eserlerini Kürtçe olarak kaleme almaları hususunda örnek olmasıdır. Onun şiirlerinin Kürtler arasında yaygınlaş­ması ve ezberlenmesi diğer şairleri de harekete geçirmiş ve heyecanlandırmıştır. Melaye Cizîrî’nin çok uygun bir zamanda ve uygun bir vasatta attığı bu adım, Kürtlerin yaşadığı geniş coğrafyada onları çevreleyen Arap ve Fars kültürü ile XVI. asrın başından itibaren siyasî kader birlikteliğine karar verdikleri Osmanlı kültürünün etkisinde yetişen Kürt şair ve edebiyatçılarını etkilemeyi başarmıştır. Melaye Cizîrî’nin yaşadığı Cizre bölgesinin, Anadolu, İran ve Irak’ın ortasında merkezi bir konumda bulunması, tasavvufî düşüncesini yansıtan şiirlerinin Kürtlerin büyük çoğunluğuna kısa sürede ulaşması açısından coğrafik bir avantaj sağladığı söylenebilir. Nitekim Melaye Cizîrî’nin şiirlerinin Diyarbakır, Bayezit, Tebriz, Şehrezor, İmadiye, Bağdat ve Şam’da yaşayan ve eli kalem tutan Kürt aydınlarını, eserlerinin hepsini olmasa da bir kısmını Kürtçe olarak kaleme alma hususunda etkilediği inkâr edilemez. Asya’nın batısına Nakşbendî-Müceddidîliği getiren ve hemen her milletten halifesi bulunan Şehrezorlu Mevlânâ Hâlid’in Arapça ve Farsça yazdığı eserlerinin yanında Kürtçe şiir[55] ve Akida İmâne adlı eserini[56] nesir tarzında kaleme aldığı görülmektedir.

Melaye Cizîrî’nin vefatından sonra önce Kürtçe’nin Kuzey Kurmanci lehçe­sini kullanan Anadolu, Suriye, Kuzey Irak, İran ve Azerbaycan Kürtleri, daha sonra Güney Kurmancisini kullanan Irak ve İran Kürtleri arasında giderek ar­tan tasavvufî manzum eserler, tasavvufî Kürt edebiyatının gelişmesine önemli katkı sunmuşlardır. Melaye Cizîrî’nin şiirlerinin yayılmaya başladığı dönemde Van bölgesinde Feqiye Teyrân adlı Kürt halk sûfîsinin yazdığı şiirler ile Bayazıt Sancağı’nda Ahmede Xânî’nin kaleme aldığı edebî eserler,[57] tabiri caizse Melaye

Cizîrî’nin diktiği tasavvufî Kürt edebiyatı ağacına verilen can suyu mesabesinde- dirler. Bu üç sûfî şair tasavvuf edebiyatının üç ayrı veçhesiyle Kürt toplumunda saygın yerlerini almışlardır. Bu zaviyeden bakıldığında Anadolu’daki Türkler arasında Hoca Ahmed Yesevî (ö. 56ı/ıı66)’nin yerini Kürtler arasında Ahmede Xânî alırken, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (ö. 672/i273)’nin yerini Melaye Cizîrî ve Yunus Emre (ö. 720/i32i)’nin yerini de Feqiye Teyrân almıştır.

Melaye Cizîrî’nin Kürt toplumundaki etkisini sadece belli bir çevre ile sınır­lamak doğru değildir. Osmanlı döneminde yerel yöneticilerden ilmiye sınıfına, şair ve edebiyatçılardan sûfiyye sınıfına kadar geniş bir alanı etkilemiştir. O dönem Anadolu ve Irak’ta Osmanlıya bağlı olarak hüküm süren Kürt beylerinin de önemli bir kısmı divanlarındaki ilmî ve tasavvufî sohbetlerde Melaye Cizîrî’nin şiirlerine ve düşüncelerine yer verdikleri bilinmektedir. Bu idarecileri ziyarete ge­len ilmiye sınıfına mensup bazı kişilerin hediye olarak Melaye Cizîrî’nin şiirlerine yaptıkları şerhleri takdim etmeleri Melaye Cizîrî’nin mazhar olduğu toplumsal saygınlığı açıkça ortaya koymaktadır. Molla Cercis el-Erbîlî (ö. 1206/1791) bu tür sûfîlerden biridir. Molla Cercis, 1186/1772 senesinde İmadiye bölgesini zi­yareti sırasında Melaye Cizîrî’nin Hudûs adlı kasidesine el-Fethiye adını verdiği 42 sayfalık bir şerh yazmış ve bu şerhi dönemin İmadiye beylerinden İbrahim Paşa’nın oğlu İsmail Han’a hediye etmiştir.[58] Yine bazı Kürt beylerinin de bizzat kendilerinin Melaye Cizîrî’nin bazı kasidelerini şerh ettirdikleri görülmektedir. On dokuzuncu asrın en aktif Nakşbendî şeyhi olan Şehrezorlu Mevlânâ Hâlid’in halifelerinden Yahya Mizûrî (ö. 1252/1836), İmadiye beylerinden Zübeyir Paşa (ö. 1235/1820)’nın talebi üzerine Melaye Cizîrî’nin Muxbeçeyen Meyfiroş adlı gazelini 1222/1807 senesinde şerh etmiştir. Yahya Mizûrî’nin bu şerhini onun vefatından sonra o dönem Hakkâri’yi yöneten Nurullah Bey Hükümeti’nin sek­reteri olan oğlu Muhammed Salih Mizûrî 1259/1843’te istinsah etmiştir.[59]

İdareci sınıfının dışında ilim ve edebiyat alanında mürekkep yalamış çok sa­yıda Kürt entelektüeli de Melaye Cizîrî’den saygıyla bahsetmişlerdir. Kürtçe’nin farklı lehçelerini konuşan ve yazan Kürt şair ve sûfîlerinin hemen hepsi Melaye Cizîrî’nin açtığı bu yolda onun üstünlüğünü ve dehasını kabul ederler. Bu yönüyle Melaye Cizîrî, Klasik Kürt edebiyatında çok sayıda şair ve sufiye esin kaynağı olmuştur. Ondan etkilenen şahsiyetler içinde Kürtçe’nin kuzey ve güney Kurman- cisi ile yazan şahsiyetlerden Feqiye Teyran, Ahmede Xânî, Pertev Bege Hakkâri, Mevlânâ Hâlid-i Şehrezorî, Abdurrahim Mevlevi, Osman Mahvî, Abdurrahim Vefayî, Şeyh Ramazan, Şeyh Nureddin Binfkanî, Şeyh Tâhâ Mâyî, Tayyar Paşa Amedî, Halid Beg, Halet, Molla Ahmed Nalbend, Abdusselam Nacî, Mahmud Bilge, Hacı Kadir Koyî, Şeyh Tahir Şûşî, Seyyid Kadrî Cezerî, Cegerxwin, Mesud Mustafa Amedî’nin[60] isimleri sayılabilir.

Sûfî şairlerin büyük bir kısmının, dîvânlarında Melaye Cizîrî’nin kasidelerin­den birine yahut birkaçına tahmis veya tasdis yazdıkları görülür. Bunun sebebi Melaye Cizîrî’ye duyulan saygı ve hayranlığın izharı ile beraber, şiirlerinin ilim ve tasavvuf çevrelerinde daha çok rağbet görmesini sağlamaktır. Bu şahsiyetler içinde şair Garîbî’den Şeyh Nureddin Birifkanî’ye, Ramazan Cizîrî’den Seyyid Kadrî Cezerî’ye kadar çok sayıda şair ve sûfînin adı yer almaktadır.

Melaye Cizîrî’nin takipçileri arasında yer alan Şair Garîbî, 1234/1818’de Cizîrî’nin “çep û rast” diye biten gazeline bir tahmis yazmıştır.[61] Bu gazelin ilk ve son beyitlerine Ganbî’nin yaptığı tahmisleri vermek istiyoruz.

Erkaman helqe ku bestin çep û rast

Efayan dil ji me gestin çep û rast

Me di dil xar şikestin çep û rast

Nergizen şeng û mestin çep û rast

Saqiyan cam di destin çep û rast

Bi Garîbî dil-i mesrur sifet

Reqse serxûş ve mexmûr sifet

Mestiya bâdeye engûr sifet

We Mele Ser Periya Hûrî sifet Sed melek dest bi destin çep û rast Kadiriyye tarîkatı şeyhlerinden Nureddin Birîfkanî (ö. 1268/1851 )’nin Melaye Cizîrî’nin “Qelbe me şuphe zerî” adlı kasidesine yaptığı tahmisten iki kıta:[62] İksire cemala te ji dil reng û seda girt We hüsne cemale ji xwe ra sîne xuca girt Lew cevhere işqa me ji dil ta ser û pa girt

Qelbe me şuphe zer û ji feyza te cela girt Ma rûsiyeh û sifrî sifet renge sefa girt Ayîneye dil girtine sed cilve ji berqe Saqî ji sefa daneme sed cameye zewqe Hetta ku me sotin dil û can herdu bi şewqe

Teşbîhe cesed dil me dinev ateşe işqe De qelb û heqîqet bit û iksîre homa girt[63]

Nakşbendî-Halidî şeyhlerinden Seyyid Kadrî Cizîrî (ö. I38ı/ıç6ı)’nin Melaye Cizîrî’nin “Remzen te di canan” adlı gazeline yaptığı tahmisten iki kıta:[64]

Çeşmen te ne şirîn bi me ra aver û naz in Ger min te dî canan ne bi şer’ û ne cevaz in Der ‘eyne heqîqet ji me ra melheme raz in

Remzen te canan ne bi endaze dirazin Her yek bi hezar rengî rewane me dixwazin Eşqa te bû risva kirim der mehfel û sûkan Xemla te bû min dî bû li ber gerdena bûkan Hubba te bû eqle me gerand şuphe biçûkan

Wan derbe li came me wekî berq û birûskan Tire te di canan ne tine sînegudaz in Melaye Cizîrî’nin tasavvuf alanındaki maharetinin meyvesi olan Dîvân’ı, tasavvufî Kürt edebiyatında güçlü bir kaleme sahip olmak isteyenler için önemli bir örnek ve kaynak bir eser olmuştur. Melaye Cizîrî’nin Dîvân’ını edebî sanatlarla süslemenin yanında kullandığı sade ve akıcı dil, bu eserini medrese ve tekkelerin kütüphane raflarına mahkûm olmaktan kurtarmış ve şiirleri dilden dile dolaşa­rak ezberlenmiştir. Abdurrahman Camî, Hafız Şîrâzî ve Şeyh Sa’dî’nin dünya çapındaki dîvânları bile baştan sona ezberlenmezken, Kürtler arasında Melaye Cizîrî’nin Dîvân’ını baştan sona ezbere bilenlerin bulunması çok anlamlıdır. Molla Necmeddin, Hazrolu Molla Ramazan,[65] Molla Sadreddin Öztoprak, Molla Asım Yiğit[66] ve Molla Salih Çakay(Dihî) Melaye Cizîrî’nin kasidelerini ezberden okuyan kasîdebejlerden sadece birkaçıdır.

Tasavvufî Kürt edebiyatında daha çok gazeli kullanan Melaye Cizîrî, edebî sa­natlar konusunda oldukça zengin manzum bir repertuara sahiptir. Mecaz-ı Mürsel, istiâre, cinas ve tevriye’den, telmih, teşbih ve mübalağa’ya, tecâhul-i âriften hüsn-i ta’lîl’e kadar pek çok edebî sanatı kullanmıştır.[67] Medih ve hiciv gibi edebî türler ile deyişler Dîvân’ını süsleyen diğer yönleridir. Melaye Cizîrî’nin Dîvân’ındaki bu edebî zenginlik, tasavvufî Kürt edebiyatının yaygınlaşmasında teşvik edici ve Kürtçe şiir yazacak şairlere güven verici bir özellik arz etmektedir.

Melaye Cizîrî’nin etkilediği çok sayıda Kürt şair ve sûfîsinin telif ettikleri dîvânlar, genelde Kürt edebiyatı özelde ise tasavvufî Kürt edebiyatının geniş bir arşive sahip olmasını sağlamışlardır. Günümüzde birçok resmi ve özel kü­tüphanenin raflarını süsleyen onlarca tasavvufî dîvân, Kürdoloji enstitüleriyle ülkemizdeki Kürt Dili ve Edebiyatı bölümleri için zengin bir kaynak ve akademik çalışmalar için vazgeçilmez eserler olma özelliğini taşımaktadır.

Sonuç

Kürt edebiyatının öncüleri arasında yer alan Melaye Cizîrî, ilmî ve sûfî kim­likleriyle bir döneme damgasını vuran bir Nakşbendî tarîkatı mensubudur. Onun Nakşbendîlikle ilişkisine rağmen, uzun süreli bir tekke hayatından yahut postnişînliğinden bahsedilmez. Melaye Cizîrî daha çok müderris-sûfî kimliğiyle öne çıkmış ve bütün gayret ve himmetini, tasavvufî Kürt edebiyatının temel taşlarından birini oluşturacak Dîvân’ına hasretmiştir.

Melaye Cizîrî’yi tanımak için Cizre’ye gelen Feqiye Teyrân gibi sûfîler ile farklı bölgelerde yaşayan ve onun şiirlerini okuma fırsatı bulan müderrisler, Cizîrî’nin tasavvufî düşüncesinden ve şiirlerindeki cezbedici üsluptan etkilen­mişlerdir. Melaye Cizîrî ile onun düşünce ve tarzından etkilenen Kürt sûfîler ve müderrislerin oluşturduğu sinerji, Kürtler arasında tasavvufî hareketliliğin hızlanmasına ve Kürtçe tasavvufî eserlerin peş peşe kaleme alınmasına sebep olmuştur. Dahası sûfîlerin kaleme aldığı Kürtçe eserler, ilmiye sınıfı arasında hüsn-i kabule mazhar olmuş ve bu eserlerden manzum olanlar, medreselerdeki talebeler tarafından okunup ezberlenmiştir.

Melaye Cizîrî, Kürt mutasavvıfların telif ettikleri edebî eserlerde dönemin etkin ve yaygın dili olduğu için kullandıkları Farsça’nın hâkimiyetini kırarak, Kürtlerin de kendi dillerinde eser telif edebileceklerini bizzat Dîvân’ıyla gös­termiştir. Melaye Cizîrî’nin Dîvân’ının yayılmasından sonra Kürtçe eser telifi hızlanmış ve çok sayıda ilmî ve edebî eser topluma kazandırılmıştır.

Kürtler arasında var olan ve XVII. asırda daha da yaygınlaşan tasavvufî faali­yetlerin medrese kültürüyle birlikte yürütülmesi, ayrıca tasavvufun düşünsel ve felsefî boyutlarının Kürtçe olarak ele alınması ve edebî bir formatta entelektüel çevre ve halka arz edilmesi, Melaye Cizîrî ve takipçilerinin Kürt sûfîliğine yap­tıkları önemli katkılardır.

Melaye Cizîrî’nin Dîvân’ının medrese ve halk arasında okunması ve okutulma­sı Kürtlerin tasavvuf edebiyatına olan ilgisini ortaya koymaktadır. Bundan daha da önemlisi Dîvân’ı baştan sona ezberleyen mollalar çıkmış ve önemli toplantı ve sohbetlerin başlıca misafirleri arasında Melaye Cizîrî’nin şiirlerini ezberleyen kasîdebej (kasidehân)ler yer almaya başlamışlardır. Bu kasidebejlerden bir kısmı hâlâ hayatta olup çeşitli vesilelerle bu geleneği devam ettirmektedirler.

Abdulcebbar KAVAK

Bingöl Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü Dergisi
Yıl:1, Ciltl, Sayı2, Kasım 2015, ss. 48-66

-------------------------------

[1] Gülsüme Cemil Abdulvahid, Kurdistan fi ahdi ’s-Sâsâniyyîn, Matbaatu Vizâreti’t-Terbiye, Hevler 2007, s. 49-50.

[2] Hamdi Abdülmecid es-Selefî, Tahsin İbrahim ed-Dûskî, Mu’cemu’ş-Şu’arâi’l-Kurd, Daru Sipîrez, Duhok 2008, s. 18.

[3] Gulam Mîrza Reşîd Yasmî, Kurd, Çaphâne-i Nakş-i Cihan, Tahran 1369, s. 137.

[4] Hakîm Ahmed Hoşnav, el-Kurd ve bilâduhum inde’l-buldâniyyîn ve’r-rehhâleti’l-muslimîn,

Dâru’z-Zaman, Dimaşk 2009, s. 212-214; Muhammed Zeki Bervârî, el-Kurd ve'd-devletu'l- Osmâniyye, Dâru’z-Zaman, Dimaşk 2009, s. 273-288.

[5] Ali Tenik, “Kürtlerde Tasavvuf ve Tarikatlar”, Kürtler Toplum ve Din, Editörler: Adnan Demircan, Celil Abuzar, Metin Bozan, Nida Yayıncılık, İstanbul 2015, II, 278.

[6] Bervârî, el-Kurdve'd-devletu'l-Osmâniyye, s. 95.

[7] Enver el-Mâî, el-Ekrâd fi Behdînân, Matbaatu Hâwâr, Duhok 2011, s. 246-278; İmad Abdüsselam Raûf, el-Mu'cemu 't-târîhî li Imâreti Behdînân, Matbaatu Hacı Hâşim, Erbil 2011,s. 103, 107-109, 284-293, 337-340, 344-345, 360-361; Muhammed Ali Karadağî, Devru’l-Umerâi’l-Babaniyyîn fî hidmeti’s-sekâfeti’l-islamiyye min hilâli bekâyâ mektebetihim, Hezarmird, Sayı: 24, (2004), s. 241-242.

[8] Hamdi Abdilmecid es-Selefî-Tahsin İbrahim ed-Duskî, Mu’cemu’ş-şu’arâi’l-Kurd, Sipîrez Yayınları, Duhok 2008, s. 61.

[9] Melaye Cizîrî’nin doğum ve ölüm tarihi olarak 1101-1169, 1407-1481, 1589-1664 gibi birbirinden farklı tarihler verilmiştir. Bk. Feqî Hüseyin Sağniç, Dîroka Wejeya Kurdî, Weşanen Entîtuya Kurdî ya Stenbole, Stenbol 1992, s. 375-385; Qanate Kurdo, Tarîxa Edebyeta Kurdî, Öz-Ge Yayınları, Ankara 1992, s. 92.

[10] Molla Ahmed ez-Zivingî, el-Ikdu’l-cevherî fi şerhi divani’ş-şeyhi’l-Cezeri Giriş Bölümü, Matbaatu Rafideyn, Kamışlı 1958; Sadık Bahaeddin Amedî, HozanvânetKurd, Matbaatü’l-mecma’i’l- ilmiyyi’l-Irakî, Bağdat 1980, s. 78; Abdusselam el-Cezerî, Şerhu divani’ş-şeyhi’l-Cezeri, (Düzenleme ve yorum: Tahsin İbrahim Duskî), Sipîrez Yayınları, Duhok 2004, s. 11; Mehmed Emin Zeki Bek, Meşâhiru’l-Kurdve Kurdistan, çev. Seyyide Kerimete, haz. Muhammed

Ali Avnî, Dâru’z-Zaman 2006, II/448; Ma’ruf Haznedar, Mejûye Edebe Kurdî, Çaphane-i Ârâs, Hevler 2010, II/289-290; Abdulbaki Turan, Melaye CıziriDivanı ve Şerhi, Nûbihar Yayınları, İstanbul 2010, s. 17; Abdurrahman Adak, Destpeka Edebiyata Kurdiya Klasik, Nûbihar Yayınları, İstanbul 2013, s. 194.

[11] Müküs, Van’ın yeni adıyla Bahçesaray ilçesidir.

[12] Nayif Tahir Mikâîl, eş-Şeyh el-Cezerinehcuhu ve akidetuhu min hilâliDivânihi’ş-şi’riyyi, Sipîrez Yayınları, Duhok 2005, s. 94-95.

[13] Selefî,Mu’cemu’ş-şu’arâi’l-Kurd, s. 63; Turan,Melaye Cıziri, s. 18.

[14] Mikâîl, eş-Şeyh el-Cezerî, s. 39-45.

[15] Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1985, III, IV, 457-458; Peçevî İbrahim Efendi, Peçevî Tarihi, (haz. Bekir Sıtkı Baykal), Kültür Bakanlığı Yayınları, Özkan Matbaacılık, Ankara 1999, II, 462-463; Bruinessen, The Naqshbandi Order in 17th Century Kurdistan, (Naqshbandis içinde), İstanbul 1990, s. 340-353; Gündüz, Osmanlılarda Devlet-Tekke Münasebetleri, s. 59; Necdet Yılmaz, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, OSAV Vakfı Yayınları, İstanbul 2001, s. 390.

[16] Turan, Melaye Cızîrî, s. 53.

[17] Kurdo, Tarîxa Edebyeta Kurdî, s. 92.

[18] Divan’ın içerdiği hususlar ve edebî sanatlar için bk. Turan, Melaye Cızîrî, s.71-229; Abdurrahim

Alkış, Melaye Cızîrî’nin Dîvânında Tasavvuf Mazmunlar, Nûbihar Yayınları, İstanbul 2014, s. 26-274.

[19] Melaye Cizîrî’nin divanıyla ilgili çalışmalar ve şerhleri için bk. Abdulcebar Kavak, “Melaye Cizîrî’nin Divan Şerhleri Arasında el-İkdu’l-Cevherî fî Şerhi Dîvani’ş-Şeyhi’l-Cezerî Adlı Eser”, Bingöl Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2013/1, s. 56-61.

[20] Zeki Bek,Meşâhîru'l-KurdveKurdistan, I-II, 448.

[21] Muhammed Ali Karadağî, İhyâu t'ar 'îhi'l-‘ulemâi'l-Ekrâd min hilâli mahtûtâtihim, Çaphâne-i Ârâs, Hevler 2007, VII, 153-154.

[22] Turan, Melaye Cızîrî, s. 11

[23] Nesim Doru, Melaye Cizîrî Felsefî ve Tasavvufî Görüşleri, Nûbihar Yayınları, İstanbul 2012, s. 189.

[24] Cizîrî, Dîwan, s. 80-81.

[25] Mela Ahmede Cizîrî, Dîwan, werg. Osman Tunç, Weşanen Nûbihar, Stenbol 2008, s. 56-57.

[26] Cizîrî, Dîwan, s. 154.

[27] Doru, Melaye Cizîrî Felsefî ve Tasavvufî Görüşleri, s. 137-140.

[28] Cizîrî, Dîwan, s. 242-243.

[29] Mehmet Demirci, “Hakîkat-i Muhammediyye”, DİA, XV, s. 179.

[30] Doru, Melaye Cizîrî Felsefî ve Tasavvufî Görüşleri, s. 147.

[31] Cizîrî, Dîwan, s. 38-39.

[32] Cizîrî, Dîwan, s. 112-113.

[33] Baba Tahir-i Uryan, Dubeytî, çev. Sabah Kara, Nûbihar Yayınları, İstanbul 2010, s. 10-153.

[34] Haznedar, Mejûye Edebe Kurdî, I, 203-307, II, 181-184; Amedî, Hozanvânet Kurd, s. 17-21, 221-242; Sağniç, Dîroka Wejeya Kurdî, s. 84-86; Adak, Destpeka Edebiyata Kurdî, s. 146-147, 181-182.

[35] Adak, Destpeka Edebiyata Kurdî, s. 152.

[36] Selefî,Mu'cemu'ş-şu'arâi'l-Kurd, s. 28.

[37] Adak, Destpeka Edebiyata Kurdî, s. 46.

[38] Şerefhan Bitlisî, Şerefnâmefîtârîhi'd-düvelve'l-imârâti'l-Kürdiyye, (çev. Muhammed Ali Avnî), Dâru’z-zaman, Dimaşk 2006, I, 271.

[39] Şerefhan Bitlisî, Şerefnâme, I, 238.

[40] Selefî,Mu'cemu'ş-şu'arâi'l-Kurd, s. 28

[41] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2011, II, 449.

[42] Hammer, Osmanlı Tarihi, IV, 1083-1108; Müneccimbaşı Ahmed Dede, Müneccimbaşı Tarihi, II, 472-477.

[43] Cabir Doğan, “XVI. Yüzyıl Osmanlı İdari Yapısı Altında Kürt Emirlikleri ve Statüleri”, SDÜFen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2011/23, s. 34-39.

[44] Günümüzde Van iline bağlı Bahçesaray ilçesinin eski adıdır.

[45] Kürtlerin açtığı medreseler hakkında daha fazla bilgi için bk. Şakir Epözdemir, Medreseyen Kurdıstane, Nûbihar Yayınları, İstanbul 2015, s. 19-153.

[46] Adak, Destpeka Edebiyata Kurdî, s. 177.

[47] Kurdo, TarixaEdebyetaKurdi, s. 16.

[48] Kürtler arasında Mela olarak telaffuz edilen kelime Farsça Molla kelimesinin karşılığıdır.

[49] Kadiriyye tarikatı Kürtler arasında belli ailelerle temsil edilmiştir. Bu ailelerin başında Şehrezor bölgesi ile İran’ın Merivan, Bane ve Sine şehirlerinde tekkeleri bulunan Berzencîler, Hakkâri ve İran’ın Urmiye kentlerinde tekkeleri bulunan Nehrîler, Kerkük ve çevresinde Talabanîler,

Van, Bitlis ve İstanbul’da etkili olan Arvasîler, Kuzey Irak’ta Duhok ve çevresinde etkili olan Birifkanîler en çok tanınanlardır. Bk. Bruinessen, Kürdistan Üzerine Yazılar, s. 35; Bruinessen, Ağa, Şeyh Devlet, s. 326-329; Mahmut Bırifkani, Birîfkan Seyyidleri, Ankara: Poyraz Ofset, 2011., s. 184-186.

[50] Ahlat, Hakkari, Duhok bölgelerinde etkili olan Sühreverdî tarikatını temsil eden Ahlatî ailesi aslen Hemedan göçmeni olup Ahlat’taki ilk temsilcisi Seyyid Ahmed Lur Baba (ö. 715/1315)’dır. Bk. Seyyid Mahmut Bırifkani, Birifkan Seyyidleri, s. 93.

[51] Ahlatî ailesinden Şeyh Şemsüddin Ahlatî’nin Duhok, Musul ve Suriye’de temsil ettikleri Halvetiyye’nin Şehrezor bölgesindeki temsilcileri Berzencî ailesinden Baba Resul Berzencî ve ailesi olmuştur. Bk. Komisyon, el-A’mâlu’l-kâmile li’ş-şeyhMaruf el-Berzencî el-Kürdî, (thk. Baba Ali b. Şeyh Ömer Karadağî, Mahmûd Ahmed Muhammed, Muhammed Ömer Karadağî), Matbaatu’l-‘ânî, Bağdat 1984, I, 18.

[52] Kürtler arasında Nakşbendîliğin yayılması bu asırda Diyarbakır ve çevresinde Şeyh Mahmud Urmevî (ö. 1048/1638) daha sonraki dönemlerde ise Şehrezorlu Mevlânâ Hâlid ve halifelerinin gayretleriyle gerçekleşmiştir. Bk. Abbas Azzâvî, “Hulefâu Mevlânâ Hâlid”, Mecelletü’l- mecma’i’l-‘ilmiyyi’l-Kürdî, Bağdat 1974, c. 2, sayı. 2, s. 182-219.

[53] Şaziliyye tarikatının Kürtler arasında en çok bilindiği bölge İran’ın Merivan, Sine ve Kirmaşan şehirleridir. Buradaki il temsilcisi Şeyh Halid b. Hasan b. Ebi’l-Hasan eş-Şâzelî olduğu belirtilir. Kakû Zekeriyya Köyündeki Şazilî tekkesi tarikatın İran’daki en önemli merkezidir. Bk. Abdussamed Tûdâr, Nûru’l-EnvârderSilsile-iÂl-iAthâr, İntişârâtu Hüseynî, Tahran 1369, s. 50­56; Müderris, Abdülkerim, ‘Ulemâuna fîhidmeti’l-ilmi ve’d-dîn, Dâru’l-Hürriyye, Bağdat 1983, s. 189.

[54] Ahmed Cezerî, Dîvânu'ş-şeyh Cezerî, (m.y),(y.y),(t.y), s.52.

[55] Divanındaki Kürtçe şiirler Goranîce’dir. Bk. Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî, Divan, tercüme ve şerh: Abdulcebbar Kavak, Semerkand Yayınları, İstanbul 2013, s. 717-744.

[56] Mevlânâ Hâlid’in gayet sade bir dille kaleme aldığı bu Kürtçe eserini daha çok şehir hayatından uzak yarı göçebe yaşayan Kürtler için kaleme aldığı belirtilir. Bk. Kavak, “Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî ve Akîde-i iman Adlı Eseri”, Bingöl Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi/BÜİFD, Bingöl 2013, C. I, Sayı: 2, s. 157-171.

[57] Ahmede Xanî, Melaye Cizîrî’den etkilenmekle beraber Mem û Zîn adlı eserini mesnevi tarzında kaleme alarak Kürt edebiyatı alanına farklı bir zenginlik katmıştır. O bu tarzıyla Melaye Cizîrî ile başlayan bu yeni dönemin taklid eserlerle sıradanlaşmasını önlediği gibi, bizzat kendi kaleme aldığı eserleriyle bu alanda çalışacak Kürt şair ve edebiyatçılarına örnek olmuştur.

[58] Muhammed Ali Karadağî Molla Cercis el-Erbîlî’nin bu risalesinin Irak Yazma Eserler Kütüph - nesi 43856 numarada kayıtlı olduğunu haber vermektedir. Bk. Muhammed Ali Karadağî, Ihyâu t’ar’îhi’l-‘ulemâi’l-Ekrâdmin hilâli mahtûtâtihim, Çaphâne-i Ârâs, Hevler 2007, VII, 156.

[59] Karadağî, Ihyâu t’ar’îhi’l-‘ulemâi’l-Ekrâd, IV, 353-354.

[60] Adak, Destpeka Edebiyata Kurdî, s. 211.

[61] Karadağî, Ihyâu t’ar’îhi’l-‘ulemâi’l-Ekrâd V, 334-336.

[62] Şex Nureddîne Birîfkanî, Zibane Kurdî Dîwana Şex Nureddîne Birîfkanî, der: Zahid Birîfkanî, Ârâs Yayınları, Hevler 2002, s. 268.

[63] Melaye Cizîrî’nin bu beyti Osman Tunç’un yaptığı çevirideki nüshada şöyle geçer:

“Teşbîhe bi cedwel me di nev ateşe işqe

Dil qelbe heqîqet bit û iksîre hema girt” Bk. Cizîrî, Dîwan, s. 80.

[64] Seyyid Kadrî Cizîrî, Dîwana Seyid Qedrî Cizîrî, haz: Tehsin İbrahim Dûskî, Çapxaneya Xanî, Duhok 2009, s. 139.

[65] Molla Necmeddin ve Hazrolu Molla Ramazan vefat etmişlerdir.

[66] Turan, Melaye Cızîrî, s. 52.

[67] Melaye Cizîrî’nin divanında yer verdiği edebî sanatlarla ilgili geniş bilgi için bk. Turan, Melaye Cızîrî, s. 92-182.

-----------------------------------

Kaynakça

Adak, Abdurrahman, Destpeka Edebiyata Kurdî ya Klasik, Nûbihar Yayınları, İstanbul 2013.

Alkış, Abdurrahim, Melaye Cızîrî’nin Dîvânında Tasavvufi Mazmunlar, Nûbihar Yayınları, İstanbul 2014.

Amedî, Sadık Bahaeddin, Hozanvânet Kurd, Matbaatü’l-mecma’i’l-ilmiyyi’l- Irakî, Bağdat 1980.

Azzâvî, Abbas, “Hulefâu Mevlânâ Hâlid”, Mecelletü’l-mecma’i’l-ilmiyyi’l- Kürdi, Bağdat 1974, c. 2, sayı. 2.

Baba Tahir Uryan, Dubeyti, çev. Sabah Kara, Nûbihar Yayınları, İstanbul 2010.

Bağdadî, Mevlânâ Hâlid, Dîvân, tercüme ve şerh: Abdulcebbar Kavak, Semerkand Yayınları, İstanbul 2013.

Bervârî, Muhammed Zeki, el-Kurd ve’d-devletu’l-Osmâniyye, Dâru’z-Zaman, Dimaşk 2009.

Bırifkani, Mahmut, Birifkan Seyyidleri, Ankara: Poyraz Ofset, 2011.

Binfkanî, Şeyh Nureddîn, Zibane Kurdi Diwana Şex Nureddine Birifkani, der: Zahid Binfkanî, Ârâs Yayınları, Hevler 2002.

Bitlisî, Şerefhan, Şerefnâme fi târihi’d-düvel ve’l-imârâti’l-Kürdiyye, çev. Muhammed Ali Avnî, tah. Yahya el-Haşşâb, Dâru’z-zaman, Dimaşk 2006.

Bruinessen, The Naqshbandi Order in ıyth Century Kurdistan, (Naqshbandis içinde), İstanbul 1990.

_________ , Ağa, Şeyh, Devlet, (çev. Banu Yalkut), İletişim Yayınları,

İstanbul 1992.

_________ , Kürdistan Üzerine Yazılar, (çev. Komisyon), İletişim Yayınları,

İstanbul 1993

el-Cezerî, Abdusselam, Şerhu divani’ş-şeyhi’l-Cezeri, (Düzenleme ve yorum: Tahsin İbrahim Duskî), Sipîrez Yayınları, Duhok 2004.

el-Cezerî, Ahmed, Divânu’ş-şeyh Cezeri, (m.y),(y.y),(t.y).

Cizîrî, Seyyid Kadri, Diwana Seyid Qedri Ciziri, haz: Tehsin İbrahim Dûskî, Çapxaneya Xanî, Duhok 2009.

Doğan, Cabir, “XVI. Yüzyıl Osmanlı İdari Yapısı Altında Kürt Emirlikleri ve Statüleri”, SDÜFen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2011/23.

Doru, Nesim, Melaye Ciziri Felsefi ve Tasavvufi Görüşleri, Nûbihar Yayınları, İstanbul 2012.

Epözdemir, Şakir, Medreseyen Kurdıstane, Nûbihar Yayınları, İstanbul 2015.

Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1985.

Gülsüme Cemil Abdulvahid, Kurdistan fi ahdi’s-Sâsâniyyîn, Matbaatu Vizâreti’t-Terbiye, Hevler 2007, s. 49-50.

Gündüz, İrfan, Osmanlılarda Devlet -Tekke Münasebetleri, Seha Neşriyat, (yy), (ts.).

Haznedar, Ma’ruf, Mejûye Edebe Kurdî, Çaphane-i Ârâs, Hevler 2010.

Hoşnav, Hakîm Ahmed, el-Kurd ve bilâduhum inde’l-buldâniyyîn ve’r- rehhâleti’l-muslimîn, Dâru’z-Zaman, Dimaşk 2009.

Karadağî, Muhammed Ali, îhyâu t’ar’îhi,l-‘ulemâi,l-Ekrâd min hilâli mahtûtâtihim, Çaphâne-i Ârâs, Hevler 2007.

__________ , Devru’l-Umerâi’l-Babaniyyîn fî hidmeti’s-sekâfeti’l-islamiyye

min hilâli bekâyâ mektebetihim, Hezarmird, Sayı: 24, 2004.

Kavak, Abdulcebbar, “Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî ve Akîde-i Îman Adlı Eseri”, BÜİFD, Bingöl 2013, C. I, Sayı: 2, s. 157-171.

__________ , “Melaye Cizîrî’nin Dîvân Şerhleri Arasında el-İkdu’l-Cevherî

fî Şerhi Dîvani’ş-Şeyhi’l-Cezerî Adlı Eser”, Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi/BÜİFD, Bingöl 2013, C. I, Sayı: 1, ss. 53-67.

Komisyon, el-A’mâlu’l-kâmile li’ş-şeyh Maruf el-Berzencî el-Kürdî, (thk. Baba Ali b. Şeyh Ömer Karadağî-Mahmûd Ahmed Muhammed-Muhammed Ömer Karadağî), Matbaatu’l-‘ânî, Bağdat 1984.

Kurdo, Qanate, Tarîxa Edebyeta Kurdî, Öz-Ge Yayınları, Ankara 1992.

el-Mâî, Enver, el-Ekrâd fî Behdînân, Matbaatu Hâwâr, Duhok 2011.

Mikâîl, Nayif Tahir, eş-Şeyh el-Cezerî nehcuhu ve akîdetuhu min hilâli Dîvânihi’ş-şi’riyyi, Sipîrez Yayınları, Duhok 2005.

Peçevî İbrahim Efendi, Peçevî Tarihi, (haz. Bekir Sıtkı Baykal), Kültür Bakanlığı Yayınları, Özkan Matbaacılık, Ankara 1999.

Raûf, İmad Abdüsselam, el-Mu’cemu’t-târîhî li İmâreti Behdînân, Matbaatu Hacı Hâşim, Erbil 2011.

Sadınî, M. Xalıd, Feqiye Teyran, Nûbihar Yayınları, İstanbul 2000.

Sağniç, Feqî Hüseyin, Dîroka Wejeya Kurdî,Weşanen Entîtuya Kurdî ya Stenbole, Stenbol 1992.

es-Selefî- ed-Dûskî, Hamdi Abdülmecid, Tahsin İbrahim, Mu’cemu’ş-Şu’arâi’l- Kurd, Dâru Sipîrez, Duhok 2008.

Tenik, Ali, “Kürtlerde Tasavvuf ve Tarikatlar”, Kürtler Toplum ve Din, Editörler: Adnan Demircan, Celil Abuzar, Metin Bozan, Nida Yayıncılık, İstanbul 2015.

Tûdâr, Abdussamed, Nûru’l-Envâr der Silsile-i Âl-i Athâr, İntişârâtu Hüseynî, Tahran 1369.

Turan, Abdulbaki, Melaye Cızîrî Divanı ve Şerhi, Nûbihar Yayınları, İstanbul 2010.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2011.

Yasmî, Gulam Mîrza Reşîd, Kurd, Çaphâne-i Nakş-i Cihân, Tahran 1369.

Yılmaz, Necdet, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, OSAV Vakfı Yayınları, İstanbul 2001.

Zeki Bek, Mehmed Emin, Meşâhîru’l-Kurd ve Kurdistan, (çev. Seyyide Kerimete), (haz. Muhammed Ali Avnî), Dâru’z-Zaman 2006.

ez-Zivingî, Molla Ahmed, el-İkdu’l-cevherî fi şerhi divani’ş-şeyhi’l-Cezerî (Giriş Bölümü), Matbaatu Rafideyn, Kamışlı 1958.

Yorumlar (0)
15
açık
Namaz Vakti 25 Nisan 2024
İmsak 04:27
Güneş 06:03
Öğle 13:07
İkindi 16:55
Akşam 20:01
Yatsı 21:31
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 33 90
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 33 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 34 77
2. Liverpool 34 74
3. M.City 32 73
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. M. United 33 53
7. Newcastle 33 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 32 47
10. Bournemouth 34 45
11. Brighton 32 44
12. Wolves 34 43
13. Fulham 34 42
14. Crystal Palace 34 39
15. Brentford 34 35
16. Everton 34 33
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 34 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 32 81
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 32 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14
Günün Karikatürü Tümü