"Lütfen, Bana Ölümü Hatırlatmayın!"

Etrafımızdaki pek çok insanın yaşantısına bakıldığında adeta Allah yokmuş gibi davrandığı görülür. insanların bir kısmı sanki hiç ölmeyecekmiş gibi umursamaz davranırken, diğer bir kısmı ise konunun değişmesini ister. Oysaki yaşamı bu denli değerli kılan şey ölümdür.

YAŞAM VE ÇEVRE 13.02.2021, 23:19 14.02.2021, 00:16 Ramazan Peri
"Lütfen, Bana Ölümü Hatırlatmayın!"

Hayatı anlamayanlar ölümü hatırlamayı arzu etmezler. Çünkü bu hatırlama onlara, yaşadıkları hayatın aklî vicdana uygun düşmediğini gösterir.
                                                                                                                                                                                                                       Tolstoy
Etrafımızdaki pek çok insanın Allah’ın varlığını kabul ettiği; ancak yaşantısına bakıldığında adeta Allah yokmuş gibi davrandığı görülür. Yaşantısıyla ilgili aldığı kararların neredeyse hiç birinde Allah’ın ondan nasıl bir hayat yaşamasını istediği ile ilgili bir ölçü ve değer yoktur. Ne zaman dini konular açılsa ve dolayısıyla konuşma ölüm gerçeğine gelse, insanların bir kısmı sanki hiç ölmeyecekmiş gibi umursamaz davranırken, diğer bir kısmı ise konunun değişmesini ister. Hatta, canım biraz da güzel şeylerden konuşalım der ve bırakın ölümü, ölüm hakkında konuşmayı bile kötü olarak görür. Oysaki ölüm, üzerine konuşulmasa da düşünülmese de kaçılamayacak bir gerçektir.
Bazı kişiler Kur’an ayetlerinde kıyamet günü diriltilen insanların “Kim uyandırdı bizi uykumuzdan?” (36 Yasin Suresi Ayet 52) demeleri gibi bu dünya hayatındaki gaflet uykumuzla bizi baş başa bırakın, uyandırmayın, hatırlatmayın, rahatsız etmeyin dercesine bu gerçekten kaçmaya, ölümü unutmaya çalışmaktadır. Ölümü düşünmenin yaşadığı anı tatsız kılacağına inanmaktadır. Oy saki yaşamı bu denli değerli kılan şey ölümdür. Bununla birlikte siz ölümü unutsanız dahi ölüm sizi unutmaz. Vakti geldiğinde gelir sizi almaya. 

Şunu da söyle: “O kaçmakta olduğunuz ölüm, işte o, size mutlaka ulaşacaktır. Sonra, görülmeyeni de görüleni de bilene döndürüleceksiniz. O, size yapıp etmiş olduklarınızı haber verecektir.” 62 Cuma Suresi Ayet 8 

İnsanların ölümü hatırlamak istemediklerini ve bunun için kendilerine çeşitli bahaneler bulduklarını görürüz. Ölüm korkusunun çok çeşitli sebepleri vardır. Bu sebepler genellikle insanların bu dünyada sahip olduklarından, sevdiklerinden ve yaşamaktan mahrum kalmaları ya da yaşantılarının Allah’ın emirlerine uygun olmamasının verdiği vicdani huzursuzluktan kaynaklanmaktadır. Muhtemelen bu gibi sebeplerden dolayı bazı araştırmacılar dindar olmayan insanların ölümden daha fazla korktuklarını ortaya koymuşlardır. Ölüm korkusuyla baş etme noktasında da farklı eğilimlerin bulunduğu görülmektedir. Konuya bilimsel açıdan bakılacak olursa durumun şu şekilde özetlenmesi mümkündür: 

Dindar olmayan kişiler, ölümü hayatın tabii bir sonucu olarak görmekte ve tüm dikkatlerini bu dünyadaki hayata, dünyevi zevk ve uğraşlara yöneltmektedirler. Böylece, ölüm gerçeği karşısında bir savunma tepkisi ortaya koymaktadırlar. Bunun da başlıca iki şekli vardır: Birincisi, “maskeleme” diye isimlendirilebilecek bir davranış biçimidir ki, bu durumda kişi kendisini günlük işlere bütünüyle kaptırmakta ve ölüm hakkında düşünme fırsatı kalmayacak şekilde kendini meşgul etmektedir. İkincisi ise “bastırma” davranışıdır, kişi ölüm kavramını şuurdan atarak etkisiz hale getirmeye çalışmaktadır. Genel olarak dindar insanların ölümü şuurlarında çok canlı tutma eğilimi içinde oldukları, ölüm gerçeği ile yüz yüze gelmekten kaçınmadıkları bir gerçektir. Bununla birlikte ölüm ötesine duyulan inanç bir yerde teselli kaynağı olurken, aynı zamanda kaygı ve sıkıntı kaynağı da olabilmektedir. [1] 

Çok sevdiğimiz bir söz vardı. Şiar edinmiştik kendimize: “İnsanlar uyurlar, ölünce uyanırlar…” Hakikaten böyleydi etrafımızdaki pek çok insanın durumu. Derin bir gaflet uykusuna dalmış, sadece dünyalık işler peşinde koşturup duruyorlardı sürekli. Sabah erken kalkıp okula gitmek istemeyen şımarık çocuklar gibi bir sağa bir sola dönüyorlardı yataklarında. Uyanmak istemezcesine. Rahatımızı bozmayın, uykumuzu bölmeyin diyorlardı adeta. Oysa uyumak için çokça vakti olacaktı insanın, toprağın altına girdiğinde. Vakit uyanık olma vaktiydi üstelik. Öteki dünya için hazırlık vakti. 

Zincirlikuyu mezarlığının ana kapısına asılan “Her Canlı Ölümü Tadacaktır.” ayetini görüp rahatsız, huzursuz oluyordu kimileri. Her gün geçtikleri yolun üzerinde bu şekilde bir uyarıyı görmek istemiyorlardı. Oysaki huzursuz olunacaksa şayet, şimdi bu dünyadayken
huzursuz olmak sonsuz bir acı ve huzursuzluktan çok daha iyiydi.

Minarede “ölü var!” diye bir acı salâ…
Er kişi niyetine saf saf namaz… Ne âlâ!
Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ!
Ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan…
                           Necip Fazıl Kısakürek


Romalı düşünür Seneca’nın ifadesiyle ölüm, üzerine düşünülmeye değmeyecek önemsiz konular gibi değildir ve esasen bir insana “ölümü düşün” demek, onu hürriyeti düşünmeye davet etmektir:

Ölüm, iyi veya kötü kesilmiş bir saç kadar önemsiz değildir. Bir kötülük değildir, ama kötü bir görünüşü vardır. Yaşamak arzusu ile çözülüp dağılmak korkusu her insanda yerleşmiştir. Ölümden korkumuzun sebeplerinden biri de bilgisizliktir. Bilinmeyen şey bizi ürkütmektedir. Ruhumuzu güçlendirmemiz ve onu ölüme yaklaşacak, ölüme korkmadan bakacak hale getirmemiz gerekir. Küçük çocuklar ve zihin yapıları zayıf olanlar ölümden korkmuyorlar. Akıl yürütmeden yoksun varlıkların sahip olduğu bu güveni akıl bize sağlamazsa ayıptır. Bir insana “ölümü düşün” demek, onu hürriyeti düşünmeye davet etmektir. Ölümü öğrenen insan köle olmayı unutur. [2]

Bu dünyadaki mutluluk ve başarıya dair özlü sözleri beğenip asarken duvarına içi heyecan dolan biri, düşünmüyordu bir kez olsun aslında ölüm kadar gerçek ve kalıcı değildi bunların hiçbiri. Ölümün insanı ne şekilde, hangi haldeyken yakalayacağı da belirsizdi. Bir harama girerken örneğin ya da bir suç işlerken ölebilirdi biri. Ya da sadece kendi ölümüyle kalmayıp, aşırı alkollü bir şekilde direksiyon başındayken hem kendi hem de başkasının hayatına son verebilirdi. Yakabilirdi başka canları da. Madem ölümün bizi ne zaman ve ne şekilde yakalayacağı belli değil, o halde herkes yaşantısına dikkat etmeli! 

Mutlaka öleceğimize göre, herkes öldüğü sırada bir şeyler yapıyor olmalı; tarla sürerken, kazma sallarken, ticaret yaparken, bir konsüle hizmet ederken, kabızlık ya da ishal sancıları çekerken ölebiliriz. O halde ölüm sizi bulduğu sırada ne yapıyor olmayı dilerdiniz? Kendi adıma ben, insana yakışır, faydalı, insanların genel görüşlerine aykırı olmayan ve soylu bir davranışta bulunurken ölmeyi tercih ederdim. Fakat çok yüce şeyler yaparken beni bulmayacaksa, en azından yapmama izin verilmiş ve hiç kimsenin engel olamayacağı bir şey yapıyor olmayı dilerdim; kendime çeki düzen vermek, görünüşleri kullanma yetimi geliştirmek, zihnimin huzuru için çabalamak, ilişkilerimi olmaları gerektiği gibi düzenlemek…
Ölüm beni bu şeylerden biriyle uğraşırken yakalayacak olursa, ellerimi Tanrı’ya açıp şunları söyleyebilmek benim için yeterli olurdu: ‘Senin bana bağışlamış olduğun hükümranlığı kavrama ve ona itaat edebilme yetilerimi ihmal etmedim. Davranışlarımla senin onurunu çiğnemedim; hislerimi ve genel ilkelerimi nasıl kullandığıma bak. Seni bir kere bile suçladığım oldu mu? Yaşadığım hiçbir olaydan şikâyetçi oldum mu? Olan hiçbir şeyin olmamasını diledim mi? Bu ilişkilerimden bir tanesini bile çiğnemeyi aklımdan geçirdim mi? Sen bana hayat verdin ve bu hayat için sana teşekkür ediyorum. Verdiğin şeyleri kullandığım sürece hep hoşnut oldum; şimdi onları geri al ve nereye istiyorsan oraya bırak. 

Çünkü hepsi sana aitti ve onları bana sen vermiştin.’ Ölürken bu düşüncelere sahip olmak yeterli değil midir? Hangi hayat bu düşüncelerle ölen bir insanın gözünde bu ölümden daha iyi olabilir? Hangi son daha mutlu olabilir? [3]  Epiktetos


Bankaya borçlandığınızı ve bu yüzden evinize ipotek konulduğunu hayal edin. Banka yetkililerinden yapmanız gereken ödemeler ile ilgili bildirimler alıyorsunuz. Siz ise tüm bu tebligatları kulak ardı ediyor ve yırtıp atarak evinizin üzerindeki ipoteği düşünmeden yaşamaya devam ediyorsunuz. Ama bir gerçeği göz ardı ediyorsunuz. Siz düşünmeseniz de önemsemeseniz de evinizin üzerindeki ipotek devam etmekte. Bankanın her an gelip sizi evden atması ya da evinizi satışa çıkarması mümkün. Ölümü düşünmeden yaşasanız da ölüm gerçeğinin hiçbir zaman değişmediği ve ömrünüze her an el konabileceği gibi. Unutmayın bedeniniz de, ömrünüz de size ait değil. Hepsi gerçek sahibinin. Üzerinizde ipotek var. 

"Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdardır."  31 Lokman Suresi Ayet 34
Bir gün öleceğinin farkında olmadan ve Allah’ın emirlerini dikkate almadan yaşayarak hiç ölmek istemeyen kişiler âhirette azaba uğratıldıklarında ise ölmek için bir yol arayacaklardır. 


İş onların söyledikleri gibi değil. Onlar o kıyamet saatini yalanladılar. Ve biz, kıyamet saatini yalanlayanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır. O, onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar onun kaynayan öfkesini ve uğultusunu işitirler. Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıklarında, orada haykırırlar: “Nerdesin ey ölüm!” Bugün bir ölüm çağırmayın, birçok ölümü davet edin. De ki: “Bu mu daha iyi, yoksa korunanlara vaat edilen o sonsuzluk cenneti mi? O cennet, korunanların ödülü ve dönüş yeridir.” 25 Furkan Suresi Ayet 11-15

Bir gün öleceğinin farkında olanlar ise mezar yeri satın alıyorlar kendilerine. Öldükten sonra ortada kalmayalım, yerimiz belli olsun diye. Şüphesiz haklıydılar. Ama yine bu dünyada yatacağı yerin derdine düşüyor ve asıl gerçeği unutuyor çoğu kişi. Kendine yer hazırlıyor ama kendini o yere hazırlamıyor ne yazık ki.

Her canlı ölümü tadacaktır. Hak ettiğiniz karşılıklar size, kıyamet günü, eksiksiz bir biçimde verilecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kesinlikle kurtulmuş olacaktır. İğreti-sefil hayat aldatıcı bir yararlanmadan başka şey değildir. 3 Ali İmran Suresi Ayet 185

EMRE DORMAN

--------------------------

[1] Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2003, s. 99-100.

[2] Aktaran: Müfit Selim Saruhan, ‘İslam Filozof ve Düşünürlerinde Ölüm Korkusu ve Tedavisi’, A.Ü.İ.F.D., Cilt 47, Sayı:1, s. 90.

[3] Epiktetos, Söylevler, çev. Birdal Akar, Şule Yayınları, İstanbul 2010, (4,10).
 

Yorumlar (0)
15
açık
Namaz Vakti 16 Ekim 2024
İmsak 05:45
Güneş 07:10
Öğle 12:55
İkindi 15:58
Akşam 18:30
Yatsı 19:49
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 8 22
2. Samsunspor 8 18
3. Beşiktaş 7 17
4. Fenerbahçe 7 16
5. Başakşehir 7 14
6. Göztepe 7 12
7. Eyüpspor 8 12
8. Konyaspor 8 11
9. Bodrumspor 8 10
10. Trabzonspor 7 9
11. Alanyaspor 8 9
12. Kasımpasa 8 8
13. Sivasspor 8 8
14. Antalyaspor 8 8
15. Rizespor 8 7
16. Gaziantep FK 7 5
17. Kayserispor 7 4
18. Hatayspor 7 3
19. A.Demirspor 8 1
Takımlar O P
1. Kocaelispor 8 16
2. Karagümrük 8 15
3. Erzurumspor 8 15
4. Manisa FK 8 14
5. Ümraniye 8 14
6. İstanbulspor 8 13
7. Keçiörengücü 8 13
8. Esenler Erokspor 8 12
9. Bandırmaspor 8 12
10. Amed Sportif 8 12
11. Igdir FK 8 11
12. Gençlerbirliği 8 11
13. Ahlatçı Çorum FK 8 10
14. Ankaragücü 8 10
15. Pendikspor 8 10
16. Şanlıurfaspor 8 10
17. Boluspor 8 9
18. Sakaryaspor 8 7
19. Adanaspor 8 6
20. Yeni Malatyaspor 8 -3
Takımlar O P
1. Liverpool 7 18
2. M.City 7 17
3. Arsenal 7 17
4. Chelsea 7 14
5. Aston Villa 7 14
6. Brighton 7 12
7. Newcastle 7 12
8. Fulham 7 11
9. Tottenham 7 10
10. Nottingham Forest 7 10
11. Brentford 7 10
12. West Ham United 7 8
13. Bournemouth 7 8
14. M. United 7 8
15. Leicester City 7 6
16. Everton 7 5
17. Ipswich Town 7 4
18. Crystal Palace 7 3
19. Southampton 7 1
20. Wolves 7 1
Takımlar O P
1. Barcelona 9 24
2. Real Madrid 9 21
3. Atletico Madrid 9 17
4. Villarreal 9 17
5. Osasuna 9 15
6. Athletic Bilbao 9 14
7. Mallorca 9 14
8. Rayo Vallecano 9 13
9. Celta Vigo 9 13
10. Real Betis 9 12
11. Girona 9 12
12. Sevilla 9 12
13. Deportivo Alaves 9 10
14. Espanyol 9 10
15. Real Sociedad 9 9
16. Getafe 9 8
17. Leganes 9 8
18. Valencia 9 6
19. Real Valladolid 9 5
20. Las Palmas 9 3
Günün Karikatürü Tümü