Türkiye’de Etnik Temelli Sorunlar ve Erbakan’ın Toplumsal Barış Anlayışı

Batı merkezli düşünülen ve tek tipleştirici kimliği öne çıkartılan uluslaşma süreci Türkiye’de etnik temelli sorunları da beraberinde getirmiştir. Türk siyasal hayatında önemli bir konuma sahip olan Necmettin Erbakan’ın Türkiye’deki etnik temelli sorunlara yönelik yaklaşımı ve sistem önerileri.

YAŞAM VE ÇEVRE 08.04.2021, 23:30 Ramazan Peri
Türkiye’de Etnik Temelli Sorunlar ve Erbakan’ın Toplumsal Barış Anlayışı

Yaratılışı itibariyle sosyal bir varlık olan insan, bu özelliğinden ötürü toplumsal yaşama uyarlı olmakta, ötekiyle yardımlaşmaya ihtiyaç his­setmektedir. Bu durum insanlar arasında işbölümünü, iletişimi ve bir arada yaşamayı zorunlu kılmaktadır. Toplumsal düzen ihtiyacı da bu noktada ortaya çıkmaktadır. Zira birbirinden farklı dillere, renklere, kültürlere sahip olan insanlar arasında uyumun koordinesi ve kontrolü sağlanmak durumundadır. Bu sebepten ötürü, tarih boyunca dinlerin ve oluşturulan ideolojilerin temel odak noktasında alternatif toplumsal düzen tasavvuru bulunmaktadır.

Mevcut dünya düzeni ele alındığında, Batı merkezli toplumsal dü­zen anlayışının belirgin düzeyde egemen olduğu görülmektedir. Sekü- ler temel üzerine oturtulan bu anlayış, Batının tarihsel süreç içerisinde geçirdiği aşamaları ve elde ettiği tecrübeleri içermektedir. Dolayısıyla Batının kendi iç dinamiklerinin bir tercihi konumundadır. Ne var ki, Batıya özgü olan bu anlayış, evrensel değerler manzumesi olarak tüm dünyaya ihraç edilmeye çalışılmaktadır ki, problem de burada ortaya çıkmaktadır.

îki dünya savaşına tanıklık eden yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkan uluslaşma eğilimi, Türkiye açısından bunun en yakın ör­neklerinden birisidir. Avrupa ülkelerinde yürürlüğe konan ulus-devlet modeli ile toplumun standardizasyonu, homojenleştirilmesi amaçlan­mış, bu manada tek bir etnik kimlik altında merkezileştirme çabasına girişilmiştir. Bugünden bakıldığında bu çabanın başarılı olduğunu söy­lemek pek de mümkün görünmemekle birlikte, Türkiye gibi ihraç edi­len ülkeler nezdinde değerlendirildiğinde mukallit ülkelerin çeşitli kro­nik sorunlarla karşı karşıya kaldığı görülmektedir. Zira yapay toplumsal düzen çerçevesinde şekillenen bu ülkeler gelişen şartlar karşısında ih­tiyaç hissedilen yenilenme ve rehabiliteyi yapabilecek bütünlüğü sağ­layamamaktadır. Çünkü ulus devlet modelinin tek tipleştirici tutumu bütünün parçalanmasına, farklılıkların ayrışma kaynağı olmasına ne­den olabilmektedir.

Osmanlı bakiyesi Türkiye Cumhuriyetinde de bu manada bir süre­cin yaşandığı görülmektedir. Ulusal kurtuluş mücadelesi sonrası şekille­nen yeni düzen, egemen konumda görülen Batinın normlarına uyumlu kılınmaya çalışılmıştır. Modernleşme adımlarıyla yürütülen bu aşa­mada toplum, tepeden inmeci bir yöntemle, belirli kalıpların içerisine sokulmak istenmiştir. Tabansal destekten yoksun bu politik tutum, yö- neten-yönetilen ilişkisinde yabancılaşma ve dışlanma duygularını bes­leyerek ayrıştırıcı niteliğe bürünmüştür.

Toplumsal ayrışma kaynaklarından birisi olarak görülen etnik/et- nisite temelli sorunlar, Türkiye’de tedrici olarak 1950 sonrası politik alana taşınmaya çalışılsa da, bu süreçte yeterli temsilin sağlanamadığı görülmektedir. 1980’li yıllarda ise etnik temelli sorun, Güneydoğu Ana­dolu’da terör eylemleriyle şiddete dönüşmeye başlamıştır. Güvenlik ek­seninde yürütülen terörle mücadele sürecinin neticesinde de sorunun azalmak yerine varlığını devam ettirdiği görülmektedir.

Türkiye açısından büyük önem arz eden bu sorun karşısında poli­tik aktörlerin ya da karar alıcıların ortaya koyduğu çözüm önerileri ve pratik uygulamaları da aynı oranda değer taşımaktadır. Bu kapsamda siyasal yaşamı süresince, Güneydoğu Anadolu’da yaşayanlar başta ol­mak üzere etnik duyarlılığından ötürü kendisini konu ile ilgili hisse­den kesimlerde, yoğun halk desteğine sahip ender liderlerden birisi olan Necmettin Erbakan’ın konuyu ele alış şeklini ve dile getirdiği çözüm önerilerini ele almak yararlı görülmektedir. Bunun öncesinde ise top­lumsal ayrışma kaynakları bağlamında etnik temelli sorunun tarihsel sürecine kısaca değinilecektir.

Toplumsal Ayrışma Kaynakları ve Ulus Devlet Etkisi

Milliyetçi hareketlere ilham kaynağı olarak görülen ulus devlet mo­deli 19.yüzyıl Avrupa’sını şekillendiren bir nitelik arz etmektedir. Bir ulusun belirli bir coğrafi sınır içerisinde yaşamına atıfta bulunan ulus devlet modeli, Aydınlanma dönemini yaşayan Batı’nın kendine özgü so­runlarına yine kendine özgü bulduğu bir cevap niteliğindedir. Nitekim burjuva eliyle ekonomik gelişmelerin şekillendirdiği Batı’da, sınıfsal ay­rışmanın sosyo-politik tutumları belirlemesi (temsili demokrasi gibi) söz konusu olmuştur. Batı’nın bu tercihinde kısa vadede başarılı bir profil çizmesi, buhranlı dönemler geçiren diğer dünya toplumları ara­sında taklitçilik düşüncesini ortaya çıkarmış, İslam dünyası da bu dü­şünceden nasibini almıştır. Osmanlı’nın son döneminde aydın kesimi­nin yaşadığı zihni karmaşalar bunun örnekleridir. Aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti kurulurken de benzeri düşüncelerle ulus devlet modeline yönelinildiği bilinmektedir.

Ne var ki, değişim talebinin Batı’da olduğu gibi tabandan gelmek yerine tavandan geliyor olması bu değişim sürecini sorunlu hale getir­mektedir. Ekonominin belirleyiciliğinin zayıf olduğu ülkelerde, sürecin dış dinamikler ekseninde şekillendiğine dikkat çeken Tuncel’in de (2016: 140) belirttiği gibi, ekonomi dışı alanlardaki (sosyal, kültürel, dini, etnik) ayrışma kaynaklarına dayanan ya da dayandırılmaya çalışılan demokra­silerde, devlet (devletin imkân ve kaynaklarını kullananlar) ile toplum arasındaki ilişki çoğu zaman sorunlu olagelmektedir. Türkiye’nin ilk dönemlerinde de benzeri ilişki ağlarının ortaya çıktığı görülmektedir. Bunun en önemli sebebi, Batı için uygun olan toplumsal düzen kurgu­sunun değişiklik yapılmaksızın aynıyla alınması durumunda yarar ge­tireceği inancıyla hareket edilmesidir. Halbuki, toplumsal ayrışma kay­naklarına bakıldığında cinsiyet, yaş, ırk gibi doğuştan gelen kaynaklar olduğu gibi, mülkiyet, statü, inanç, dil, kimlik, gelenek gibi yapay ya da karma kaynaklar da bulunmaktadır (Tuncel, 2016: 142-5). Ayrışma­nın ekonomik, sosyal, siyasal kökleri olan bu kaynaklar Batı’da ekono­mik olanın diğerleri karşısında belirleyiciliğiyle neticelenmiştir. Ne var ki, bu durum Osmanlı toplumu için geçerli olmamaktadır. Çünkü Os­manlı’da sınıf ayrımına dayalı bir toplum yapısı bulunmamaktadır ya da Batı’da var olan türde (kilise-devlet) iktidar mücadelesi yaşanmamak­tadır. Yöneten-yönetilen ilişkisinde çatışma ya da ayrışmaya dayalı bir pratiğe rastlanılmamakta, birliktelikler coğrafi sınırlar ile daraltılma- maktadır. Bu nedenle Osmanlı bakiyesi Türkiye’de, toplumsal düzenin ulus devlet tercihine göre kurgulanması sırasında ekonomik kaynaklar yerine kültürel ve siyasi ayrışma kaynaklarıyla mücadele öne çıkmış­tır. Bu durum ise, yaratılıştan gelen etnik özelliğin ayrışma kaynağı ol­ması ya da dini-mezhebi tercihlerin sorun alanı olarak görülmesi gibi bir probleme neden olmuştur.

Osmanlı’nın son döneminden itibaren yetkiyi elinde bulunduran ve yeni rejimin kurulmasında etkin rol oynayan seçkinci kamu bürokra­sisi, Türkçü, laik ve merkeziyetçi anlayışla yeni bir ulus “yaratma” mü­cadelesine yönelmiştir. Ancak bu tek tipleştirici yöneliş, etnik temelli sorunlar başta olmak üzere birçok problemli alanın oluşumuna sebe­biyet vermiştir.

Sorunun Kürtlerle İlgisi ve Şiddet Sarmalına Dönüşmesi

Kamu bürokrasisi eliyle yürütülen uluslaşma sürecinde, Anado­lu’da yaşayan tüm farklılıklar potansiyel tehdit olarak algılanmış, bun­lara karşı çeşitli düzeyde müdahaleler söz konusu olmuştur. Seküler ve milliyetçi (etno-seküler) ideolojiyle şekillenen bu süreç, Türk kökenli olmayan kesimlerde karşıt dalganın doğmasına da zemin hazırlamış­tır. Nitekim Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da merkezi devlet otorite­siyle kendini ve geleneklerini tehdit altında hisseden bölge halkı ara­sında pek çok gerilim hatta çatışma yaşanmıştır. 1925-1938 arasında 17 ayaklanma gerçekleşirken İsmet İnönü başta olmak üzere dönemin yö­neticilerince hazırlanan raporlar çerçevesinde Şark Islahat Planı oluş­turulmuş, Kürt nüfusun kontrol altına alınması için göç politikası yü­rütülmüştür (İlyas, 2014: 329-48). Uygulanan bu politikaların çözüm sunmak yerine sorunun daha da kronikleşmesine zemin hazırladığı iler­leyen yıllarda ortaya çıkmıştır. Çok partili hayata geçiş sonrasında ulus devlet karşıtı milliyetçi dalga politik alana taşınmış ve örgütlü muha­lefete bürünmeye başlamıştır. İlk dönemde kendisine Türk solu (Tür­kiye İşçi Partisi dönemi) içerisinde yer bulan Kürt hareketi etnik te­melli bir federasyon hedefiyle yola çıkmış, ancak Türk solu ile yaşadığı etnik anlaşmazlık nedeniyle bağımsız bir rota belirlemek durumunda kalmıştır. 1971’de kurulan, PKK terör örgütünün kurucusu Abdullah Öcalan’ın da üyesi olduğu Devrimci Doğu Kültür Ocakları, 1976’dan itibaren yaygınlaşan Rizgari dergisi, Komal yayınevi gibi oluşumlar da Kürt milliyetçisi dalganın fikri yapısını şekillendirmiştir. 1978’de Mark­sist ideoloji ekseninde kurulan ve 1984’te şiddeti çözüm aracı olarak gö­rerek silahlı mücadeleyi başlatan PKK (Kürdistan İşçi Partisi) terör ör­gütü ise diğer Kürt milliyetçisi gruplar arasından sıyrılarak etkin bir konuma yükselmiştir. Tek tipleştirici politikaya tepki olarak ortaya çı­kan bu yapı, işlev itibariyle aslında ulus devlet benzeri güdüyle hareket etmektedir. Ulus devlet anlayışından farkı ise; önce devleti kurup sonra buna uygun milleti ‘yaratma” stratejisinin aksine, önce Kürt ulusunu inşa etmeyi, sonra bu ulusu bir devlet etrafında örgütlemeyi öngörme- sidir (Baharçiçek, 2000: 18).

Kürt milliyetçisi örgüt ve yapılar bu süreci yaşarken kamu bürokra­sisi de çözümü güvenlikçi politikalarda aramıştır. 1978 yılında sıkıyö­netim ile başlayan sıradışı hukuk deneyimi, Olağanüstü Hal (OHAL) ile devam etmiş ve 2002 yılında kaldırılıncaya kadar 24 yıl boyunca bölge, olağanüstü durumun olağanlaştığı/sıradanlaştığı bir siyasal süreç yaşa­mıştır. Bu çerçevede OHAL, terörü ve doğrudan şiddeti önlemeye yö­nelik bir düzenleme olmasına rağmen sosyal, iktisadi ve insani yönden ağır sonuçları olan yapısal bir şiddet formuna dönüşmüştür. Zorunlu göç, işsizlik ve hızlı şehirleşmeyle birlikte ortaya çıkan toplumsal çö­zülme sonucunda sorunlar daha da içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Bu çerçevede bölgede, doğrudan şiddetten yapısal şiddete doğru bir ev­rilme olmuştur. OHAL’lı yıllarda yaşanan terör, faili meçhul cinayetler, insan hakları ihlalleri, hukuk dışı uygulamalar ve yaşanan sorunların çözümüne yönelik umutsuzluk, bölge halkında devlete karşı güvensiz­liğin artmasına ve Kürt ulusalcılığının güçlenmesine yol açmıştır (Öz- han ve Ete, 2008: 5).

Baskı ve ideolojik aygıtlar kullanılarak tepeden inmeci bir yakla­şımla yürütülen uluslaşma süreci, devlet-millet arasında gerilimli mü­cadele alanlarının doğmasına zemin hazırlamış, bunun karşısında yü­rütülen güvenlik eksenli politika tercihleri de çözüm yerine sorunun kronikleşmesine neden olmuştur. Konunun muhtevasına girmediğin­den detayına girmemekle birlikte, 2010 sonrası terör örgütü muhatap alınarak yürütülen ve güvenlik önlemlerinin en aza indirgendiği “Çö­züm Süreci”nin de bu kronikleşmeye katkı sunduğunu söylemek ge­rekmektedir. Bugünden bakıldığında Kürt milliyetçisi hareketin süreç içerisinde parti kapatmalarına karşın siyasal alanda temsil kabiliyetini artırma trendine giren, yaygınlaşan iletişim ağı sayesinde bölge ülkele­rinde yaşayan soydaşlarıyla yakın ilişki kuran, Kuzey Irak ve Suriye’de Federe Kürt devleti oluşumlarıyla ayrı devlet ideasını Türkiye’de de canlı tutan şiddet yanlısı bir terör örgütüne dönüştüğü görülmektedir.

Erbakan’ın Toplumsal Barış Anlayışı

Türkiye’de seçmen tercihlerine yönelik araştırmalarda ortaya çıkan önemli çıktılardan birisi, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesi başta olmak üzere Türkiye genelinde yaşayan Kürt kökenli seçmenlerin ge­nel temayülünün iki başat siyasal harekette yoğunlaştığı hususudur. Bu hareketlerden birincisi; 1991 seçimleriyle birlikte siyaset sahnesinde yer alan ayrılıkçı Kürt milliyetçisi partiler iken, diğeri ise îslami siyasetçi kimliğiyle öne çıkan Necmettin Erbakan’ın kurduğu Milli Görüş par­tileridir[1] (Gündoğmuş, 2014: 143). Etnisite merkezli bir politika izleme­yen Milli Görüş partilerinin buna karşın Kürt kökenli seçmen kitlesin­den aldığı yoğun desteğin arka planı irdelendiğinde, bu partilerin; dini yaşamında kendisini tehdit altında hisseden, kimlik problemi bulunan ve yoksulluk içinde yaşamını sürdürmeye çalışan geniş kitlenin duy­gularını siyasal dile dökebilme becerisi fark edilmektedir (Bulaç, 2009: 208). Bu çalışmanın konusu etnik temelli soruna yönelik olduğundan Milli Görüş partilerinin ve Necmettin Erbakan’ın bu noktada dile ge­tirdiği hususlar ele alınacaktır.

Bununla birlikte Erbakan’ın toplumsal barış kavramına yüklediği anlama da kısaca değinmek gerekmektedir. Buna göre Erbakan (1975: 30-31), yaratılış gereği bir arada yaşamak durumunda olan insanların barış ve uzlaşma içerisinde yaşaması gerektiğine inanmaktadır. Zira Millî Görüş, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü ve bütün memleket ev­lâdının kardeş bilinmesi temel prensibine dayanır. Her şeyin başı önce yurdumuzda kardeşliğin, tesanüt ve birliğin teessüsüdür. Aynı milletin aynı tarihin çocuklarının kardeşliği esastır. Gidilecek yol iç barış yolu­dur, kardeşlik yoludur. îthamcılık yolu değildir. Aynı milletin çocuk­ları arasında görüş farklılıkları, fikir farklılıkları olabilir, fakat bu hiç bir zaman ithamcılığın, bölücülüğün sebebi olmamalıdır. Nitekim Er- bakan’ın bu perspektifle anayasalara özel bir önem atfettiği ve bunu ‘iç­timai mukavele’ yani ‘toplumsal barış ve uzlaşma anlaşması’ şeklinde ta­rif ettiği görülmektedir. Her türlü inanış sahibinin kendi inanışına göre yaşamasına müsaade eden bir barış ve uzlaşma anlaşmasına işaret eden Erbakan, anayasanın hem insan haklarını koruyan hem de devletin zü­lüm yapmasını önleyen bir siyasal sınıra ve işleve sahip olmasının ge­rekliliğine işaret etmektedir (Erbakan, 1991: 15). Toplumsal barışın sağ­lanabilmesi için ise Erbakan (1973); idari düzenlemelerin devlet-millet kaynaşmasını temin odaklı olması, ekonomi politikalarının dengesiz­liklerin, faizin ve her türlü sömürünün ortadan kaldırılmasına yönelik olması, sosyal ve siyasi uygulamaların insan hak ve hürriyetlerini gü­vence altına alması gerektiğini dile getirmektedir.

Necmettin Erbakan’ın kısaca özetlenen toplumsal barış anlayışı, et­nik temelli sorun karşısında da aslında ne yönde bir eğilim gösterece­ğinin ipuçlarını vermektedir.

Sorunun Temel Sebebine Yönelik Tespitleri

1991 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde iç güvenlik mesele­lerine ilişkin genel görüşmede yapmış olduğu konuşma, Necmettin Er- bakan’ın Türkiye’de etnik temelli soruna yönelik tespitleri hakkında fi­kir vermektedir. Aynı şekilde 1993 yılında gerçekleştirilen Refah Partisi Olağan Genel Kongresi’nde dile getirdiği hususlar da, benzerlik içer­mekle birlikte, görece kapsamlı bir boyuta sahiptir.

Erbakan’a (1991a: 360) göre özellikle 1980 sonrasında Türkiye’de varlığını şiddet yoluyla hissettiren etnik temelli sorunun temelinde dört ana grup unsur yer almaktadır. Bunları; dış güçler, yanlış politikalar, yanlış uygulamalar ve gereken tedbirlerin yeterince ve vaktinde alına- mayışı şeklinde özetlemek mümkündür. Erbakan’a göre ırkçı, inkarcı ve asimilasyoncu zihniyetle yürütülen politikalar dış güçlerin provokeleri ve yönlendirmeleri ile boyut değiştirerek ayrılıkçı zihniyeti beslemek­tedir. Devleti temsil eden kamu görevlilerinin devlet-millet kaynaşma­sını zedeleyecek türden yanlış uygulamaları ve buna yönelik tedbirleri almada gevşeklik gösterilmesi de sorunun kronikleşmesine ve teröre evirilmesine neden olmaktadır.

Uluslaşma sürecinde yürütülen yanlış politikalara atıfta bulunan Erbakan’a (1991a: 354-5) göre, Kürt kökenli vatandaşların kimlikleri­nin inkar edilmesinin ve asimile edilmeye çalışılmasının neticesinde devlet otoritesine karşı aidiyet sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu noktada oluşan boşluktan ise, terör örgütü aracılığıyla Türkiye’ye yönelik çeşitli planları olan emperyalist ve Siyonist zihniyete sahip uluslararası aktör­ler yararlanmaktadır. İsrailli ve Amerikalı çeşitli yetkililerin demeçle­rini buna örnek olarak gösteren Erbakan, Körfez Harbi sonrası bölgeye gelen Çekiç Güç[2] kuvvetlerinin Güneydoğu Anadolu’da ajan faaliyetle­rini koordine ettiğini dile getirmektedir (Erbakan, 1991a: 356): “Bakı­nız, işte, bizzat Apo söylüyor; “Çekiç Güç en çok bizim işimize yaradı; Kuzey Irak’a yerleşmemizi sağladı” diyor. İşte gerçekler bunlardır.”

Güneydoğu Anadolu’nun iktisadi bakımdan görece Türkiye’de en geri kalmış bölge olması da yine Erbakan’a (1991a: 360) göre etnik te­melli sorunun alanını genişletmesine fırsat vermektedir. İşsizlik, açlık ve geçim darlığı yaşayan insanlar, terör örgütlerinin ve ajan faaliyetle­rinin açık hedefi haline gelmektedir. Türkiye’de fabrikaların İstanbul merkezli kurulması, devlet yatırımlarının yetersiz olması ve yeterli alt­yapı ile özendiriciliğe sahip olmadığından özel sektörün de bölgeye gel­mede isteksiz olması ekonomik alanın ayrışmaya sebep olmasını tetik- lemektedir. Ana dilde (Kürtçe) konuşmanın yasaklanması, Kürt kökenli olduğunu açıklamanın suç sayılması gibi insan hakkı ihlallerinin ya­şanması da bu süreci hızlandırmaktadır.

Bütün sebeplerin birbiriyle yakın ilişkisine de özellikle vurgu ya­pan Erbakan(1993), etnik temelli sorunun, tek bir sebebe dayanmama­sından ve yalnızca Kürt kökenli vatandaşları kapsamamasından ötürü, salt “Kürt sorunu” kavramsallaştırılmasını ise bir eksiklik olarak nite­lemektedir. Zira Güneydoğu Anadolu bölgesinin tahmini etnik haritası göz önüne alındığında, çoğunluk kısmı Kürt kökenli olmakla birlikte, başka kökenlere sahip nüfusun da hatırı sayılır bir oranda olduğu gö­rülmektedir. Aynı şekilde Türkiye geneli etnik dağılım düşünüldüğünde de, Güneydoğuda yaşayan Kürt kökenli nüfustan çok daha fazlasının Marmara, Ege ve Akdeniz başta olmak üzere ülke genelinde yerleşik du­rumda olduğu fark edilmektedir. Bu nedenle meselenin yalnızca Kürt Sorunu şeklinde nitelendirilmesi ayrılıkçı siyasal dile katkı sunmaktadır.

Bu sebepten ötürü Erbakana göre (1993) konunun, “Güneydoğu Anadolu Meselesi”, “Kürt Meselesi” ve “Terör Meselesi” olmak üzere üç ayrı başlıkta ele alınması gerekmektedir. Güneydoğu Anadolu Meselesi; bölgesel dengesizlikleri ve faizci/sömürücü/modern müstemlekeci düze­nin sebep olduğu ekonomik problemleri ihtiva etmektedir. Kürt Mese­lesi; sosyo-kültürel hakları ve insan hakkı ihlallerini içermektedir. Te­rör Meselesi; uluslararası desteğe sahip şiddeti/terör örgütünü ve buna mukabil güvenlik politikalarını ifade etmektedir. îlk iki sorun çözüle- mediğinden, bölgede terör kendisine kolaylıkla zemin bulabilmektedir.

Soruna Yönelik Çözüm Önerileri

Irkçı, asimilasyoncu ve materyalist olarak nitelediği politikaların sebep olduğu etnik temelli soruna yönelik tespitlerini üç ayrı başlıkta toplayan Necmettin Erbakan’ın çözüm önerileri de bu sınıflandırma te­melinde şekillenmektedir.

Bu kapsamda ilk olarak, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin iktisaden geri kalmışlığına atıfta bulunan ‘Güneydoğu Meselesinin çözümü için, kapsamlı kalkınma planlarının hazırlanması ve uygulamaya konulması teklif edilmektedir. 1974-1978 yılları arasında başlatılan ve büyük ço­ğunluğu bölge illerine yapılan Ağır Sanayi Hamlesinin[3] devam ettiril­mesi ve geliştirilmesi önerilmektedir (Erbakan, 1993).

İkinci olarak ‘Terör Meselesi’ karşısında, Erbakan’a göre, net bir tu­tum sergilenmeli ve terörün tüm finans ve teçhizat kaynaklarını engel­leyecek adımlar atılmalıdır. Bu doğrultuda, güvenlik birimlerinin mo­dern teçhizatlara sahip olması sağlanırken terörle mücadelede koruculuk sistemi yerine profesyonel özel timler devreye konulmalıdır. Buna ila­veten yaygın ve hızlı çalışma kapasitesine sahip istihbarat birimleri ile terör faaliyetleri gerçekleşmeden müdahale edebilme imkanı elde edil­melidir. Zira terör olayı olduktan sonra teröristle mücadeleye girişilmesi sonuç vermemektedir. Bununla birlikte terörü destekleyen Avrupa ülke­leri, ABD ve İsrail ile ilişkiler yeniden gözden geçirilmeli ve terör örgütü ile iletişimleri, Çekiç Güç örneğinde olduğu gibi, engellenmelidir. Aynı şekilde Irak, İran ve Suriye’de bulunan Kürt liderler ile yakın ilişki ku­rulması öngörülmektedir. Bu sayede, sorunun uluslararası etkiye açık olması ve bölgesel nitelik kazanması önlenebilecektir[4].

‘Kürt Meselesi’nin çözümü noktasında ise, insan haklarının kulla­nımına yönelik düzenlemelerin konuyu bir tabuya[5] dönüştürmeden ele alınması gerekmektedir. Ana dilin medyada ve eğitimde kullanımının önünün açılması, bölgede görev alan kamu görevlilerinin gerekli eği­timden geçirilerek halkla doğru temasa geçebilmesinin sağlanması atıl­ması gereken adımlar arasındadır. Aynı şekilde, kamuda etnik ayrışmaya neden olabilecek mevcut uygulamaların gözden geçirilmesi de gerekli görülmektedir. Okullarda her sabah okutulan “Andımız”ın içerik iti­bariyle bu tür olumsuz işleve sahip olması konusu, bu nedenle ilk kez Necmettin Erbakan tarafından gündeme getirilmiştir[6].

Toplumsal barışın polisiye tedbirlerle kurulamayacağını, bunun için kalıcı çözümlerin bulunması gerektiğini düşünen Erbakan (1973), bu­lunan çözümlerin sonuç verebilmesini sistemin yeniden kurgulanması şartına bağlamaktadır. Zira Erbakana göre sorun, sistem kaynaklıdır ve sistemin yeniden adil temeller üzerine kurgulanması, Adil Düzenin[7] kurulması gerekmektedir. Aksi takdirde sorunun çözümünde uygula­nacak bir politika birleştirici olmak yerine ayrışma kaynaklarını belir­gin hale getirebilecektir (Erbakan, 1993): Önce Adil Düzen kurulacak, herkese insan hakkı verilecek ve bu memleketteki Müslümanlar arsın- daki kardeşlik bağı yeniden tesis edilecek. Bu teşekkül ettikten sonra Kürtçe bir radyo bu kardeşliği kuvvetlendirmek için konuşuyor, Allah razı olsun, alnından öperiz. Kürtçe bir tiyatro bu kardeşliği kuvvetlendirmek için oyun oynuyor, Allah razı olsun, alnından öperiz. Kürtçe bir mektep bu kardeşliği kuvvetlendirmek için eğitim yapıyor, Allah razı olsun, al­nından öperiz. İşte RP’nin yapacağı budur. Kaldı ki, bu bir yenilik de­ğil, bin yıldır böyleydi zaten, bunun için birbirimiz için canımızı verdik.

Sistemin yeniden kurgulanmasını salık veren Erbakan’ın dikkat çek­tiği bir başka nokta ise, dinin göreceği işlevle ilgilidir. Güneydoğu Ana­dolu’da geleneksel değerlere ve İslam’a karşı var olan derin saygı ve bağ­lılığın siyasi karar alıcılar tarafından göz ardı edilemeyeceğini öngören Erbakan’a (1993) göre, ortak payda olan “İslam gerçeği dikkate alınma­dan Kürt meselesi çözülemez”. İslam kardeşliği prensibinin

Etnik temelli sorun karşısında bölge halkına da sorumluluk yükle­yen Erbakan, şiddeti önceleyen ve çözüm aracı olarak kullanan etnik te­röre destek verilmesinin, ayrı devlet ya da federasyon gibi seçeneklerin gündeme getirilmesinin kaosa neden olacağını dile getirmektedir (Erba- kan, 1993): “Güneydoğudaki kardeşlerimiz kendilerini mazlum durumda hissediyorlar, haklı veya haksız, ben bir gerçeği söylüyorum. Şimdi ken­dilerini böylesine mazlum durumda hisseden bu kardeşlerimiz bir kur­tarıcı arıyor. Açıkça ifade edeyim, ortada bu kurtarıcıyı göremiyorlar. Silahlı PKK gelip “ben sana iş vereceğim, ben senin Kürt kimliğini geliş­tireceğim” dediği zaman, bu PKK’da bir şey var zannediyorlar. Halbuki, PKK dediğimiz şey, tamamen komünist zihniyetli bir kuruluştur. Allah vermesin, bakınız gayet samimi olarak söylüyorum, bu bölgeyi ayırsalar, bir Kürdistan kursalar ve bunun yöneticileri de bu PKKcılar olsa, emin olun, buradaki insanlar dünyanın en bedbaht insanları olurlar. Bu sebep­ten dolayıdır ki, geliniz, oradaki mazlum kardeşlerimizin ümitleri dev­lete bağlansın, PKK’ya değil. Öyleyse önce tanıtmanıza önem verin, bu­radaki halkı BBC’ye terk etmeyin.”

Genel Değerlendirme

Uluslaşma sürecini tamamlayamayan toplumların karşılaştığı so­runların başında gelen etnik temelli sorunlar, Osmanlı ardılı Türkiye Cumhuriyeti’nde de birçok sosyo-ekonomik, siyasi ve kütürel mücadele alanının oluşumuna zemin hazırlamıştır. 1980 sonrası dönemde silahlı terör örgütü eliyle şiddet içerikli hale gelen sorun, siyasal alanda belir­leyici bir işleve sahiptir. Türkiye’de faaliyet yürüten tüm siyasi partiler, bu sorunu, kendi ideolojik altyapılarına göre algılamakta ve anlamlan­dırmaktadır. İslami siyasetçi kimliğiyle bilinen Necmettin Erbakan için de benzeri durum geçerlidir. Dini referanslarla siyasal tutumunu belir­lediği görülen Erbakan, kurucusu olduğu Milli Görüş ideolojisine sa­hip partilerle bu tutumunu siyasal alana aktarma mücadelesi vermiştir.

Tarihsel süreç ele alındığında Erbakan’ın, etnik temelli soruna yö­nelik yaklaşımının konjonktürel olmayıp süreklilik arz eden bir niteliğe sahip olduğu görülmektedir. Sorunu sistem merkezli ele alan Erbakan ortak değerlerin aksine farklılıkları öne çıkartan uluslaşma sürecinin anayasal planda yeniden ele alınmasını salık vermektedir. Erbakan, Kürt kökenli kitlenin salt bir bölgede yaşamamasından ötürü, etnik ayrıştı- rıcı dilin aksine, sorunun Güneydoğu meselesi, terör meselesi ve Kürt meselesi şeklinde üç ayrı başlıkta ele alınması gerektiğini, bu sayede et­nik ayrışmadan kaçınılacağını savunmaktadır. Bu sebepten ötürü, ayrı­lıkçı siyasal hareketin dile getirdiği, özerklik-federasyon ya da ayrı dev­let gibi seçeneklerin imkansızlığına da vurgu yapmaktadır.

Erbakan’ın süreklilik arz eden bir diğer tutumu, etnik soruna yol açan aktörler arasında uluslar arası dinamiklere verdiği rol ile ilgilidir. Siyonist ve emperyalist zihniyetli çeşitli ülke ve yöneticilerinin PKK te­rör örgütü ile kurduğu yakın ilişkiyi sıklıkla TBMM’de gündem yapan Erbakan, uluslararası etkinin azaltılması için bölge ülkeleriyle yakın iş­birliğini de gerekli görmektedir.

Sorunun çözümünde, ortak değer konumunda bulunan İslam dini­nin belirleyiciliği de Erbakan’ın sürekli olarak gündemde tuttuğu ko­nulardan birisi olma özelliğine sahiptir. Öyle ki, Erbakan’a göre İslam dini dikkate alınmadan etnik temelli sorunun kalıcı çözüme kavuştu­rulması mümkün görünmemektedir. Son olarak Erbakan, sosyo-kültü- rel ve ekonomik alanlarda da ayrışmayı azaltacak politikalar önermekte, bunun yeni ayrışmalara kaynaklık etmemesi için de sistemin değişti­rilmesini teklif etmektedir. Bunun yerine ise, Adil Düzen olarak nite­lediği sistemi önermektedir.

Sonuç olarak, toplumsal barışın sağlanmasını; iktisadi, idari, si­yasi alanlarda uygulanacak politikalarla ilintili gören Necmettin Erba- kan, etnik temelli sorunun çözümünü de bu politikalarda aramaktadır.

Yrd. Doç. Dr. Bekir GÜNDOĞMUŞ

Şırnak Üniversitesi İİBF Kamu Yönetimi Bölümü

----------------------------------

[1] Milli Görüş ideolojisine ait partiler sırasıyla; Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi ve Saadet Partisi’dir. îlk dört parti çeşitli gerekçelerle kapatılırken Milli Görüş düşüncesi halen Saadet Partisi ile siyasal faaliyetlerini yürütmektedir.

[2] Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde 1991 yılında Türkiye üzerinden Kuzey

Irak’a yerleştirilen muharip güç. Defalarca PKK’ya yardımı Tük Genelkurmay’ı

tarafından da tespit edilmiş, 1996 yılında Başbakan olan Erbakan tarafından görevine

son verilmiştir.

[3] Erbakan ağır sanayinin kurulmasında ekonomik, sosyal, güvenlik, dengesizliklerin

giderilmesi ve milli-güçlü- süratli- yaygın kalkınma gibi beş tür ölçüt belirlemiştir.

Erbakan 218’i büyük sanayi, 29’u büyük enerji, 29’u madencilik, 58’i sulama ve 49’u da ulaştırma tesisi olmak üzere 383 adet projenin Ağır Sanayi Hamlesi kapsamında kurulmasını öngörmektedir (Arpacı, 2012: 263). Sadece Sivas’ın doğusunda ve Güneydoğu’daki vilayetlerimize; 7 tane şeker fabrikası, 6 tane çimento fabrikası, 6 tane büyük gübre fabrikası, 11 tane Sümerbank fabrikası, 2 tane Zirai Donatım Fabrikası, 2 tane büyük ağır makine fabrikası, TAKSAN’ın 1 adet, TEMSAN’ın 10 adet, TESTAŞ’ın 2 adet olmak üzere 50 tane milyarlık tesisi biz Doğu Anadolu’muza kurduk (Erbakan, 1991a: 359).

[4] Erbakan’ın PKK karşıtı olan Talabani, Barzani, Şeyh Osman gibi etkili Kürt liderlerle yakın ilişki kurduğu bilinmektedir.

[5] “Konuşulması, eleştirilmesi ya da değiştirilmesi yasak görülen bir konu” anlamına gelen bu ifade, Necmettin Erbakan tarafından kullanılmıştır.

[6] 1994 yılında partisinin Bingöl mitinginde konuşan Erbakan; “Bu ülkenin evlatları asırlar boyu, mektebe, derse başlarken besmele okurlardı. Siz geldiniz, bu besmeleyi kaldırdınız. Yerine ‘Türküm doğruyum çalışkanım’ sözlerini tekrarlattınız. E sen bunu dayatınca, öbür taraftan da, Kürt kökenli bir Müslüman evladı, ya öyle mi, ben de Kürdüm, daha doğruyum, daha çalışkanım deme hakkını kazandı. Ve böylece, siz bu ülkenin insanlarını birbirine yabancılaştırdınız” diyerek uygulamayı eleştirdi. Bu sözleri üzerine Erbakan, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandı ve 1 yıl hapse mahkum edildi. Uygulama ise 2013 yılında kaldırıldı.

[7] Erbakan tarafından Refah Partisi döneminde kamuoyuna sunulan bir proje olan Adil Düzen, son bir yüzyıldır dünyada var olan sistemin başarısızlık noktaları dikkate alınarak, bu başarısızlıklardan çıkarılan derslerle kurulacak yeni bir dünya sistemini ifade etmektedir. Erbakan Adil Düzen’de devletin hakkı üstün tutan bir nizama göre kurulduğunu belirttikten sonra, bu düzenin alt unsurlarını siyasi, idari, ekonomik, dini ve ahlaki düzen olarak açıklamaktadır. Bunların ahenk içinde çalışması, hiçbirinin diğerinin özüne karışmaması esastır ve hepsi kendi kuralları içinde, hakkı üstün tutan temel prensipler içerisinde kendi görevlerini yapmak üzere oluşturulmuştur (Arpacı, 2012: 282-87).

Kaynakça:

Arpacı, Işıl (2012), Türk Siyasal Yaşamına Etkileri Bakımından İslamcı­lık ve Necmettin Erbakan, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya.

Baharçiçek, Abdulkadir (2000), Etnik Terör ve Etnik Terörle Mücadele Sorunu, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, “Fırat Universty Journal of Social Science” Cilt: 10 Sayı: 1, Sayfa:11-27.

Erbakan, Necmettin (1973), Milli Selamet Partisi İç Barış Mitingi Ko- nuşması/Samsun, Milli Görüş Temel Görüş, Ankara: Dağarcık Yayınevi.

Erbakan, Necmettin (1975), Milli Görüş, İstanbul: Dergah Yayınları

Erbakan, Necmettin (1991), Türkiye’nin Meseleleri ve Çözümleri, Ankara.

Erbakan, Necmettin (1991a), TBMM Konuşması, TBMM Tutanak Der­gisi, Dönem 19, C.2, 26.12.1991.

Erbakan, Necmettin (1992), TBMM Konuşması, TBMM Tutanak Der­gisi, Dönem 19-2, C.17, 23 Eylül 1992.

Erbakan, Necmettin (1993), RP 4. Olağan Büyük Kongre Konuşması, 10.10.1993, Ankara.

Gündoğmuş, Bekir (2014), Siyasal Tercihler, Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık

İlyas, Ahmet (2014), Tek Parti Döneminde Aşiretleri Kontrol Altına Al­mak İçin Çıkarılan Kanun ve Hazırlanan Raporlar, The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS2496 Num- ber: 28, p.329-348. (Erişim Tarihi: 18.01.2017)

Özhan, Taha; Hatem Ete (2008), Kürt Meselesi, Problemler ve Çözüm Önerileri, SETA Analiz -Kasım 2008- www.setav.org., Erişim ta­rihi: 17.01.2017.

Tuncel, Gökhan (2016), Toplumsal Ayrışmanın Şehir Hayatına Etkisi, Uluslararası Şehir ve Medeniyet Sempozyumu (07-08 Ekim 2016), Malatya.

Tuncel, Gökhan (2016), Türkiye’de Yaşama Maliyeti ile Devlet Toplum Gerilimi İlişkisi, Birey ve Toplum Dergisi, C: 6, S: 12, ss. 129-152

Yorumlar (0)
15
açık
Namaz Vakti 28 Mart 2024
İmsak 05:20
Güneş 06:47
Öğle 13:14
İkindi 16:45
Akşam 19:31
Yatsı 20:52
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 30 81
2. Fenerbahçe 30 79
3. Trabzonspor 30 49
4. Beşiktaş 30 46
5. Kasımpasa 30 43
6. Başakşehir 30 42
7. Rizespor 30 42
8. Antalyaspor 30 41
9. A.Demirspor 30 39
10. Alanyaspor 30 39
11. Sivasspor 30 38
12. Samsunspor 30 36
13. Kayserispor 30 36
14. Ankaragücü 30 33
15. Hatayspor 30 33
16. Konyaspor 30 33
17. Gaziantep FK 30 31
18. Karagümrük 30 30
19. Pendikspor 30 29
20. İstanbulspor 30 13
Takımlar O P
1. Eyüpspor 27 64
2. Göztepe 27 56
3. Sakaryaspor 27 47
4. Ahlatçı Çorum FK 27 45
5. Kocaelispor 27 45
6. Bodrumspor 27 44
7. Boluspor 27 43
8. Bandırmaspor 27 41
9. Gençlerbirliği 27 40
10. Erzurumspor 27 37
11. Ümraniye 27 33
12. Keçiörengücü 27 32
13. Manisa FK 27 31
14. Şanlıurfaspor 27 27
15. Tuzlaspor 27 27
16. Adanaspor 27 27
17. Altay 27 15
18. Giresunspor 27 7
Takımlar O P
1. Arsenal 28 64
2. Liverpool 28 64
3. M.City 28 63
4. Aston Villa 29 56
5. Tottenham 28 53
6. M. United 28 47
7. West Ham United 29 44
8. Brighton 28 42
9. Wolves 28 41
10. Newcastle 28 40
11. Chelsea 27 39
12. Fulham 29 38
13. Bournemouth 28 35
14. Crystal Palace 28 29
15. Brentford 29 26
16. Everton 28 25
17. Luton Town 29 22
18. Nottingham Forest 29 21
19. Burnley 29 17
20. Sheffield United 28 14
Takımlar O P
1. Real Madrid 29 72
2. Barcelona 29 64
3. Girona 29 62
4. Athletic Bilbao 29 56
5. Atletico Madrid 29 55
6. Real Sociedad 29 46
7. Real Betis 29 42
8. Valencia 28 40
9. Villarreal 29 38
10. Getafe 29 38
11. Las Palmas 29 37
12. Osasuna 29 36
13. Deportivo Alaves 29 32
14. Mallorca 29 30
15. Rayo Vallecano 29 29
16. Sevilla 29 28
17. Celta Vigo 29 27
18. Cadiz 29 22
19. Granada 28 14
20. Almeria 29 13
Günün Karikatürü Tümü