İslam'a Göre Adalet Kavramı

Yeryüzündeki beşerî sistemlerin hiçbirisinin düşmanlara ve nefret edilen insanlara karşı, İslâm'ın kefil olduğu mutlak adaleti tekeffül edebilmesine imkân yoktur. İslâm'da adâlet, hukuk önünde herkese eşit davranmak, kültür, bilgi ve mevkî farklılıklarından dolayı insanlara başka başka davranmamak demektir.

İSLAM VE KÜLTÜR 06.03.2021, 19:33 06.03.2021, 20:04 Ramazan Peri
İslam'a Göre Adalet Kavramı

Düzenli ve dengeli davranma, her şeyin ve herkesin hakkını verme, haksızlıklardan uzaklaşarak orta yolu tutma, bir şeyi yerli yerine koyma, insaf ve eşitlik anlamında bir terimdir. Geniş kapsamlı bir kavram olan adâletin zıttı zulüm, gadr ve insafsızlıktır.

İslâm'da adâlet, hukuk önünde herkese eşit davranmak, kültür, bilgi ve mevkî farklılıklarından dolayı insanlara başka başka davranmamak demektir. İslâm bu anlamda her ferdin ve her toplumun karşılıklı olarak işlerinde değişmez bir ölçü şeklinde yerini almış, istek ve heveslere yer vermemiş, sevgi ve nefretlere uymamış, akrabalık ve yakınlık bağlarına göre ayarlanmamış, zengin-fakir ayırımı gözetmemiş, kuvvetli ve zayıf farkını göz önüne almış bir adalet anlayışı getirmiştir. Bunun için İslâm, toplum içinde yaşayan bütün kesimlerin birliğini sağlayan prensipler koymuş, ümmetin güvenliğini garanti altına alan bir düzen kurmuştur.

"Ey iman edenler adaleti ayakta tutarak Allah için şahitlik edenler olun. Kendinizin, ana ve babanızın aleyhinde bile olsa (şahitlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Adaleti yerine getirebilmek için hevâ ve hevesinize uymayın. Eğer eğri davranır veya yüz çevirirseniz, Alah yaptıklarınızdan haberdardır," (en-Nisa, 4/135).

Yeryüzündeki beşerî sistemlerin hiçbirisinin düşmanlara ve nefret edilen insanlara karşı, İslâm'ın kefil olduğu mutlak adaleti tekeffül edebilmesine imkân yoktur. İslâm, kendisine inananları bu konuda sadece Allah için hareket etmelerini, aralarındaki münasebetlerini Allah'ın rızasına uygun bir şekilde ayarlamalarını ve yine Allah için doğru şahitler olmasını emretmektedir. Bu esaslar bu dînin bütün insanlık için son din ve mükemmel bir nizam olduğunu, adaletinden, inanan ve inanmayan bütün insanların yararlanmasını tekeffül eden üstün bir hukuk ve yönetim biçimi olduğunu ifadeye yeterlidir. Bu adaleti gerçekleştirme görevi müslümanlara yüklenmiş bir görevdir. İslâm ümmeti bu ilahî emri yerine getirdiği dönemlerde yeryüzü adaletle dolup taşmıştır.

"...Allah insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder."(en-Nisâ, 4/58)

İlâhî emrin hikmeti gayet açıktır. "Ey iman edenler, Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin sizi adaletten saptırmasın. Adil davranın, takvaya yakışan budur, Alah'tan korkun, Allah yaptıklarınızdan haberdardır."(el-Mâide, 5/8).

İslâm'ın emrettiği adalet doğrultusunda kâinatın düzeninin ayakta durması tabiî bir hadisedir. Adalet mülk'ün temelidir. Adaletin olmadığı yerde zulüm hâkimdir. Allah ve onun koyduğu bütün hükümler zulmün her çeşidinden uzaktır. Allah'ın emirlerinin uygulandığı bir ortamda hiçbir kimseye zerre kadar zulüm yapılmaz.1 Bu Kur'an-ı Kerim'de sık sık tekrarlanan ayetlerle dile getirilmektedir: "Aİlah, adaleti ve ihsanı emreder," (en-Nahl, 16/90).

"Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder." (en-Nisa, 4/58).

"Hükmettiğin zaman onlar arasında adaletle hükmet. Şüphesiz Allah adil davrananları sever," (el-Mâide, 5/42)2

Hz. Peygamber (s.a.s.) de adalet ve adaletle hükmedenler hakkında birçok hadîs buyurmuşlardır: "Hükmünde, yönetimi ve velayeti altındakiler hakkında adil davrananlar, Allah katında nurdan minberler üzerinde olacaklardır."3

"Adil devlet başkanı ve idareciler mahşer yerinde Allah'ın yüce lûtfuna ve himâyesinemazharolacakların öncüleridir.'"4 [1] [2] [3] [4]

Bu ayet ve hadîslerde yer alan adalet kavramı geniş anlamıyla ele alınıp hukuki, sosyal ve ahlâkî adaleti kapsamaktadır.

Adaletin İslâm toplumunda, yönetimde, muhakemelerde ve insanlar arası ilişkilerde tam anlamıyla uygulanması önemli bir hedeftir. İslâm devletinde uygulanan ekonomik prensiplere göre mülk Allah'ındır. Bu ölçü içinde sosyal adaletin sağlanması önemli bir denge unsurunun kurulması demektir. Müminlerin kardeş ilân edildiği, yığılan kişisel servetlerde fakir ve muhtaçların hak sahibi oldukları, İslâm'da adalet anlayışının tezâhürleridir.

Ayrıca kaza işlerinde, muhakemelerde ve yönetimde Allah'ın indirdikleri ile hüküm vermek adaletin ta kendisidir. Bundan uzaklaşıldığı takdirde adaletin gerçekleşmeyeceği ifade edilmiş ve bunu uygulamayanların kâfir, zalim ve fâsık oldukları ilân edilmiştir.[5] [6] [7] Bundan dolayı da Hz. Peygamber (s.a.s.):

"Kıyamet gününde insanların Allah'u Teâlâ'ya en sevgili olanı ve Allah'a en yakın bulunanı adil devlet başkamdir." 6 buyurmuşlardır.

Hz. Peygamber'in İslâm'ı tebliğ etmekle görevlendirildiği dönemin arefesinde Câhiliye devri Arapları boğaz boğaza, bıçak bıçağa gelmiş durumdaydılar. Adaletsizliğin, zulmün kol gezdiği bir dönemde İslâm gelmiş ve yepyeni bir toplum ortaya çıkmıştı. Zengin-fakir, efendi-köle ayırımının yapılmadığı, haktan asla ayrılmanın söz konusu olmadığı bir toplum oluşmuştu.

Bir gün Mahzumoğulları kabîlesine mensup eşraftan Fâtıma adında bir kadının hırsızlık yaptığı söylenerek Peygamberimiz (s.a.s.)'in huzuruna getirilmişti. Kadının 'elinin kesilmesi'ne hükmedildi. Fakat daha önceki gelenek ve alışkanlıklara göre Kureyş'ten olan asil bir kadın hakkında suç işlemiş olsa dahî böyle bir hüküm verilemezdi.

Hükmün infâzının durdurulması için Kureyş'in ileri gelenleri Hz. Peygamber'in çok sevdiği Üsâme b. Zeyd'i araya koyarak bu kadının affedilmesini istediler. Üsâme'nin böyle bir şefaatte bulunması Hz. Peygamber (s.a.s.)'e çok ağır geldi. Hemen ashâbını 'mescid' de toplayıp bu konuda onlara şöyle hitap etti:

"Ey insanlar! Sizden evvel yaşamış toplumların neden dolayı yollarını şaşırıp saptıklarını biliyor musunuz? Asilzâdeleri bir hırsızlık yaptığı zaman onu affeder, zayıf ve kimsesizleri bir şey çalarsa onları cezalandırırlardı. Allah 'a yemin ederim ki, böylesine kötü bir hırsızlığı Mahzum kabilesine mensup Fatıma değil, kendi kızım Fatıma yapmış olsaydı, kesinlikle onun elini kestirirdim.""7

Bugünkü beşerî sistemlerde hâkim zümre ve belirli sınıflar için dokunulmazlıklar söz konusu olduğu halde İslâm hukuku önünde hiç kimsenin bir ayrıcalığı ve imtiyaz hakkı yoktur.

Adil Halife Hz. Ömer, hilâfeti döneminde ashâbtan Übey b. Ka'b ile aralarında bir konuda anlaşmazlık meydana gelmiş ve bu anlaşmazlığı çözmek üzere o dönemin Medine kadısı olan Zeyd b. Sâbit'e gitmişlerdi. Kadı olan Zeyd hemen devlet başkanı olan Hz. Ömer'e karşı saygılı davranıp ona oturması için yere bir minder sermişti. Fakat adil insan Hz. Ömer bu davranış karşısında şöyle demişti:

"İşte bu davranışın, şimdi vereceğin hükümde yaptığın ilk adaletsizliktir. Ben davacımla beraber aynı yerde oturacağım."

Sonra davacı Übey b. Ka'b davasını ileri sürünce Hz. Ömer bu iddiayı kabul etmedi. Bu durum karşısında Hz. Ömer'in yemin etmesi gerekiyordu. Kadı Zeyd İbn Sâbit, Übey'e şöyle dedi:

"Gel Halife'yi yemin ettirme, onu bundan muaf tut. Davacı olduğun kişi bir başkası olsaydı sana böyle bir feragatten söz etmezdim." Bu teklifi duyan Hz. Ömer son derece kızarak böyle bir ayrıcalığı kabul etmeyip derhal yemin etti. Sonra da Zeyd b. Sâbit hakkında şöyle dedi: "Halife ile herhangi bir Müslüman hakkında eşit davranmasını öğrenmedikçe ona dava götürülmemelidir."

Ayrıca mahkemelerde şahitlik yapacakların da adalet sahibi olarak tanınan kimseler olması şart koşulmuştur.

İslâm'da adaleti gerçekleştirmek için çeşitli müesseseler kurulmuştur. Resulullah davalara bizzat kendisi bakmıştır. Bu durum ikinci halife Ebu Bekir (rh.a.) zamanında da böyle devam etmiş, Hz. Ömer zamanında ise İslâm toprakları oldukça genişlediğinden bazı sahâbiler kaza işleriyle görevlendirilmiş ve birer kadı olarak vazife görmüşlerdi.

Divânü'l-Mezâlim, Şurta ve Hisbe gibi teşkilâtlarla haksızlıklar önlenmeye ve adalet dağıtılmaya çalışılmıştı. Eyyubiler Mısır'da "Dârü'lAdl" adıyla bir adalet dairesi meydana getirmişler ve yanlarına bazı müşavirler de alarak bu mahkemeye bizzat başkanlık etmişlerdir. Osmanlılar zamanında 'adliye teşkilatı' ise düzenli bir şekilde kurulup yaygınlaştırılmıştır.8

İnsan-eşya ilişkilerini, insanların birbirleriyle olan münasebetlerini ve insanın devletle olan alâkasını, Allah (cc)'m indirdiği hükümlere göre düzenlemeye "adâlet" denir. Bu bir anlamda, Allahû Teâla (cc)'nın emrini, emrettiği şekilde yerine getirmektir.[8] Zıddı, zulüm ve haddi aşmaktır. Lûgatlarda hakkaniyet, doğruluk[9] ve müsavat[10] gibi mefhumlarla açıklanmaya çalışılmıştır. Ayrıca "kötülükten arınmış vicdanın ifrat-tefritten uzak olarak itidal çizgisinde gördüğü her nevi meşrû (şer'i) hareket mânâsına da kullanılır.[11] Hanefi fukahası; Allah (cc)'ın indirdiği hükümlerle hükmedilen, mü'minlerin bey'atla gayri müslimlerin "zimmet akdi" ile güvenliğe kavuştukları beldelere dâru'l-İslâm dedikleri gibi, dâru'l-adl de demişlerdir.[12] Çünkü İslâm dini, Allah (cc)'ın indirdiği ile hükmetmektir ki, esasen "adâlet" budur.

Usûl-i hadis kitaplarında râvide aranan şartlar zikredilirken "adâlet" mefhumu üzerinde durulur. İbn-i Hacer "adl ve âdilden murad, takva ve mürüvvete bağlanmayı sağlayacak bir melekesi olan kimsedir. Takva ise, şirk, fısk ve bid'at gibi kötü işlerden sakınmaktır" demektedir.[13] İmam-ı Şafü (rha) "adâlet, Allahû Teâla (cc)'nın emrine uygun şekilde amelde bulunmaktır"[14] hükmünü zikretmektedir.

Bütün bu izahlardan sonra şunu belirtmekte fayda vardır: Kur'ân-ı Kerim'de; tâgûtun huzurunda muhakeme olmak ve tağuttan adâlet istemek haram kılınmıştır. Çünkü tâgûtlar, Allah (cc)'ın indirdiği hükümlerle değil, kendi hevâ ve heveslerinden kaynaklanan kanunlarla hükmederler. Bu ise adâlet değil, zulümdür. İslâm topraklarında "adâlet" mefhumu korkunç değişikliğe uğramıştır. Tâgûtî iktidarlar, kendi kanunlarını "adâlet" ıstılâhının kullanarak kitlelere kabul ettirme gayretindedirler. Dolayısıyla zulüm, adâlet olarak sunulmaktadır. Müslümanlar "adâlet" ve "zulüm" kavramlarının mahiyetini kavradıkları zaman, gerçek bir inkılâb ortaya çıkar.[15]

ADALETİN ANLAMI:

‘Adalet’ (kısaca adl) masdar olarak, düzeltmek, eğri bir yoldan doğru bir yola kaymak, eşit ve muadil olmak, dengede tutmak, dengelemek, tartmak gibi anlamlara gelir.

‘Adalet’, doğru oluşu zihinde sabitleşmiş şeydir. Düzgün ve usulüne uygun olmayan şeye ‘cevr’ (haksızlık ve eziyet) denir. Doğruluk ve düzgünlük kavramları, sapmazlığı ve şaşmazlığı da içerisine alırlar. Adaletin anlam sahası içinde doğruluktan söz ederken; haksızlıktan uzak olma, hakkaniyet sahibi olma manalarına da işaret etmiş oluruz.

‘Adalet’ bir başka deyişle, sapmazlık, kesin doğru ve tam düzgünlüktür.

Zulmün karşıtı olarak ‘adalet’, bir şeyi ait olduğu yere koymak, hakkını vermek, eşit ve denk yapmak anlamına gelir.

Aynı kökten gelen ‘muadil’ kelimesi, eşitlik, eşitlemek,

‘İ’tidal’ ise, ılımlılık, ölçülü olmak, yani denge ve orta yolu izlemek demektir.

‘Adalet’ kavramını tek bir tanımla ifade etmek zordur. Bu kavramın kapsadığı alan da çok geniştir. ‘Adalet’ olayını çeşitli cepheleriyle ve dereceleriyle anlatan bir kaç sözcük daha bulunmaktadır. ‘Adl’ kelimesi bunlardan yalnızca birisidir.

‘Kıst, kasd, istikamet, vasat, nasip, hisse, mizan’ gibi kavramlar da adalet kelimesiyle anlamdaştırlar.

‘Adalet’in karşıtı zulüm’dür. Tuğyan (azgınlık ve despotluk), meyl (kaykılmışlık) ve inhiraf (sapma) da zulmün anlamdaşlarıdır. Said b. Cübeyr, ‘adl’ kavramını anlamını soran Halife Abdülmelik’e (öl. 705) şöyle cevap verdi:

Adl dört kısımdır:

Birinci manası; Allah’ın emrine uyarak hükmedilirken adaletli davranmak, yani insaflı olmaktır.[16]

ikinci manası; sözde, konuşmada, haberleşmede adalet olması. Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Konuştuğunuzda ölçüyü aşmayın"* (En’am: 6/152)

Üçüncü manası; kurtuluşun sebeplerine sarılma, yani doğru davranışlara, sâlih amele yönelme anlamındaki adalet.[17]

Dördüncü manası; Allaha eş koşmaktan sakınmaktır. A. Ne var ki kâfirler Alah’a (muadil) eş bulurlar,” (En’am: 6/1) ‘Falanca falancaya adalet etti’ demek, ikisi birbirine yakın ve eşit oldu demektir.

Tartı ve ölçüde adalet, boy, ağırlık, değerce ve ölçü yönünden bir şeyin diğerine eşitliğini sağlama durumudur. İki şey arasındaki adalet, o iki şey arasında denge sağlanması demektir.[18]

Allah (cc) insanı ‘adl’ üzere; yani düzgün, dosdoğru ve her bir organını yerli yerinde yarattı. Onun yaratılışı dünya hayatını rahatlıkla sürdürmesine imkan sağlar: “Ey insan, üstün ve kerem sahibi Rabbine karşı seni aldatan nedir? Ki O seni yarattı, sana bir düzen içerisinde bir biçim verdi ve seni bir i’tidal üzere (ölçülü) kıldı.”(İnfitar: 82/6-7)[19]

ADALETİN ÖNEMİ:

‘Adl’ üzere yaratılan insanın da yeryüzünde ‘adl’ üzere davranması gerekiyor. Çünkü adalet; insan, toplum ve tabiat hayatının nizamını (düzenini) sağlar. Bu adaleti sağlayacak olan da Tevhid Dini’dir. Evrendeki mizan’ı (ölçüyü, dengeyi) koyan Allah (cc) olduğuna göre[20], insan ve toplum hayatındaki dengeyi ve adaleti de ancak O’nun koyduğu ölçüler sağlayabilir.

Kur’an insanlara adaletle iş görmeyi, adaleti yerine getirmeyi emrediyor: “Allah, adaleti, ihsanı (iyiliği ve güzel davranmayı), yakın akrabalara yardım etmeyi; fahşadan (aşırılıktan), münkerden (kötü işlerden) ve bağyden (azıp- haddi aşmaktan) uzak durmanızı emreder,” (Nahl: 16/90)

“Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa: 4/58)

Ayetlerde emredilen ‘adalet’in kapsamı oldukça geniştir. Hayatın her cephesinde, davranışlarda, hüküm ve karar vermede, insanların haklarını ödemede, sevmede ve ilgi göstermede, yönetim işlerinde ve eğitimde dosdoğru hareket etmek, düzgünce iş yapmak, herkesin hakkını vermek adalettir. İnsanların renklerinden, kültür ve eğitim düzeylerinden, ırklarından veya geldikleri bölgelerinden, toplumsal statüleri açısından dolayı farklı davranmamak, haklarına tecavüz etmemektir.

Adaletin uygulama sahası da geniştir. Bunu yanlız hukuk alanında, mahkemelerde düşünmek yanlış olur. Adalet, doğru davranmak, eşit düzeyde yapmak, ya da bir şeyi ait olduğu yere koymaktır. Öyleyse ahlâk ve davranışlarda, insanların işlerini yürütürken, ya da hakları sahiplerine verirken dengeli olmak ve insafla hareket etmek adaletin gereğidir.

İslâm adalet ahlâkını, dini bir emir ve toplumsal düzenin temeli olarak görmüş, adaletle davranan ‘adil’ kimseleri övmüş, adaletten ayrılarak zulme sapmış olan zalimleri de hem kötülemiş ve hem de can yakıcı bir azapla tehdit etmiştir.

Kur’an şöyle buyuruyor: “Andolsun, Biz peygamberimizi apaçık olan belgelerle gönderdik ve insanlar kıstı (adaleti) ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte Kitab’ı ve mizan’ı indirdik. Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik..." (Hadid: 57/25)

Peygamberlerin getirdiği apaçık belgeler, insanların yollarını aydınlatır. Bu belgelerle yüreklerini temizleyenler, indirilen Kitab'a tabi olurlar ve onun tavsiye ettiği 'mizan'a (ölçüye) uyarlar. Böylece bu sağlam ve şaşmaz ölçü ile her konuda adaleti gerçekleştirme imkanı bulurlar. [21]

‘KIST’ OLARAK ADALET:

Yukarıda geçtiği gibi adalete eş anlamlı kavramlardan biri 'kıst'tır. 'Kıst’; insaf, merhamet, adaletle verilen, adaletle bölüştürülen nasiptir. Mizan'ın, yani terazinin iki kefesinde eşit olarak tartılıp bölüştürülen şeydir. Tıpkı adalet gibi, eşitleme, orta yolda olma, sağa sola sapmama anlamlarına gelir.

Türkçe'de kullanılan 'iktisat' kelimesi, aynı kökten gelir, adalet ve hak ile davranma, aşırı bir yöne sapmadan orta yolu izleme demektir.Kur'an, adalet ahlâkını bazen 'kıst' kelimesiyle bildiriyor ve 'kıst' sahiplerini övüyor. "Onların arasında hüküm vereceksen, kist ile (adaletle) hüküm ver. Gerçekten Allah adeletyapanları (muksitîni)sever,"(Maide: 5/42)[22]

‘Kıst' kökünden gelen 'eksat', daha adaletli, hakka daha yakın, 'kıstas' ise dosdoğru ölçü, insaflı ve adaletli ölçü, mizan anlamlarındadır. Kur'an, 'dosdoğru kıstas'la ölçün' buyurmaktadır.[23]

İSLÂM TOPLUMUNDA ADALET:

İslâm toplumunun temelinde Kitap ve Mizan vardır. Müslümanlar Kitab’a uyarak, Mizan'ı yerine getirirlerse, yani ölçülü davranıp aşırılığa, yanlış yollara sapmazlarsa, kıst'ı (adaleti) sağlarlar. Mizan'ın dengesi bozulduğu zaman, adalet kaybolur gider. İnsanlar en tabii haklarını bile alamazlar. Toplumdaki zalimler gücü ellerine geçirdikleri zaman da zulümler artar. Kitab’ın yanında indirilen 'demir' güç anlamında alınırsa, şöyle demek mümkündür: Güç ve iktidar adaletin emrinde olmalıdır. Bunu sağlayacak olan da insanların Kitab'a ve O'nun hükümlerine uyup, mizan'ı yani ölçüyü korumalarıdır. O zaman hukukun üstünlüğü sağlanır ve insanlar haklarına kolaylıkla ulaşırlar. Kendini hukukun üstünde gören güçler, adalet anlayışını çiğner geçerler.

Kur'an'ın emrine göre mü’minler, bütün davranışlarında adaletli olmak zorundadırlar. Adaletli davranış kişinin kendi yaratılışındaki dengeye ve düzene uyum sağlatır. Ölçülü hareket şüphesiz insana mutluluk kazandırır, çevreye zarar vermekten kurtarır. İnsan hayatına denge ve olgunluk ancak adaletin her sahada uygulanması ile mümkün olur.

İslâm ümmeti 'vasat bir ümmettir'.[24] Buradaki 'vasat' kelimesini tefsirciler 'adalet' ile açıklamışlardır.[25] Buna göre İslâm toplumu, dengeli, aşırılıklardan uzak, adaleti yerine getiren uyumlu bir toplumdur. İslâm'a göre bütün insanlar bir ana- babadan meydana geldikleri için birbirlerine karşı üstünlükleri yoktur. Doğuştan herkes eşittir. Üstünlük ancak takva ile olabilir. Kim Allah'tan hakkıyla çekinip - korunursa onun derecesi daha üstün olur.[26]

Adalet aynı zamanda takvaya yakın olmanın şartlarından birisidir.'Ey iman edenler, adaletli şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutanlar olun. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletten ayırmasın. Adalet yapın, ki o, takvaya daha yakındır, Allah’tan korunun. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olandır.’'(Maide: 5/8)

Dikkat çeken bir nokta da şurasıdır ki Allah (cc) kendi sözünün (Kitab’nın) doğruluk bakımdan da adalet bakımından da tastaman olduğunu belirtiyor. Öyleyse adalet ve doğru olmak, O'nun sözüne (Kitab’ına) uymakla gerçekleşir.

Kur'an'a göre gerçek adaletin ölçüsü hakk'a uymaktır.[27] Hak neyi gerektiriyorsa onu yapmak, hak kime aitse onu sahibine vermek, hak ile hükmetmekten ayrılmamak, her konuda hakk'ı ölçü almak, herkesin ve her şeyin hakkını korumakla adalet yerine getirilir.

İslâm, hakların yerine ulaşması için adaleti ve kıst'ı emrederken ilâhı adaletin de Ahirette herkese hakkını vereceğini, hiç kimseye haksızlık yapılmayacağını bildiriyor.[28]

Fıkıh açısından adalet, mahkemede şahitlik eden şahitlerin ve hükmeden hakimlerin adil olmalarıdır. Kur'an, insanlar arasındaki davaların çözüme kavuşturulabilmesi için ancak adalet sahibi kimselerin şahitliklerinin geçerli olabileceğini açıklıyor.[29] Mahkeme işlerindeki adalet; hak ile hükmetmek şeklinde anlaşılmıştır. Adaletle hükmedin diyen âyetler bunu emretmektedir.[30]

İman edenlerin her konuda Allah'ın indirdiği ile hükmetmeleri Rabbimizin emridir. Bunu yapmayanlar zalim, fasık veya kafir olurlar.[31]

İnsanlar arasında hükmederken, hakemlik yaparken, hak konusunda karar verirken, hatta çocukları eğitirken bile adaletli davranmak İslâmın getirdiği önemli bir prensiptir.[32]

HADİS İLMİNDE ADALET:

Adalet kavramı hadis ilminde de kullanılmaktadır.

Bir hadis rivâyetinin kabul edilebilmesi veya güvenilir sayılabilmesi için o rivâyeti yapan ravinin (rivâyette bulunan kimsenin) adalet ve zapt (haberini iyi alması) şartları aranmıştır. İslâm tarihinde Hz. Osman'ın şehid edilmesiyle ayrılık hareketleri başladıktan sonra Peygamberimize nisbet edilen uydurma söz söyleme faaliyeti artınca; özellikle Peygaberimizin hadislerinin sonraki nesillere sağlamca aktarılabilmesi için bir takım şartlara uymak gerekli görülmüştür. Bu şartlara uymayan haberler sahih (güvenilir) sayılmamış ve dim meselelerde delil olarak kullanılmamışlardır. Hadis rivâyet eden ravinin adalet sıfatına sahip olması demek, onun doğru sözlü, güvenilir, temiz ahlâklı ve yüksek karakterli birisi olması demektir. Bir ravinin adil sayılabilmesi için şu şartlar aranmıştır:

  • Müslüman olmak,
  • Akıllı olmak,
  • Ergenlik yaşına ulaşmış (mükellef-yükümlü) olmak,
  • Kur' an'da sınırları çizilen takva'ya sahip olmak,
  • Karakteri sağlam, kişiliği yüce ve erdem sahibi olmak.[33]

Ve' Hamdû /"ahi Rab' A'emin. ••

Ve Âhiru Davânâ Enil- Hamdû Lülâhi Rabbil Âlemin.

Derleme: Ebu Abdulmûmin Emin. Tekin bin Muharrem. el-Kayseri

--------------------------------

[1] bk. en-Nisa, 4/40.

[2] Ayrıca bk. el-Hucurât, 49/9.

[3] Müslim, Imâre: 18.

[4] Buhârî, Edep, 36.

[5] el-Mâide, 5/44, 45, 47.

[6] Tirmizî, Ahkâm: 4.

[7] Müslim, Hudûd, 2.

[8] Abdullah Yeğin, Yeni Lugat, İst. 1975, sh. 5.

[9] İslâm Ansiklopedisi, İst. 1978, c. I, sh.141.

[10] Mevlüd Sarı, el-Mevârid, sh. 6 (Adâlet Md.)

[11] Ahmet Rifat, Tasvir-i Ahlâk, sh. 21-22.

[12] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuki İslâmiyye ve Istılâhatı Fıkhiyye Kamusu, İst. 1976, c. III, sh. 512. Mad. 526/1.

[13] İbn-i Hacer Askalani, Nuhbetu'l Fiker Şerhi, Ank 1971, sh. 34.

[14] İmam-ı Şafii, er-Risale, Kahire, 1979 (2. bsm.) sh. 25, madde: 71.

[15] Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, İnkılap Yayınları: 30-31.

[16] Nisa: 4/54.

[17] Bakara: 2/123.

[18] Nak. islâmda Adalet Kavramı, s 24.

[19] Hüseyin K. Ece, İslam’ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 27-28.

[20] Rahman: 55/7.

[21] Hüseyin K. Ece, İslam’ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 28-29.

[22] Ayrıca bak. Hucurât: 49/9. Mümtehine: 60/8.

[23] İsra: 17/35. Hüseyin K. Ece, İslam’ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 29. Hüseyin K. Ece, İslam’ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 29.

[24] Bakara: 2/143.

[25] Tabatabâı, El-Mizan, 1/323. S. Kutub, fi-Zılali’l Kur’an, 1/130. İbni Arabk Ahkâmu’l Kur’an, 1/61. Mevdudk Tefhimu’l Kur’an 1/123.

[26] Hucurat: 49/13.

[27] A'raf: 7/159.

[28] Enbiya: 21/47. Yunus: 10/54.

[29] Talak: 65/2.

[30] Nisa: 4/58. Maide: 5/52.

[31] Maide: 5/44, 45, 47.

[32] Hüseyin K. Ece, İslam’ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 29-30.

[33] Hüseyin K. Ece, İslam’ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 30-31.

Yorumlar (0)
15
açık
Namaz Vakti 07 Kasım 2024
İmsak 06:08
Güneş 07:35
Öğle 12:53
İkindi 15:35
Akşam 18:00
Yatsı 19:22
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 10 28
2. Samsunspor 11 25
3. Fenerbahçe 10 23
4. Beşiktaş 10 20
5. Eyüpspor 11 19
6. Sivasspor 11 17
7. Göztepe 10 15
8. Başakşehir 10 15
9. Kasımpasa 11 14
10. Konyaspor 11 14
11. Trabzonspor 10 12
12. Gaziantep FK 10 12
13. Bodrumspor 11 11
14. Antalyaspor 11 11
15. Alanyaspor 11 10
16. Rizespor 10 10
17. Kayserispor 10 9
18. Hatayspor 10 3
19. A.Demirspor 10 2
Takımlar O P
1. Erzurumspor 11 22
2. Kocaelispor 11 22
3. Bandırmaspor 11 21
4. Karagümrük 11 18
5. Igdir FK 11 18
6. Boluspor 11 18
7. Esenler Erokspor 11 17
8. Ümraniye 11 17
9. Pendikspor 11 17
10. Ankaragücü 11 16
11. Ahlatçı Çorum FK 11 16
12. Şanlıurfaspor 11 15
13. Gençlerbirliği 11 15
14. Manisa FK 11 14
15. Keçiörengücü 11 14
16. İstanbulspor 11 13
17. Sakaryaspor 11 13
18. Amed Sportif 11 13
19. Adanaspor 11 6
20. Yeni Malatyaspor 11 -3
Takımlar O P
1. Liverpool 10 25
2. M.City 10 23
3. Nottingham Forest 10 19
4. Chelsea 10 18
5. Arsenal 10 18
6. Aston Villa 10 18
7. Tottenham 10 16
8. Brighton 10 16
9. Fulham 10 15
10. Bournemouth 10 15
11. Newcastle 10 15
12. Brentford 10 13
13. M. United 10 12
14. West Ham United 10 11
15. Leicester City 10 10
16. Everton 10 9
17. Crystal Palace 10 7
18. Ipswich Town 10 5
19. Southampton 10 4
20. Wolves 10 3
Takımlar O P
1. Barcelona 12 33
2. Real Madrid 11 24
3. Atletico Madrid 12 23
4. Villarreal 11 21
5. Osasuna 12 21
6. Athletic Bilbao 12 19
7. Real Betis 12 19
8. Mallorca 12 18
9. Rayo Vallecano 11 16
10. Celta Vigo 12 16
11. Real Sociedad 12 15
12. Girona 12 15
13. Sevilla 12 15
14. Deportivo Alaves 12 13
15. Leganes 12 11
16. Getafe 12 10
17. Espanyol 12 10
18. Las Palmas 12 9
19. Real Valladolid 12 8
20. Valencia 11 7
Günün Karikatürü Tümü