Ruh Var mı, Ruh Nedir?

Bazı insanlar Peygamber Efendimize ruhu sordular. Cevap vermeyip, vahyi bekledi. İnen âyet gayet netti: "O, Rabbimin emrindendir, de." Ruhun varlığı tasdik ediliyor, fakat mahiyeti açıklanmıyordu. Çünkü, muhatapların söyleneni anlamasına imkân yoktu. Akıl, "emir âleminden" olan bir varlığı kavrayacak kapasitede değildi.

İSLAM VE KÜLTÜR 07.12.2020, 19:50 09.12.2020, 14:07 Ramazan Peri
Ruh Var mı, Ruh Nedir?

"Emir âlemi" ölçüden, tartıdan, şekilden, renkten uzak varlıkların dünyası. Maddeler için söylenen uzun, kısa, mavi, sarı, yuvarlak, düz, ağır, hafif gibi kelimelerin o âlemde karşılığı yok. Ölçülere mahkûm akıllar, ölçülemeyeni nasıl anlasın?

Ancak o, mantık ölçüsüyle her eserin bir ustaya delâlet ettiğini bilir. Böylece, kâinat denilen o muhteşem eserden hareketle Yaradanı tanır. Yine o, öznesiz fiil olamayacağını kabul eder. Bu yolla, bedeni harika bir tarzda idare eden, fakat göz ile görülemeyen bir özün, yani ruhun varlığını tasdik eder. Zaten kendinden beklenen de budur.

Hadîste "Kendini bilen Rabbini bilir," buyuruluyor. Bir büyük mütefekkirimiz de, "Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku..." diyor. Şu hâlde, insanın kendini tanımaya çalışması şart. Kendimizden giderek Ona ulaşacağız!

Ruh hakkında neler biliyoruz?

Ruhun mahiyetini bilemiyoruz. Ancak bazı özelliklerinden söz edebiliriz. Beden, anne karnında belli bir olgunluğa erişince, ruh verilir.

Bedenin sultanı olan ruh, nuranî, şuurlu, diri ve haricî vücut sahibi bir varlıktır.

Ruh hâdistir, sonradan yaratılmıştır, ama ebedîdir. Birdir, bölünmez, parçalara ayrılmaz.

Tesirleriyle bedenin her yerinde bulunur, fakat mekânı yoktur.

Bedenin içinde olmadığı gibi, dışında da değildir. Ona ne uzaktır, ne de yakın. Bütün işleri aynı anda idare eder, bir iş diğerine engel olmaz.

O, tabiattaki kanunlara benzer. Eğer kanun şuurlu olsaydı ruh özelliği kazanırdı. Ruh, kendisinin ve diğer varlıkların farkındadır.

Ruh, sahip olduğu maddî ve manevî cihazlarıyla işler yapar. Şuuruyla farkeder, aklıyla anlar, vicdanıyla tartar, iradesiyle seçer, hayaliyle plânlar yapar, hafızasıyla bilgi depolar, kalbiyle sever.

Onun sayılamayacak kadar çok kabiliyeti vardır. Bunların bir kısmı da maddî uzuvlarla ortaya çıkar. Ruh, emrine verilen ellerle tutar, gözlerle görür, kulaklarla işitir, ayaklarla yürür...

Bedende bulunduğu sürece bedene muhtaçtır. Faaliyetleri bedenle sınırlıdır. Ölüm, onun beden zindanından kurtulup, hürriyetine kavuşmasıdır. O zaman bedene ihtiyacı kalmaz. Gözsüz görür, kulaksız işitir, beyinsiz düşünür. Mahşere kadar bedensiz bekler ve sonra yeni bir bedene kavuşur.

RUH VAR MI?

Ruhu inkâr etmek mümkün değildir. İnkâra yeltenenler ne sebep gösterecekler? Göz ile görünüp el ile tutulmamasını mı? Bunlar maddenin özellikleridir, oysa ruh mânevîdir. Görmemek ise, olmamaya delil değildir.

Aslına bakılırsa, görmeden inandığımız, ama mahiyetini bilemediğimiz varlıklar, görerek kabul ettiklerimizden hiç de az değildir.

Bakterileri, virüsleri, röntgen ışınlarını bir grup mütehassısın dışında hiç kimse görmüyor, ama varlığından da şüphe etmiyoruz. Onların sözleri bize kanaat veriyor. Manevî sahaların da mütehassısları vardır. Yüzbinlerce peygamber ve milyonlarca evliya, aynı noktaya parmak basıyor, ruh vardır, diyorlar.

Sevgi, korku, şefkat gibi duyguların varlığından şüphe etmiyoruz, ama bunları asla görmedik. Mahiyetlerini bilmiyoruz. Aklımızı bile göremiyor, ancak eserlerinden anlıyoruz, fakat inkâr da etmiyoruz.

Röntgen ışınlarından bir varlık yaratılsaydı, onu gözle göremeyecektik, ama o yine var olmaya devam edecekti.

İnsanda sahip olma duygusu vardır. Benim elim, benim ayağım, benim kalbim der, her şeye sahip olmak ister. Peki, "ben" diyen kimdir? Atomlar mı, hücreler mi, et mi, kemik mi? Hiçbirinde bu özellik yoktur, "benim" diyen ruhtan başkası olamaz.

Bu noktada, "Bazen de, benim ruhum, diyoruz, buna ne dersin?" diye bir itiraz gelebilir. Deriz ki, eğer "benim ruhum" sözüyle gerçekten ruhu kastediyorsak, o bize delildir. Yok eğer, "benim ruhum" derken, ruh kelimesiyle başka bir varlığı, meselâ maddî bir uzvu kastediyorsak, o uzuv ruh değildir. Ruh, "benim" diye sahip çıkandır. Her iki hâlde de, bu söz ruhun varlığını gösterir.

Akıl aldanır, ama vicdan aldanmaz. Vicdanın hükmü kesindir. O, âdil bir hâkime benzer. İnsan, bir mana ile meşgulken diğer varlıkları unutur. Bedenini de unutabilir, ama kendi varlığının şuurundadır, onu asla unutmaz. İşte bu hakikatı gören vicdan, ruhun varlığını tereddütsüz kabul eder. Gözlerini kapatıp kendini dinleyen kişi, maddî varlığının dışında, başka bir mahiyetin bulunduğunu, "insan" sözüyle kastedilenin şu et ve kemik yığını olmadığını tasdik eder.

İnsanda çeşit çeşit duygular vardır. Bunların dereceleri, tonları ve şiddetleri de farklıdır. Korku, ümit, endişe, sevgi, şefkat, merhamet, hırs, nefret, kin, inat bunlardan sadece bazılarıdır. Bu duygular ise, ne maddeye, ne de maddeden teşkil edilen insan bedenine verilebilir.

Beynim korkuyor, kulaklarım endişe ediyor, burnum merhametli, ayaklarım âşık, ellerim inatçı, kemiklerim şefkâtli... diyemeyiz, dersek gülünç oluruz. Ruh kabul edilmezse, bu duygulara kim sahip çıkacak?

İnsan, iç dünyasını dinlese, sayısız emellerin, arzuların, özlemlerin, dileklerin çığlıklarını işitir. Bu bitmez tükenmez emeller, hasretler, dilekler, sonsuza kadar uzanan arzular nasıl olur da maddeye verilir?

Çiçeği sevmek, baharı beklemek, dostu özlemek, ebediyeti istemek nerede!.. Et, kemik ve kan nerede?! Eynessera minessüreyya!

RUH BEYİNDEN Mİ İBARET?

İnsan, "ilim" sahibidir. Hem kendini, hem de diğer varlıkları bilir. Üstelik bildiğini de bilir. Bilgisi şuurîdir. Bilgisayar disketinden farklıdır. Bir diskete de birçok bilgileri kaydetmek mümkündür, ama o disket kendisinde bulunan bilgilerin farkında değildir. Öğrenmek için herhangi bir arzusu da yoktur. İlmi istemek ve öğrenmeye çalışmak ise, maddenin özelliklerinden değildir.

İlimden mahrum atomlar, ne kadar mükemmel bir şekilde bir araya gelmiş olurlarsa olsunlar, ilim sıfatını kazanamazlar. Beyin de bu ilimsiz ve şuursuz atomlardan meydana gelmiştir. Bilgileri aktarır ve kaydeder, ama bu işi şuursuzca yapar. Bilgisayar disketinden farkı yoktur. O, ruh adlı varlığın emirlerini yerine getiren bir âlettir sadece.

"İrade" gerçeği ise, başlıbaşına bir harikadır. Seçmek, karar vermek, ayırmak, istemek, reddetmek, bilgisiz bir et yığınının yapacağı işler değildir.

En mükemmel uzuv olan beynin bile, irade sahibi olduğunu iddia eden adam gülünç olur. O, irade etmez, sadece ruhun istediğini yapar.

Milyarlarca hücreden yaratılan beyin, akılları hayrette bırakacak kadar harikulâde bir bilgisayardır. Fakat her bilgisayar gibi, onu birinin programlaması gerekir. Beyin, ruhun ürettiği paket programları uygulamak, bedenin diğer parçalarına iletmek için kurulmuş bir santrale benzer. Yeni yollar, başka imkânlar, farklı işler peşinde koşacak iradeye sahip değildir.

Ona, "ben bir bilgisayarım," dedirtebiliriz. Fakat bu deyiş, teybin ses vermesi gibidir. Hiçbir bilgisayar kendini aşamadığı gibi, beyin de kendini aşamaz, ancak belli bir program dahilinde faaliyet yapar.

Beyin denilen o harika cihaz, ruhu inkâra değil, Yaradanı kabule götürür. Basit bir hesap makinesinin bile ustasız olamayacağını bilirken, beynin sonsuz ilim ve irade sahibi bir ustası olduğunu nasıl inkâr edebiliriz?

CAN İLE TEN

Her ruha, uygun bir beden verilmiş. Aralarında tam bir uyum var. İkisi tam birbirine göre. Ruh, bedeni mükemmel bir şekilde idare ediyor, beden de, ruhun isteklerine gereken cevabı veriyor. Burada, ruh ile bedenin harika münasebetini misallerle incelemeye ve anlamaya çalışacağız.

Ruh manaya benzer, beden de kelimeye. Meselâ, "insan" manası zihinde mevcuttur. Hiçbir şekilde yazıya geçirilmese bile o yine vardır. Varlığı, harflere bağlı değildir. Bu kavramın herhangi bir şekli yoktur. Ölçülemez, tartılamaz, renginden, şeklinden bahsedilemez. Beş harfli bir ölçü dahilinde yanyana getirip, "insan" yazdığımız zaman mana, o kelimeye iner.

Ruh ile beden arasındaki münasebetler, bir anlamda, mana ile kelime arasında da vardır. Mana, harflerin hiçbirinde değildir, ama onların dışında da değildir. Mana, birinci harfe yakın da, ikinciye uzak denemez. Kelime, harflerine ayrılmakla bölünebilir, ama mana bölünemez. O, bütün harflerde aynı anda vardır, fakat hiçbirinin içinde değildir. Mürekkep zerrelerinin arasına karışan bir maddeye benzemez. Kelimeye bitişik değildir, fakat ayrı da değildir.

Şimdi, bir an için, "insan" manasının şuurlu olduğunu farzedelim. O zaman, o mana kendi varlığını bilecek, bir yazarı olduğunu anlayacaktır. Harflerin de canlı olduğu kabul edilirse, mana, bedene benzeyen kelime vasıtasıyla kendisine verilen vazifeleri yapacaktır. Meselâ, kâtibini tanıyacak, onun emirlerini tutup, yasaklarından sakınacaktır.            

Harfler silinip tahrip edildiği zaman, kelime mahvolacak, fakat mana var olmaya devam edecektir. Çünkü, kelimelerin silinmesiyle manalar yok olsaydı, lisanda kavram kalmazdı. Kelimenin silinmesiyle mana nasıl yok olmuyorsa, bedenin çürümesiyle de ruh yok olmaz.

Diyelim ki, "insan" kelimesi bin tane mürekkep parçacığından meydana getirildi. Bu parçacıkların, her gün on tanesi kelimeden ayrılsa, yerine on tane yeni parça gelse kelimenin varlığı devam eder. Böylece o kelimeyi teşkil eden parçacıkların hepsi değişse bile, "insan" manası asla değişmez, var olmaya devam eder. Sonunda o bin adet parça tamamen dağılsa, mana yine yok olmaz, ancak o beş harfin, artık manayı ifade etme özelliği kaybolur

Aynı şekilde, bedendeki atomlar sürekli değişmektedir. İnsan vücudu her iki yılda bir değişir. Fakat insan yine aynı insandır. İnsan, o bir araya gelen parçacıklar olsaydı, o insanın yok olması, yerine başka bir insanın gelmesi söz konusu olurdu.

İnsanda değişmeyen bir öz vardır ki, ruhtur. Ölüm sebebiyle atomlar dağılsa bile, kelimedeki mana gibi, ruh da yok olmaz, başka bir şekilde bedensiz yaşamaya devam eder. Kaybolan semboldür, sembolün ifade ettiği öz değildir. Semboller manalar içindir, varlıkları manalarla bağlıdır. Manalar ise, sembollere mahkûm değildir.

Beden fanidir, ruh bakidir.

Ten ölür, can kalır.

Ömer Sevinçgül

Yorumlar (1)
Erkan Aslan 3 yıl önce
Çok doyurucu maşAllah. Tebrikler
15
açık
Namaz Vakti 06 Mayıs 2024
İmsak 04:07
Güneş 05:49
Öğle 13:06
İkindi 16:58
Akşam 20:13
Yatsı 21:47
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 35 96
2. Fenerbahçe 34 89
3. Trabzonspor 35 58
4. Başakşehir 35 55
5. Beşiktaş 35 54
6. Alanyaspor 35 49
7. Kasımpasa 35 49
8. Rizespor 35 49
9. Sivasspor 35 48
10. Antalyaspor 34 45
11. A.Demirspor 35 44
12. Samsunspor 35 42
13. Kayserispor 35 41
14. Ankaragücü 35 39
15. Karagümrük 35 37
16. Konyaspor 34 36
17. Gaziantep FK 35 35
18. Hatayspor 35 34
19. Pendikspor 34 30
20. İstanbulspor 35 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 33 72
2. Göztepe 33 69
3. Sakaryaspor 33 57
4. Bodrumspor 33 56
5. Ahlatçı Çorum FK 33 56
6. Kocaelispor 33 55
7. Bandırmaspor 33 50
8. Boluspor 33 50
9. Gençlerbirliği 33 50
10. Erzurumspor 33 44
11. Manisa FK 33 40
12. Ümraniye 33 40
13. Keçiörengücü 33 39
14. Tuzlaspor 33 37
15. Adanaspor 33 36
16. Şanlıurfaspor 33 35
17. Altay 33 9
18. Giresunspor 33 7
Takımlar O P
1. Arsenal 36 83
2. M.City 35 82
3. Liverpool 36 78
4. Aston Villa 36 67
5. Tottenham 35 60
6. Newcastle 35 56
7. Chelsea 35 54
8. M. United 34 54
9. West Ham United 36 49
10. Bournemouth 36 48
11. Brighton 35 47
12. Wolves 36 46
13. Fulham 36 44
14. Crystal Palace 35 40
15. Everton 36 37
16. Brentford 36 36
17. Nottingham Forest 36 29
18. Luton Town 36 26
19. Burnley 36 24
20. Sheffield United 36 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 34 87
2. Girona 34 74
3. Barcelona 34 73
4. Atletico Madrid 34 67
5. Athletic Bilbao 34 61
6. Real Sociedad 34 54
7. Real Betis 34 52
8. Valencia 34 47
9. Villarreal 34 45
10. Getafe 34 43
11. Deportivo Alaves 34 41
12. Sevilla 34 41
13. Osasuna 34 39
14. Las Palmas 34 37
15. Celta Vigo 34 34
16. Rayo Vallecano 34 34
17. Mallorca 34 32
18. Cadiz 34 26
19. Granada 34 21
20. Almeria 34 17
Günün Karikatürü Tümü