Haberin Kapısı
2023-10-30 18:40:59

ALLAH’A VE RASÛLULLAH’A MÜRACAATIN HÜKMÜ

İbrahim Cücük

30 Ekim 2023, 18:40

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُوْلِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا.

“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere itaat edin ve sizden olan ulu’lemr olan kimselere (âlimler ve âmirlere) de. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız onu Allah'a ve Peygambere götürün. Bu hem daha hayırlı ve sonuç itibariyle daha güzeldir.”

(Nisâ sûresi 4/59)

Allah Teâlâ’ya ”itaat edin”, Hz. Peygamber (s.a.s.)’e “itaat edin” ayrı ayrı zikredilmiştir. Ancak ulu’l-emir olan âlimler ve âmirler için “itaat edin” diye ayrıca ifade edilmemiştir. Çünkü Allah’a ve Rasûlüne itaat mutlaktır, âlimlere ve âmirlere itaat mutlak değildir.

Allah’a ve Rasûlullah’a itaat eden âlimlere ve âmirlere itaat edin demektir.

İhtilaf edilince, Allah’a ve Rasûl’e müracaat emredilmektedir.

Allah’a müracaat, Allah’ın kitabı olan Kur’ân-ı Kerîm'e müracaat; Rasûl’e müracaat, Rasûl’ün Sünnet’ine/hadîs-i şerîflere müracaat demektir.

Helali-haramı, emri-nehyi, hakkı-bâtılı belirtme hakkı, Allah’ın ve öğretip eğittiği Rasûlünün hakkıdır.

Dünya ve âhirette huzur, her sahada Kitap ve Sünnete göre yani İslâm Fıkhına göre hareket etmektir.

Avamın müracaatı, müçtehid olan âlime veya müctehidlerin kitaplarına müracaat eden âlimleredir.

Müctehidlerin müracaatı ise Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm’e ve Rasûlullah’ın Sünnet’i hadîs-i şerîfleredir.

Mürsele/gönderilen Peygambere itaat, mürsile/gönderen Allah’a itaat demektir.

İşte bunu net olarak ortaya koyan şu âye-i kerîmedir:

مَنْ يُطِـعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَۚ

“Kim Rasûl’e itaat ederse muhakkak Allah’a itaat etmiş olur.”

(Nisâ sûresi 4/80)

Rasûlullah’a itaat edilmezse hüküm nedir?

İşte bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يماً.

“Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.”

(Nisâ sûresi 4/65)

Aynı manaya yakın şu âyet-i kerimeye de bakmak gerekir:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْراً اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً مُب۪يناً

“Allah ve Peygamberi bir işe hüküm verdiği zaman mü’min olan erkek ve kadına kendi içlerinde buna aykırı hareket etme muhayyerliği yoktur.”

(Ahzâb sûresi 33/36)

Mü’min, imanının gereği Hz. Peygamber (s.a.s.)’i hakem tayin etmelidir.

Hz. Peygamber’i hakem tayin eden, verdiği hükmü tasdik eden kimse demektir. Rasûlullah’ın verdiği hükmü tasdik etmiyorsa mü’min değildir, tasdik ediyor da tatbik etmiyorsa kâmil mü’min değil, fâsık mü’min demektir.

Hz. Peygamber Efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur:

لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّي يَكُونَ هَوَاهُ تَبِعًا لِمَا جِئْتُ بِهِ.

“Sizden birisi nefsinin arzusunu getirdiğime tâbi kılmadıkça iman etmiş olmaz.”

(Aliyyü’l-Kârî, Mirkâtü’l-Mefâtîh Şerhu Mişkâti’l-Mesâbîh, Mekke, 1992. I, 412.)

Rasûlullah (s.a.s.) iki şey getirmiştir: Usûl ve fürû’.

Üsûl konuları, itikâdî konular, fürû’ konuları, amelî konulardır.

Bir kimse nefsinin arzusuna uyarak usûlü yani imânî konuları kabul edip de fürû’ konulara uygulamazsa dinen günahkâr (fâsık) kabul edilir.

Usûlü kabul etmeyip de fürû’a uyan kimse ise münâfıktır.

Ne üsûlu ne de fürû konuları nefsine uyarak kabul etmeyen kimse ise kâfirdir.

Hem üsûlu hem fürûu kabul eden yani hem iman eden hem de imanına göre, Hz. Peygamber’i örnek alarak amel eden kimse kâmil mü’mindir.

(Aliyyü’l-Kârî, Mirkât, I, 412-413.)

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.