Haberin Kapısı
2020-09-07 18:33:44

Aşksız Bir Alemdeyiz

Doç. Dr. İbrahim Baz

07 Eylül 2020, 18:33

İsyanı olmayanın imanı olmaz.

İllâ neylesin lâ’sı yoksa başında.

Aşk da böyledir.

Çünkü aşk, ayrılığa isyandır.

Lakin ne ince ve yüce bir cilvedir ki aşk, ayrılığın eseridir.

Necip Fazıl üstadın dilinden dökülen;

Seni aramam için beni uzağa attın,

Âlemi benim, beni kendin için yarattın” sözü bu ayrılık hakikatini ifade eder.

Ancak ayrılık aşığın halidir, aşkın nedeni değil.

Çünkü aşk nedensiz.

Fıtridir... 

Denize dönme arzusudur katre olduğunu hatırladıkça...

...

İsimlerin ve sıfatların tecellisi yani Yeryüzü olan yeryüzü, “aşk” kelimesini hiçbir dönemde bu kadar çok duymamış ve bu kadar anlamsız bulmamıştır.

Şimdi aşktan söz edenlerin ve “aşkım” diyenlerin sözleri öyle sanal ve derinliksiz ki...

Bir pazarlık barındırmakta arka planında; sen öyle yaparsan ben de böyle...

Özden uzak ve kelime kılıfını geçmeyen sözde bir aşk...

Hâlbuki “aşk, pür saflıktır.”

Peki, nedir bu olanın yahut “ol”amamanın nedeni?

Bu sorunun belki de en kısa cevabı, “Çünkü insan kirlendi” olsa gerek...

Birçok bilgeye göre, normal insan neslinin son örneği yaşamaktadır artık.

Haz peşinde hızla koşan insan, aslından/kendinden uzaklaştı. Bütün yorgunluk belirtileri ve “yoruldum” demelerin sebebi aslında bu uzaklıktır.

Modern insan yoruldum sanıyor kendini düşünce ve duyguları arzuların izinde dört nala koştuğundan.

Yorgun değil insan, dağılmış durumda.

Parçalandı...

İstek ve arzulara yetişemiyor beden.

Bitaplığı bundandır.

Durmaya ve durulmaya muhtaç...

Öyle uzak ki kendinden, ailesinden, eşinden ve dostundan ve daha da önemlisi kalbinin fıtrî kıblesinden, dört dağın tepesine parçalanarak konulmuş bir kuş gibi. 

Bir “İsa nefes”e muhtaç olduğunu bile bilmiyor...

Dini, değerleri, örfü, adeti, hasılı bütün birikimlerini bir kenara bırakan yeni bir insan nesli yetişiyor yahut yetiştiriliyor.

İnsanın üstü örtülüyor ve işgal ediliyor meşgul olduğu aletlerle...

Normal insanın son nesli yaşarken, yeni normalin ilk neslidir gördüklerimiz...

Peki nedendir insanın bu dağınıklığı yahut hakikate körlüğü?...

Aşka bu kadar uzak kalmasının sebebi nedir?

Kısaca “üç perdedir” diyebiliriz bu soruya cevap olarak.

Birinci Perde: NEFS/NARSİZM

Aklın yerinin kalp olduğunu (Araf,179) unutan insan, Mevlana’nın tabiriyle aşk karşısında çamura batmış olan eşek mesabesindeki ukala aklıyla tefekkür ve fikir değil, en çok narsizm üretiyor.

Nefsini ilah edinme...

Herkes kendisini her şeye layık gördüğü ve vicdanını sinesine gömdüğü için, şımarıklık şarkısıdır insanların söylediği bugün.

Hamd ve Mahviyet yok saydığından, yok oluşa doğru yürünmektedir.

Mahvolmaya...

Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Resulü” diyebilen dil kalmadı.

Anaların yanında yaşanmadığı için “anan kurban olsun sana” sözü artık duyulmadığından, kimse “kurban” olma halinden haberdar değil başkası için.

Suretler siretleri örttü ve sildi...

İnsan insanı görmüyor bugün. Ve hatta kendine bile yalnızca bakıyor süslü aynaların parlak yüzünde.

Bedenen bir arada ve yakın yaşasa da insan, kendisiyle başka insanlar arasına hiçbir devirde bu kadar duvar örmemişti. Hatta kendine bile bu kadar hiç perdeli olmamıştı.

Kendini göremese de kendine bakmaktan başkasını göremiyor.

Nefsi narsizm kuleleri örüyor...

Narsizm, nura perde; kibir küfre kapıdır...

İnsanlar kendine âşık olduğundan, gözler başkasını sevmeyi bilemiyor.

Nefs-i emmârenin iktidar çağı...

İkinci Perde: VARLIK

Üstat Cemil Meriç “İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni, eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmalarıdır.” diyor gözleri görmese de eşyayı.

Eşya denizine dalan insan, kıyıya yüzmenin daha zor olduğunu bilmem ne zaman anlayacak.

Her kulaçla boğulmaya gittiğini...

Dahası varlık çoğaldıkça onu temizleyen zekat ve ait olunana sadakati ifade eden sadaka da azalıyor.

Gözün önündeki kalabalık gönlün önünde perdeler örer. “İnsan gözden ibarettir” diyen Mevlana, bu hakikati anlatmıştır.

Şimdi insan elindeki eşyayı “benim” diyerek kendinden biliyor.

Ölünce uyanacak uykusundan ve görecek hakikati.

Hani dervişler derler ya;

Şeriat; senin malın senin, benim malım benim.

Tarikat; senin malın senin, benim malım al o da senin olsun diyebilmek

Hakikat ise ne senindir mal ve mülk ne benimdir. “el-Mülkü lillâh”, mülk Allah’a aittir.

İnsan böyle düşünebildiğinde ancak mal ve mülk emanet olur elinde.

Böyle bir derviş duruşuna sahip olursa insan, vaz geçebilmeye ve yok sayabilmeye başlar.

İnsan ne kadar da muhtaç Hiç Dersi’ne...

...

Varlık iddiası ve mülk sevdası bir yönüyle hazdır ve biyolojik varlıkla ilgilidir.

Tenle ve bedenle. Yani hayvani yanımızla.

Hayvanlar merhamet eder ve vefa gösterir ama asla sevdayı bilmezler.

Hayvanlar âşık olmaz...

Hayvan ancak ilahi program gereği üremek ister.

 İşte modern insanın aşk sandığı uçurum budur.

Üçüncü Perde: ÂDETŞEN İBADET

Nice zaman geçti aşk ocağında pişen âriflerin cami kürsülerinden ezberlenmiş sıralı sözlerden oluşan vaaz yerine, insanların özlerine ateş yakan sohbet yapmalarının üzerinden.

İşte belki de bundandır camilerimizde insanları aşk-ı ilâhi işe buluşturamıyoruz.

Tekkeler terk edildi...

Tekkeler kapanırken Abdulaziz Bekkini Hazretleri her gönlü bir tekke görüyordu. Ama o kendi gönlüydü.

Şimdi gönüller dünyaya gömüldü.

İbadetler, ilahi beyana rağmen değiştirmiyor insanı. Kötülükten alıkoymuyor.

Namazın ardından artık istiğfar eden yok,  gelen mesaj kontrol ediliyor.

Allah Ahirette insana tasavvuf değil fıkıhtan soracaktır” diyor İmam Rabbani.

Yani tesbihattan önce Namaz. Lakin namaz huşu ile kılındığında kurtarıyor insanı.

İşte tasavvuf, fıkhın bu derin yüzü.

İbadetin şekli sabit kalırken içte derin bir yolculuk.; İslamdan imana, imandan ihsana doğru.

 İhsan ahlakına seyr...

Bu olmadığında ruhsuz bir şekil kalıyor ibadet. Hatta çoğu zaman riya kokusu salan...

Ezcümle:

Nefsin eseri olan narsizm ve malk/mülk sevdası insanın gönlünü kör etti.

İfa ettiğini düşündüğü ibadetler de âdetleştiği için “dinin tadını” alamıyor insan.

Aşksız...

Ne insan sevgisi ve aşkı ne de Allah aşkı var elde.

İnsan, insanı severek öğrenir Allah sevgisini halbuki.

Gözün gördüğünü sevmeden gözün görmediğinin sevgisine değil bileğisine sahip olur ancak.

Ama bunca telaşa içinde nereden bilebilsin aşkın iman olduğunu?

Ve nereden bilebilsin her aşkın bir bakışla başladığını... Şehadetin sırrını…

Görmesi gerekenin yalnız kendisi olmadığını...

Yorumlar (5)

Ufuk Savi 4 Yıl Önce

Sayın müdürüm çok güzel bir yazı tebrikler ....sevgisine değil bileğisine sahip olur ....Bileğisine ?????Bu kelimeyi çözemedim.Imla yanlışı olabilir mi.

Nurten Canbssoglu 4 Yıl Önce

Ask iman yolculugu ancak boyle anlatilabilinirdi. İcimizde ki duygulari aslinda islam davadi icin dertlenenletin ortak tercumani olmus yazar, Allah CC razi olsun

Hüseyin Doğanay 4 Yıl Önce

Diline yüreğine sağlık hocam

Nawşar Yeşil 4 Yıl Önce

Dilinize sağlık.

Züleyha Zümrüt 3 Yıl Önce

Hocam kelimeleriniz altın değerinde Cümlelerinize hazine gömmüşsünüz, bulup çıkarabiliene..

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.