Haberin Kapısı
2016-07-16 14:29:05

Cihad’ı Kandan Kurtarmak

Doç. Dr. İbrahim Baz

16 Temmuz 2016, 14:29

İstanbul Atatürk Havalimanındaki menfur saldırı yüreğimizi dağladı. Üstelik masum ve sivil insanlar hedef alındı. Konu üzerinde çok yönlü değerlendirme yapılabilir ancak biz olaya kavramsal düzeyde bakmak istiyoruz.

İnsan beyni, kavramlarla düşünmektedir. Bu açıdan bireylerin ve toplumların kullandıkları dil, onların yalnız bilgi, birikim, kültür, ahlak, görgü ve nezaket düzeylerini göstermez. Bundan daha önemlisi, kullanılan kelime ve kavramlar, bireylerin ve toplumların doğru düşünebilmelerini etkiler ve belirler.

Uzun yıllar önce Amerika’da “hayat kadınları” üzerinde bir çalışma yapılmıştı. Bu insanlar neden böyle bir hayat tarzına doğru yönelmişler. “Acaba bu kişilerde ilk bozulan yön nedir?” sorusuna cevap aranmıştı. Birçok kişi aile, ekonomi, toplamsal yapı gibi nedenler üzerinde durmaktaydı. Sonuç, çoğu kimsenin tahmin ve tahayyül edemeyeceği bir konu çıktı: “İlk bozulan, dilleriydi.” Dolayısıyla “dil” konusu yalnız bireysel ve toplamsal değil, aslında bir medeniyet meselesidir.

Bilindiği üzere, “dil” kelimesinin üç anlamı bulunmaktadır. Birincisi lisan anlamındadır. İkincisi, köken itibariyle Farsça bir kelimedir ve gönül anlamına gelmektedir. Kürtçede kullanılan ve “Dıl” şeklinde okunan kelime de bu kelimeden gelmektedir. Hiçbir batı dilinde “gönül” kelimesinin karşılığı da yoktur. Batı “gönül”süzdür. Üçüncüsü ise ağızda bulunan organdır. Her dilin bir felsefesi vardır. Şeklen benzeyen kelimeler, genellikle anlam olarak da birbirine yakındır. Gönlü/kalbi bozulanın dili de bozulmaya başlıyor. Dolayısıyla bir yerdeki iyileşme veya bozulma diğerlerini de etkilemektedir.

İşte bizim kaybetmeye başladığımız hususların başında bu dil meselesi yer almaktadır. Baba oğlunu, torun dedesini anlamaz oldu. Daha önemlisi irfânî kavramlarımızı kaybetmeye başladık. Bunların başında da cihad kavramı gelmektedir. Hz. Peygamber, Tebük seferinden dönüş yolunda “Küçük cihattan büyük cihada dönüyoruz” buyururken kılıcın ve kanın savaşına küçük, kalemin ve kalbin cihadına büyük demiştir. Zira “kem âlât ile kemâlât olmaz” düsturunu bir beşer olarak en iyi o biliyordu. Gönlü, nefsin kölesi olmaktan kurtulamamış, yani kendi manevî fethini gerçekleştirememiş bir kişinin, maddi fethi mümkün değildi. Fatih’in yanında Akşemseddin’in bulunmasının anlamı buydu.

Günümüzde, bir kısmı yanlış din algısından bir kısmı ise batılıların piyonu olarak İslam dünyasında çok sayıda sözde “Cihad” cı radikal örgütler türedi. Sermayesi kan olan bu örgütler, “Kısasta sizin için hayat vardır” ayetindeki, ölümü bile hayatla ifade eden inceliği anlamanın fersah fersah uzağındalar.

Hz. Nuh’un oğlu inanmamıştı ama o oğlunu öldürmemişti.

Hz. İbrahim’in babası inanmamıştı ama o babasını öldürmemişti.

Hz. Peygamberin amcası Ebu Talip inanmamıştı ama o amcasını öldürmemişti.

Şimdi sormak lazım: Siz hangi peygamberin yolundan yürüyorsunuz? Nebilerin yapmadıklarını hangi cüretle yapabiliyorsunuz?

Sonuç olarak; Medeniyetimizin sütunları olan kendi kavramlarımızı yeniden kendi asli mecralarına kavuşturmak gibi bir sorumluluğumuz bulunmaktadır. Bu durum, aslında anlam kaymasına yahut anlam değişimine uğramış/uğratılmış ve bu nedenle birilerinin manipüle aracı haline

gelmiş kavramlarımızı kurtarma sorumluluğudur. Bunların başında da cihad kavramı gelmektedir. Cihadı kandan kurtardığımız zaman kendi medeniyetimize yeniden bir kapı aralamış olacağız.

Cihad, kan kusmak değil; Cihad, can sunmaktır.

Dile sahip çıkmak, dine sahip çıkmak gibidir…

“Pirsgirêk” diyerek “sorun yok” olmuyor…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.