Haberin Kapısı
2017-01-19 15:17:00

Nakşibendistan Şimdi Nerede?

Doç. Dr. İbrahim Baz

19 Ocak 2017, 15:17

 “Coğrafya kaderdir” diyen İbn Haldun, mekânsal boyutuyla coğrafyanın kaderine işaret ederken, aynı zamanda insan başta olmak üzere bütün unsurların ait oldukları coğrafya ile olan ortak kaderlerine de dikkat çekmiştir. Coğrafyanın fiziki yapısı ve geçmişten itibaren var olan geleneksel yapıları; insanın fiziki yapısı ve insana dair inanış, davranış ve düşüncenin şekillenmesindeki temel unsurlardır.

Modernleşmenin henüz tüketmediği Güneydoğu Anadolu bölgesi, kadim medeniyetlerin hüküm sürdüğü yukarı Mezopotamya ve Bereketli Hilal’in kuzeyinde yer alan ve yüzyıllardır farklı din ve dillerin birlikte yaşadığı önemli bir kültür havzasıdır. Müslüman topluluklar açısından baktığımızda, bu sosyolojik yapının temel unsurlarının başında aşiret ve tarikatların olduğunu söyleyebiliriz. Bu iki temel unsurun devlet ve farklı dini inanç gruplarıyla olan ilişkisi bölgenin tarihinde önemli bir yer tutmaktadır.  

Aşiretler, varlıklarını ve devamlılıklarını kadim gelenekleri kadar dinden de güç alarak sürdürmüşlerdir. Aşiret yapılanma ve yaşam tarzının bu bölgede tarikat yapılanmasını etkilediği ve koruduğu yahut tersinden tarikatın da aşiret yapısının meşruiyetini idame ettirmesinde önemli bir etken olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin hemen her aşiretin bağlı bulunduğu bir şeyh/tarikat bulunmaktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak aşiret yapılarının güçlü olduğu bölge ve dönemlerde, güçlü ve yoğun bir tarikat yapısının da var olduğunu görmekteyiz.

Modernleşme ile birlikte köylü toplumdan şehirli topluma, kolektif aşiret yapısından bireyselliğe, fakir toplumdan daha zengin topluma doğru hızlı bir geçiş yaşanmaktadır. Bu sosyolojik evrilme, iç içe geçmiş aşiret ve tarikat yapılarını eş zamanlı olarak hızlı bir şekilde tüketmeye başlamıştır. Aşiret ve tarikatın tükenmesi ve itibarsızlaşması, aslında aşiret reisi ağaların ve dini yapıların temsilcisi olan tarikat şeyhlerinin ve bölgede “seyda” denilen müderrislerin itibar kaybetmesi şeklinde tezahür etmektedir. Üstelik her iki yapının içerisinde taşıdığı örfi ve dini değerler de bu tüketimin nesnesi olmaktadır. Bu hızlı tüketim; çok hızlı bir sosyal çözülmeyi, belirsizliği ve yeni arayışları doğurmaktadır.

Dini statü ve değerlerin tüketim ve çözülmesinde; devlet yapısının güçlenmesi, kanuni düzenlemeler, bireyselleşme, dünyevileşme, teknoloji kuşatması şeklinde tezahür eden ve yaşam tarzlarını etkileyen modernleşme, bölgede hem aşiret hem de tarikat yapısına muhalif/karşı olan yoğun etkili siyasi oluşumun ideolojisinin etkisi büyük olmuştur.

Tarih boyunca din ve dini statülere sahip insanlar Güneydoğu’nun zıvanası olmuştur. Şimdilerde ise toplumun zıvanası yerinden çıkmış durumda. Zihinler kadar kavramlar da karışık ve kaos içerisinde. Bölgede birçok insan büyük travmalar yaşamaktadır.

Halbuki bir dönemler bu bölgeyi gezen ve gittiği şehirlerde medrese ve dergâhlara uğrayan Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan Hocaefendi, bölgeye “Nakşibendistan” şeklinde bir tanımlama yapmıştı. Böylece bir tarikat ismini, coğrafî bir kavrama dönüştürürken aynı zamanda dini/kültürel yapıya da dikkat çekmişti.

Kendime sormadan geçemiyorum: Nakşibendistan şimdi nerede?

Vakit, derin muhasebe vaktidir?

Gidilecek yolun planı yapılırken, gelinen yolun tecrübesinin de analizi yapılmalıdır.

Aynı konuya devam edeceğiz inşallah…    

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.