Haberin Kapısı
2020-11-08 18:04:42

Söylem Üstünlüğü

Muhammed Yılmazsoy

08 Kasım 2020, 18:04

Bismillahirrahmanirrahim.

Geçmişte ve günümüzde müstekbir devletler, kendi hinterlandında emperyal siyasetlerini sürdürmek için, çok farklı algı operasyonları gerçekleştirmiş, gerçekleştirmekte ve bundan sonra da gerçekleştireceklerdir. Malum olunduğu üzere, bu algı operasyonları ile toplumlar, emperyal güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirilmeye çalışılmaktadır.

Müstekbirlerin algı operasyonları akabinde, ortaya çıkan manipülatif hareketler, bir nevi emperyalist güçlerin varlık sebebidir. Ortada, daha zayıf ve kendi ayakları üstünde durmak isteyen devletlerin tüm enerjisini emperyal çıkarları doğrultusunda kullanmak var. Bu devletler, hedef tahtasına koyduğu toplumların manipüle edilmesini, tarihten elde ettikleri tecrübeler ve günümüzde geliştirdikleri yeni teknikler kullanarak yapmaktadır. Araç olarak, hedef ülkelerdeki azınlıklar, hoşnut olmayan kesimler, karakteri - insanlığı zayıf ve kullanılabilir guruplar, Partiler, Stk’lar, kullanılmaktadır.

Bu kullanılabilir kesimleri ayarttıktan sonra, oyun kurucular kendi güdümlerindeki bu araçlara, (Kesimlere) bulundukları toplumları nasıl manipüle edeceklerinin eğitimlerini vererek, sömürmek istedikleri toplumları, kendilerinin çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye başlarlar. Müstekbirlerin kendi yandaşlarına verdikleri eğitimlerden birisi de ‘Söylem üstünlüğü’ eğitimleridir. Neden bu kadar önemli derseniz, kısaca algı ve manipülasyon teknikleri arasındaki en önemli tekniklerden biri desek abartmış olmayız.

Peki, nedir Söylem üstünlüğü? Herhangi bir fikre ve düşünceye sahip insanların, ellerindeki güçlerin referansıyla, söylemlerinin daha doğru, en doğru, yegâne doğru olduğunu vazetmeleri, karşıt fikir ve düşüncelerin ise dinlemeye bile değmez, ciddiyetsiz ve yanlış olduğu yaklaşımı doğrultusunda hareket etmek diye tarif edebiliriz. Bu sömürgeciler söylem üstünlüğünü her zaman ellerinde tutarak karşıt fikirleri acz içerisinde bırakmayı becerebiliyorlar. Bu pencereden bakarsak bu ülkede ne zaman yerli ve milli fikir, proje, söylem, hareket ve gayret ortaya atılsa, hemen buradaki yersiz yerliler, ortaya çıkan bu gayretleri itibarsızlaştırmaya ve gayri ciddi işler miş, algısı oluşturarak, kendi söylemlerinin bizim söylem ve eylemlerimizden daha baskın olmasını sağlamaya çalışıyorlar. Takdir edersiniz ki, bu algı tekniğini daha da etkili kılmak için, ekonomik, siyasi, hukuki, ulusal ve uluslararası güçleri kullanmak ve bu güçlerden azami ölçüde faydalanmak gerekmektedir. Şu zamana kadar bu zalimlerin karşısına, ne zaman milli - manevi söylemler ve fikirler ile çıkıldı ise bu sömürgeciler ve içimizdeki kuklaları vasıtasıyla işlevsiz hale getirildi.

Bu durumu elle tutulur hale getirmek için birkaç örnek verelim. Mesela güncel olaylardan Fransa ve Avrupa’nın kışkırttığı İslam düşmanlığı. DAEŞ’i vesile kılarak İslam’a ve Müslümanlara düşmanlıklarında kendilerine haklı oldukları bir zemin oluşturmak istiyorlar. İçerideki yersiz yerliler ve onların tasmalarını ellerinde tutanlar kendilerini haklı bir zemine oturtmak için her zaman kendi söylemlerini bizim söylemlerimizin üstünde tutmaya çalışmakta ve işin acı tarafı genelde başarılı olmaktadırlar. Biz ne kadar İslam barış demektir, sizin iddia ettiğiniz o kötü hasletler ve durumlar İslam’da yoktur! Desek te Onların söylemleri bizim söylemlerimize daha baskın çıkmaktadır. DAEŞ’İ kendileri kurdu ve halen en kullanışlı araçlarından biri olduğunu cümle âlem biliyorken hala DEAŞ üzerinden İslam ve Müslümanların kötü, terörist, gaddar, insanlık düşmanı gösterilmesine gayret ediyorlar. Medya yoluyla, siyasi yollarla, ulusal ve uluslararası dengeleri kullanarak kendi söylemlerini bizim söylemlerimize baskın hale getirmeye çalışıyorlar.

1800’lü Yıllardan bu yana Ermeniler müstekbir güçlerin (Avrupa ve Rusya) kullanışlı bir aracı olmuştur. Bu güçler, Ermenileri Osmanlı’nın zayıflamasından faydalanarak, Yunanistan ve Bulgaristan gibi toprak koparmaya teşvik etmiş ve yüreklendirmişlerdir. Hınçak ve Taşnak örgütlerini kurdurarak Osmanlı’da her türlü zulmü ve taşkınlığı yaptırmışlar ve desteklemişlerdir. Ermenileri kullanan devletler Osmanlı’nın bakiyesi olan Türkiye’nin diğer Müslüman Türk devletleriyle karayolu ile bir araya gelememelerini sağlamak amacıyla 1991 yılında Ermenistan’ı kurdurdular. Büyük Ermenistan hülyalarıyla Ermenileri Karabağ’ı işgal etmeye teşvik ettiler. Her türlü siyasi oyunlar ile Azerbaycan topraklarını ilhak ettiler. Ermenistan gibi yeni bağımsızlığını ilan etmiş olan Azerbaycan kendi topraklarına yapılan bu saldırılara Ekonomik ve askeri açıdan zayıf olduğu için gerekli ve yeterli gücü ortaya koyamamıştı. Ermenilerin Hocalı soykırımı ve binlerce Azerbaycan Türkünü katl etmesi tam 30 yıl yanlarına kar kalmış ve nihayet 2.Karabağ savaşı başlamıştır. Bu yazıyı kaleme aldığım günde Azerbaycan Kendi topraklarının %23’ünü geri almış, İnşaallah en kısa zamanda da, tümünü geri alacak güç ve manevi desteğe sahiptir.

Durum böyle iken Minsk 3’lüsü (ABD, RUSYA, FRANSA) Birleşmiş milletlerin farklı zamanlarda vermiş olduğu 4 karar da, Karabağ Azerbaycan toprağıdır, kararına rağmen, bu kadar basit bir durumu bile çözememiş daha doğrusu çözmek istememiştir. Yukarıda anlatılan gerçekler, Ermenistan sever çevreler ve Ermeniler tarafından biliniyor ve kabul ediliyor olmasına rağmen içimizdeki yersiz yerliler ve onların tasmalarını ellerinde tutanlar tarafından yok sayılıp kendi çıkarları doğrultusunda söylem geliştirmelerine ve manipüle ederek, toplumları kendi haksız ve tecavüzkâr söylemlerine, inandırma gayretine düşmüşlerdir. Israrla kendi haksız ve tecavüzkâr söylemlerini savunup ellerindeki medya, sosyal medya ve siyasi gücü kullanarak ‘Yavuz hırsızlık’ yapmaktadırlar. Burada haklı söylem bizim söylemimiz ve onlar ne şekilde manipüle ederlerse etsinler bu hakikatin, her kayıt ve şartta söylem üstünlüğünü onlara bırakmamamız gerekmektedir.

Söylem üstünlüğü hakim güçlerin kendi güçlerini daim eylemek maksadıyla geliştirdikleri algı ve manipülasyon tekniklerindendir. Bu, sömürgeci ve haksız devletlerin, hemen hemen kendi çıkarlarına uyan her konuda başvurduğu bir tekniktir.

Bu söylem üstünlüğünü onlardan nasıl alırız?

Onlara nasıl bırakmayız?

Yukarıdaki sorular önemli. Ortada ciddi bir saldırı var. Öncelikle böyle sinsi bir saldırı yapıldığı bilincinde olmamız gerekmektedir. Ortada bir saldırı olduğu kabul edildikten sonra, artık savunma yapmak kaçınılmaz hale gelecektir. Onların çürük savları tesbit edilip, devlet ve millet elele vererek, onların savlarının altının boş olduğunu, en yüksek perdeden ve ısrarla ortaya koymalıyız. Ayrıca söylem üstünlüğü farkındalığı oluşturmalıyız.

Son söz olarak Hangi alanda olursa olsun haklı olan her kim olursa olsun bu müstekbirlerin karşısında söylem üstünlüğünü elden bırakmamalı, ısrar, gayret ve tam bir inanç ile kendi hakkını bu zalimlere kaptırmamalıdır! Bu arada söylem üstünlüğü, Turgay Güler ve Yusuf Alabarda’nın ortaya koyduğu bir farkındalıktır. Biz naçizane kendi zaviyemizden konunun ehemmiyetinin farkında olarak, bu farkındalığı milletimizin dikkatine sunmayı bir görev bildik.

Selam ve dua ile

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.