Haberin Kapısı
2017-03-30 15:40:26

Sözden Ağırı Yoktur

Doç. Dr. İbrahim Baz

30 Mart 2017, 15:40

Hangi şehre gitsem, hangi dostla konuşsam söz bir noktada dindarların eleştirisine daha doğrusu özeleştirisine gelip dayanıyor. 

Bazıları bu konudan büyük ümitsizlikler üretip bulundukları ortamda zemheri soğunun esmesine neden olsa da, bir uyanışı, silkinişi, nedameti yani içteki ateşin hala yandığını ve mutlaka  aydınlığa çıkılacağını dillendirenler de var.. Ümidin ölmediğini... 

Bu millet 15 Temmuzda ümidin tükenmemesi gerektiğini ve tükenmediğini dış boyutta gösterdi. 

Belki de bu yüzden eleştirinin nesnesi zaten çoğunlukla halkın bizzat kendisi değil. 

Eleştirilenler, halktan kendisini bir şekilde ayırmış olan çoğu siyasetçi, bürokrat, belediye yöneticisi, akademisyen ve  zenginleşen müslümanlar. Yani "varlık" sahipleri. Eleştiri varlığa değil varlığın ve imkanların hoyratça harcanmasına ve tüketilmesine...

"Eskiden ne güzeldik 'fakirken' yani yokluğu yaşarken" deniliyor. 

Şimdi unvan, makam, mal ve maddi itibar sahiplerinden "fakr" bekleniyor. Varlığın sarhoş etmediği insanlar aranıyor. 

Derdi, davası ve ulvî gaye olan.

Samimiyet ve maneviyat...

Bu konuda da haksız değil Anadolu insanının irfanî bakışı. 

Her yolu mübah sayıp, beraber yürüdükleri yolda kardeşini rakip görerek bozuk para gibi harcayan değerlerden uzak siyasetçi ve bürokrat, modern inziva mekanı kampüsten dışarı çıkmadan sanal bir hayat yaşayan, dini rasyonalizme/pozitivizme ve materyalizme mahkum etmiş akademisyen ve hangi teşvik ve ihaleleri hangi yolla alabiliriz düşüncesine sahip zenginlere eleştiri yapılıyor. 

Ve son söz gelip "devletin tepesinin" bir okulun planına bile karıştırılmak zorunda bırakılmasının ve yalnızlığının acısı taşınıyor sinelerde. 

Bu acı, "yalnız bırakılana" karşı sevgiye dönüşürken, ona destek olmak yerine açtığı yoldan şahsi ikbal devşirmeye çalışanlara karşı da öfkeye dönüşmeye başlıyor.

Anadolu insanının irfanı diyor ki; "artık savaş başladı ve bu bir medeniyet savaşıdır. 

Kimsenin kimseyi yalnız bırakmaya hakkı yoktur. 

Kimsenin yalnız şahsi ikbalini düşünmeye ve kardeşini yolda satmaya hakkı ve haddi yoktur. Kimsenin batı kavramlarıyla dindarlık üreterek, halkın dini duygusunu tüketmeye hakkı yoktur..."

Halkın kabulüne göre, 15 Temmuz'da batı ile fiili olarak başlayan dış cenk genişleyerek ve yeni boyutlar kazanarak büyüyecek gibi gözüküyor... 

Bu nedenle halk hassas..

Bu nedenle halk dertli...

Halkın eleştirilerinin satır aralarını okuduğumuzda 15 Temmuz'da müşahhaslaşan "alp"liğe övgü, "eren" olamayışa bir yergi var. 

Zira halkın bilinçaltı ve tarihî genleri biliyor ki "Eren" olmayan Alp'in fethi eksik kalacaktır. 

Kendini fethetmeyen başkasını nasıl fethedecektir.

Evet, Alpler, tankların tekerlerine gövde koyarak alpliklerini bilediler. 

Lakin erenlik konusunda çok ciddi sorunlar var.

Pozitivizm ve materyalizm zaviyesinde şekillendirilmeye başlayan dindarlık erenliği arka plana itmeye başlamıştır. 

Şimdi varlığın imtihanındayız...

Varlık ise ayartıyor...

Geldiği gibi didecektir...

Bu nedenle şimdi alplik yanında "erenlik" zamanı. 

Zira, görüntüsel dindarlık sırıtıyor...

Ahlaksız ve değersiz Müslümanlık, olmuş gibi gözükse de olmuyor...

Camiler canları cem etmiyor..

Sözler dindarca söyleniyor ancak muhabbet ve merhamet taşımıyor.

Kalpler kayıplarda...

Kalp, maddeye muhabbeti nedeniyle metanın mahkumu olduğundan, adaletin mahkemesi olmaktan uzakta...

Vicdan "İnsanın içindeki Tanrı'nın sesi" olma görevini görmediğinden aklı uyaramıyor. 

Telkinde bulunmuyor.

Yalnız Akaid ile Allah'ı öğrenen akıl, imanı ancak biliyor. 

Hissiyatı kalmadı.

Duygusu, aşkı ve vecdi yok. 

Birey olmak, egoizm şeklinde anlaşılıyor. 

İnsanın ünsiyetten geldiğinin nisyanına düşüldü....

Bu sözlerin sonu gelmiyor...

Hasılı Anadolu'nun bir çok yerinde ortak bir hissiyat oluşmaya başlamış durumda. 

Müslümanlar maneviyatınını hızlı bir şekilde kaybettiklerini düşünüyorlar.

Yıllardır anlayamadığına ağlayanlar var.

Dini duygu sulanmak istiyor.

Yoksa maneviyat kuraklığı kapıya dayanmış durumda...

Bu sözler canımızı acıtsa ve ağır gelse de bir kollektif şuurun ve ortak hissiyatın ifadesidir.

Bu dip dalganın manası şu: Birliğe evet, dirliğe evet; ancak diriliş ve dirilik için lazım olan maneviyatımızı kaybettiğimizin farkında olmalıyız.

Çözüm üretmeliyiz.

Hiç olmazsa başarı kadar iyiliği de önemsemeliyiz.  

Fetö aracılığı ile yıprattırılan ve güven kaybına itilen kavramlarımızı kendi derinliğimiz içimde yeniden inşa etmeyi.

Büyük kalabalıklar yanlış üzere ittifak etmiş olamazlar...

Son söz bu. Evet, ama...

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.