Tarih, savaşan taraflardan hiçbirinin diğerine mutlak bir üstünlük sağlayamadığı "galebe çalınamamışlık" hallerinin, ancak tarafların masaya eşit iradelerle oturmasıyla gerçek bir barışa evrilebileceğini sayısız kereler kaydetmiştir. Donald Trump'ın ortaya koyduğu ve İsrail Başbakanı Netanyahu ile birlikte dayattığı sözde " Gazze Barış Planı" ise, bu tarihsel gerçeği görmezden gelerek, savaş meydanında kazanamadığını masa başında hediye paketiyle talep eden bir projedir.

Planın özü, tek taraflı olarak Hamas'ı silahsızlandırmak üzerine inşa edilmiştir. Bu, fiilen İsrail’e mutlak galip rolü biçmek anlamına gelir. Oysa sahada durum bu değildir. İsrail ordusu, beklentilerin aksine, Hamas'ı tamamen etkisiz hale getirememiş, Gazze'de askeri bir zafer kazanamamıştır. Bu şartlar altında, "silah bırak" emrini yalnızca bir tarafa yöneltmek, barış değil, koşulsuz teslimiyet dayatmasıdır.

Planın bir diğer çarpıcı ve rahatsız edici unsuru, Gazze'nin yeniden inşasının Tony Blair gibi isimler eliyle yürütülecek olmasıdır. Bu durum, 1917'deki Balfour Deklarasyonu'nun ruhunu ve metodolojisini hatırlatan, modern bir sömürge valiliği modelidir. Bu dayatma kabul gördüğü takdirde, Gazze ve Batı Şeria'nın nihai olarak İsrail toprağına dönüşmesinin yolu döşenecektir.

İsrail yönetiminin geçmiş anlaşmalara olan kayıtsızlığı, bu planın samimiyetsizliğini gözler önüne seren bir diğer kanıttır. Daha önce Yaser Arafat ile varılan ve Batı Şeria'ya özerklik vadeden tüm anlaşmalar, İsrail tarafından tek taraflı olarak askıya alınmış ve maddeleri ihlal edilmiştir. İsrail siyasetindeki hâkim anlayışa göre, "goyim"i (Yahudi olmayanları) aldatmak, söz vermekten daha makbul bir stratejidir. Bu zihniyet, Netanyahu'nun Trump'ın yanındaki pozitif tavrının aksine, İsrail'e döner dönmez verdiği "Tanrı bu toprakları bize vaat etti" içerikli demeçlerde bir kez daha teyit edilmiştir. Bu, kırılması gereken, teolojik temelli siyasi bir inat halini almıştır.

Planın zamanlaması da manidardır. Uluslararası SUMUD gibi Sivil Filoların Gazze sularına yaklaştığı ve İsrail'i insani bir baskı altına almak üzere olduğu bir dönemde gündeme getirilmesi, bu girişimin aynı zamanda İsrail'i olası bir uluslararası itibar kaybından kurtarmaya yönelik olduğunu gözler önüne sermekte ve düşündürmektedir.

Peki, yapılması gereken nedir? Gerçek bir ateşkes ve kalıcı bir çözüm için izlenecek yol bellidir: İsrail, Gazze topraklarından kayıtsız şartsız çekilmeli, savaş durdurulmalı, esir takası yapılmalı ve Gazze'nin yeniden imarına, uluslararası garantiler altında ancak sömürgeci bir vesayet olmaksızın başlanmalıdır. İsrail, Gazze'yi ele geçirememiştir ama Hamas’da İsrail'i yok edecek güce sahip değildir. Bu denge, adil bir müzakere için zemin oluşturmalıdır.

Ezcümle; Trump'ın planı, İsrail'in savaşla başaramadığını diplomasi kılıfıyla elde etme çabasıdır. Hamas'a "Yenildin, silahını bırak, burayı terk et" demekten başka bir anlam taşımayan bu dayatma, bölgeye barış değil, daha büyük bir kaos getirecektir. Unutulmamalıdır ki, bu mücadele coğrafi ve kültürel olarak genişleyerek, eninde sonunda Türkiye'yi de içine alan daha geniş bir Türk-İsrail gerilimine dönüşme potansiyelini barındırmaktadır. Galebe çalınamamış bir savaşı, tek taraflı bir zafer ilanına dönüştürmeye çalışan bu sakat proje, kesinlikle reddedilmelidir.