Haberin Kapısı
2022-08-02 19:33:26

Hz. Peygamber'in (s.a.s.) Davetçi Şahsiyeti/1

İbrahim Cücük

02 Ağustos 2022, 19:33

1. Davasına İnanması

2. Davet Ettiği Davayı Bütün İncelikleriyle Bilmesi

3. Davet Ettiğini Yaşaması

4. Davetinde Sabır ve Sebat Göstermesi

5. Davetinde Merhametli Olması

6. Davetinde Tevazu Sahibi Olması

7. Davetini Allah İçin Yapması

1. Davasına İnanması:

Hz. Peygamber (s.a.s.), hem kendisinin peygamber olduğuna hem davet ettiği davaya herkesten önce kendisi iman etmiştir.

“O peygamber, kendisine Rabbinden indirilene iman etti. Mü’minler de... Onların her biri Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı...” (Bakara sûresi 2/285).

Demek ki kendisinin peygamber olduğuna ilk iman eden kendisi, sonra diğer mü’minler olmuştur.

Hz. Peygamber (s.a.s.), Allah’ın davasına yardım edene Allah’ın (c.c.) yardım edeceği vaadine güveniyor, ihlâs ve samimiyet içinde O’na tevekkül ederek davet ediyordu.

2. Davet Ettiği Davayı Bütün İncelikleriyle Bilmesi:

Peygamberlerin en belirgin özelliklerinden biri de içinde bulunduğu çağın ve çağdaş insanların sahip olduğundan daha fazla ilim ve hikmete sahip olmalarıdır. İşte Peygamberimiz de kıyâmete kadar gelecek insanların önünde ve ilerisinde yürüyordu. Beşer işte bundan dolayı onların arkasında yürüyor ve onlardan da ilim ve hikmet öğreniyordu:

“Nitekim aranızda içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi (şirkten, günahlardan ve çirkin ahlaktan) arındıran, size Kitabı ve hikmeti öğreten, bilmediğiniz şeyleri size bildiren bir peygamber gönderdik.” (Bakara sûresi 2/151).

Demek ki, davasına inanan bir davetçi, önce davet ettiği şeyin bilgisine ve ayrıca şüpheleri ortadan kaldırıp hakkı izah edebilecek delillere, ilme ve irfana sahip olmalıdır.

3. Davet Ettiğini Yaşaması:

“Artık sen tövbe edenlerle beraber emrolunduğun gibi istikâmet üzere ol! Aşırı da gitmeyin! Çünkü Allah yaptığınız şeyleri görücüdür.” (Hûd sûresi 11/112).

Davetçi, davet ettiğini kendisi uygulamazsa hem sözü geçmez hem de muhataplar tarafından kınanır. Zira davetçinin sözü ile ameli, iki insan gibidir ki aynı yerde ikisinden her biri diğerinin aksine söylerse insanlar nazarında o söz hakkında şüphe uyanır.

Bu âyet-i kerîmede ayrıca, davetçiye beraberindekilerle beraber istikâmeti takip et emri verilmektedir. Çünkü davet, önce davetçinin beraberindekilerde yankı bulması gerekir. Ayrıca davetçinin ameli, sözünü tasdik etmeli ve sözüne delil olmalıdır. Şu âyet-i kerîmede bu manaya çok ince bir işaret vardır:

“Ey insanlar! Size Rabbinizden bir burhan geldi. Size apaçık bir nur indirdik.” (Nisâ sûresi 4/174).

Bu âyetteki “nur”, Kur’ân-ı Kerîm; “burhan”, Hz. Peygamber’dir. Demek ki Hz. Peygamber'in (s.a.s.) uygulamaları elindeki davası olan Kur’ân-ı Kerîm’in aleyhine değil lehine delil olmuştur. İşte, her davetçinin uygulamaları da söylediklerinin lehine delil olmalı, aleyhine belge olmamalıdır. İşte bu durumu da şu âyette görmekteyiz:

“Sizler Kitab’ı (Tevrat’ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Bakara sûresi 2/44).

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.