Haberin Kapısı
2022-08-06 19:45:06

Hz. Peygamber'in (s.a.s.) Davetçi Şahsiyeti/3

İbrahim Cücük

06 Ağustos 2022, 19:45

6. Davetinde Tevazu Sahibi Olması

İslâm, üstünlüğün yanlıştan korunma olan takvada olduğu prensibini getirmiştir. Kim nefsinin, şeytanın ve şeytanın adamlarının yanlışından korunur, Allah’a iyi kul, insanlara faydalı güzel insan; niyeti hâlis, ahlâkı fâzıl, kalbi sâlim, ameli sâlih olursa kurtulmuş, iyi ve üstün insan olmuş olur. İşte Hz. Peygamber'in (s.a.s.) getirmiş olduğu prensip budur. Kendisi kibirli olmadığı gibi insanların birbirlerine karşı mütevazı olmalarını Hz. Peygamber (s.a.s.) şu hadîs-i şerîfi ile emrediyordu:

“Şüphesiz ki Allah bana sizin tevâzu göstermenizi vahyetti (emretti). Tâ ki kimse kimseye karşı övünmesin, kimse kimse(nin hakkına) tecavüzde bulunmasın (zulmetmesin)!” (Müslim, Cennet, 64; Ebû Dâvûd, Edeb, 40; İbn Mâce, Zühd, 16, 23.)

Hz. Peygamber (s.a.s.), davasını anlatırken hiç kimseye tepeden bakmıyor, kâfir de olsa kimseyi aşağılamıyordu. Zaten kâfire, zâlime ve fasıka değil, küfre ve şirke, zulme ve fıska karşı savaş açmıştı. Eğer onların şahıslarına karşı olsaydı, onların bu yanlışlarıyla hiç uğraşmazdı. Çünkü bu yanlış sıfatlar yok edilince hiçbir kimse bu sıfatlara sahip olamaz. Zira İslam; Allah’a tazim ve itaat, halka hizmet ve merhamettir.

7. Daveti Allah İçin Yapması

Amelin kabul edilmesinin şartlarından birisi de Allah için, Allah rızasını kazanmak için olmasıdır. Hz. Peygamber'in hedefi, zaten Allah’ın rızasını kazanmaktır, dünyalık elde etmek değildir. İşte bundan dolayı peygamberler insanlara hitap ederken ve insanları İslâm’a davet ederken şöyle demişlerdir:

“Buna karşılık sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretim(i vermek) ancak âlemlerin Rabbine aittir.” (Şuarâ sûresi 26/109, 127, 145, 164, 180.)

Hz. Peygamber'in (s.a.s.) gayesi dünyalık olsaydı, Mekke müşriklerinin Ebû Tâlib vasıtasıyla kadın, mal-mülk, krallık gibi dünyalık şeyleri verme tekliflerinin hepsini reddedip de "Bunu bilesin ki, ey amca! Güneş'i sağ elime, Ay'ı da sol elime verseler, ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem. Ya Allah, bu dini hâkim kılar, yahut ben bu uğurda canımı veririm." (Sîretu İbn Hişam, 1/266; İbnu Seyyid’n-nas,Uyunu’l-eser, 1/132; İbn Kesir, es-Sîretu’n-Nebeviye, 1/474; Beyhakî, Delail’u’n-Nübüvve-şamile- 2/63; Taberî, 2/218-220) demez, onların bu tekliflerini kabul ederdi. Hz. Peygamber'in (s.a.s.) davetinin esas maksadı, insanları dünya ve dünyalık şeylere kul olma zilletinden kurtarıp Allah’a iyi bir kul olma izzetine kavuşturmaktı.

Daveti, sırf dünya için olsaydı dünyayı âhirete tercih etmiş, böylece davasına ve kendisine ihanet etmiş olacaktı. Her hususta olduğu gibi bu hususta da esas hedefi, Allah Teâlâ’nın rızasını ve rıza evi olan cenneti kazanmaktı. Her işine; söz ve fiiline, taraf oluşuna ve karşı oluşuna bu hedef sirâyet etmişti. İşte İslâm davasını dava edinen, her işi davet olan mü’minlerin de davetindeki esas maksadı Hz. Peygamber'in (s.a.s.) bu hedefini hedef edinmek olmalıdır. Çünkü Allah (c.c.), kalpteki niyetin Allah rızası olup olmadığına, amelin de Hz. Peygamber'in (s.a.s.) sünnetine uyup uymadığına bakar.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.