Haberin Kapısı
2020-11-04 20:24:38

Hz Peygamber (sas)'in Aile Hayatının Özellikleri -4

İbrahim Cücük

04 Kasım 2020, 20:24

 6. Sadelik
       Hz. Peygamber (s.a.s.)’in âile hayatının en açık özelliği, aile fertlerinin zühd hayatını yaşamalarıdır. 

      Zühd; dünyaya, maddeye ve menfaate değer vermeme, rağbet etmeme, kanaatkar olma, nefsi ve dünyevi arzuları terk etme, Allah korkusundan dolayı günahtan kaçınıp kendini ibadete vererek dünyadan el etek çekme anlamına gelmektedir.
(Mehmet Erdoğan, Büyük Türkçe Sözlük, s. 1168). 

       Zühd, hakirliğinden veya çekindiğinden yahut azlığından dolayı yüz çevirmek ve terk etmektir.
(el-Mu’cemü’l-Vesît, s. 403.) 

      Zühd, rağbet etmemek ve dünyaya harîs olmamaktır. İmam Zührî’ye zühdden sorulunca “Allah’ın, rızk olarak verdiği helale karşı şükretmekten ve haramı terk etmeye sabırdan acizlik göstermemek ve kusur etmemektir” diye cevap vermiştir. 
(İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 196, 197.) 

        Dünya hakkında zâhidlik, helâl olanı bile hesap korkusundan, haramı da azap korkusundan terk etmektir, denilmiştir.
(el-Mu’cemü’l-Vesît, s. 403.) 

        Zühd, dünyaya gereğinden fazla değer vermeyip âhireti dünyaya tercih edenlere ait bir terim olarak kullanılagelmiştir.
(Rıfat, Ahmet, Tasvîr-i Ahlâk (Tercüman 1001 Temel Eser), s. 375.) 

       İnsan önce kalbinde bir şeye meyleder de sonra o meylettiği şeyden dolayı eski halini terk eder, böylece yeniye yönelir.    Zühd, önce kalpte, başka şeye meylederek başlar. Kalp tamamen o şeye meyledince, kişi beden ve amel olarak eski halini terk eder. Âhiretini elde edebilmek için dünyasını, dünyasını elde edebilmek için âhiretini terk eder. Zühd ifadesi, daha ziyade âhiret için dünyayı terk etmede kullanılmıştır. Nitekim Allah Teâlâ, Hz. Peygamber (s.a.s.)’e zühdü emrederken şöyle buyurmuştur: 

         “Sakın, kendilerini denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya hayatının süsüne gözlerini dikme! Hâlbuki Rabbinin rızkı hem daha hayırlı hem daha süreklidir.”
(Tâhâ sûresi (20), 131.) 

        Hz. Peygamber hayattan asla kopmadı, ama dünya malına kalbinde yer vermedi. Sultanlar gibi verdi, ümmetinin en fakiri gibi yaşadı; hasır yatağında yatmaya, arpa ekmeği yemeğe devam etti. Elbisesini kendi eliyle yamadı, açlıktan karnına taş bağladı, bazen evinde yiyecek bir şey bulamadı. 

        Zühd, insanın dünyanın içine girip dünyanın insanın içine girmemesidir. Âile fertleri de aynı ölçüyü kabul etmişlerdi. Hz. Peygamber esas inkılâbı önce kendinde ve kendi evinde gerçekleştirdi. Bu örnek aile, asla lükse, konfora ve israfa yönelmedi, dengeli ve sade bir hayat tarzını terk etmedi. İşte bundan dolayı bu ailede hiçbir skandal, şımarıklık ve ölçüsüzlük asla görülmemiştir. Tam tersine daima fedakârlık, sürekli başkalarını kendilerine tercih ve daima başkalarına yardım ve destek görülmüştür. 

        Hz. Peygamber (s.a.s.): “Uhud dağı kadar altınım olsa, borcum olan miktar müstesna üç günden fazla yanımda kalmasını arzu etmem” (Buhârî, Rikâk, 14.) buyurmuştur. Bu anlayışını hem ailesine hem ashabına örnekliğiyle göstererek ve maddeye kul ve köle olmayacak bir şuur vererek örnek bir nesil yetiştirmiştir. 

        Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
        “Allah kime bir nimet vermişse, şüphesiz ki Allah, kulun üzerinde o nimetinin eserini görmeyi sever.” 
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 438; Tirmizî, Edeb, 54; Ebû Dâvûd, Libâs, 17.) 

        Zenginin fakir gibi yaşaması nankörlüğü, fakirin zengine özenmesi israfı ifade eder. 

        Nankörlük, nimetin inkârıdır ki nimetin zevâline sebep olabilir. İsraf ise şeytanın işidir, israfçılar şeytanların kardeşidirler. İsraf, kişiyi isyan ve bâtıl yolla mal teminine iter. 

       Zenginin üzerinde zenginliğin görünmesi, Allah (c.c.)’ın nimet verdiğinin itirafıdır. İtiraf ise şükür ifadesidir. Şükür de nimetin artmasına sebep olur. Aynı zamanda, zenginin zengin olduğunun görünmesine ve tanınmasına sebep olur. Ta ki insanlar o zengine müracaat edip Allah (c.c.)’ın fazlından isterler. 

        Hadîs-i şerîfte “Allah sana mal verdiğinde Allah’ın (verdiği) nimet ve ikramın eseri üzerinde görürsün!” diye emredilmesi, işin fert ve toplum açısından önemini ortaya koymuş oluyor. 

         Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
        “İsraf etmeden ve kibirlenmeden yiyiniz, içiniz, giyininiz ve sadaka veriniz!.”
(Buhârî, Libâs, 1; Nesâî, Zekât, 66; İbn Mâce, Libâs, 23.) 

         Bir diğer hadîs-i şerîfte Hz. Peygamber (s.a.s.):
       “İsraf veya kibir karışmadıkça yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz!” buyurmuştur. 
(İbn Mâce, Libâs, 23; Ahmed, II, 181-182; Nesâî, Zekât, 66.) 

       İbn-i Abbas (r.anhümâ) şöyle demiştir:
“İki şey -israf ve kibir- seni günaha düşürmedikçe istediğini ye ve istediğini giy!” 
(Buhârî, Libâs, 1; İbn Mâce, Libâs, 23; Ahmed, II, 181, 182.) 

        İbn-i Mâce, Enes (r.a.)’den merfû olarak şu hadîs-i şerîfi rivâyet etmiştir:
“Her arzu ettiğin şeyi yemen israftandır.”
(İbn Mâce, Et’ıme, 51.) 

         Yemede israf: Herkesin doyduğundan fazlası israftır. Doymak israf değildir, ama her zaman doymak israfa dönüşebilir. Tıka basa doymak da kalbin israfıdır ki kişiyi şişmanlatır, şişmanlık kalbi zayıflatır, şehveti galip kılar, sonra da insana günahları işletmeye başlar. 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.