Haberin Kapısı
2021-05-07 19:43:40

İslam Toplumu Olarak Muhtaç Olduğumuz Şeyler -5

İbrahim Cücük

07 Mayıs 2021, 19:43


      7. Münakaşayı terk etmek 

      Her konuyu İslâm’a, ilme götürmek, münakaşa etmeyip ya müctehidlere veya müctehidlerin Usûliddîn ve Usûl-ı Fıkha göre fürû’ kitaplarına müracaat etmek. 

      Konu farklı olunca müracaat da farklı olur. İslâm’a götürmekle ilme götürmek farklı mıdır? İslâm’a götürmek, eğer itikâdî veya amelî bir konuda helal veya haram konusu ise elbette vahye müracaat demek olur. 

      Vahye müracaat, müctehid ise elbette Kitap ve Sünnete müracaat eder, amelî konuyu naslardan istihrâc eder, meseleyi hükme bağlar. Eğer müctehid değilse usûle uygun fürû’ kitaplarına müracaat eder. Yeni bir mesele ise tercih ehli olabilecek çapta âlimler bir araya gelirler meseleyi hükme bağlarlar. 

       Şayet ictihâdî bir konu değilse hangi saha ise, Müslüman olan, o konuda İslâm’ın hükmünü bilen ve o sahada uzman olan kimselere müracaat eder. 

      Mü’min her konuyu ilme götürür. İlim âlimde bulunur. Bir bakıma ilme müracaat âlime müracaat demektir. Âlim de aydınlatıcı kitaba müracaat eder. 

      Münakaşa, cehalet alâmeti, müzakere, ehl-i ilim alâmetidir. 

      Münakaşa, kalpleri birbirinden soğutur, ayrılık meydana getirir, düşmanın da işine yarar. 

      Münakaşa edenler, kendi bildiklerini sadece karşının dinlemelerini isterler, karşıyı dinlemez sadece kendilerini dinlerler. Müzakere edenler, kendisinden ziyade karşıyı dinlemeye gayret gösterirler. 

      Cennet isteyen münakaşa etmez. İşte hadîs-i şerîf:
      “Haklı dahi olsa münakaşayı terk eden kimseye cennetin kenarında bir köşk verileceğine ben kefilim.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 8; Tirmizî, Birr, 58; İbn Mâce, Mukaddime, 7.) 

Gazalî şöyle demiştir: “Münakaşa, başkasının sözüne itiraz etmek demektir. Bunu ya sözle veya mânen, beğenmediğini ortaya koymak sûretiyle veya karşı çıkan kendi konuşmasındaki yanlışlıkla karşıya itiraz eder. İşte burada münakaşayı terk etmek, itirazı ve karşı çıkmayı bırakmakla olur. Duyduğun her söze bir bak, eğer hak ise onu tasdik et, şâyet bâtıl ise o da din ile ilgili değilse o zaman sükût et!.”    (Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-ahvezî Şerhu Câmiı’t-Tirmizî, VI, 129.) 

      8. Hayatımızı doğru tercihlerle yaşamak 

      Bu hayat, sonsuz cennet hayatını kazandırması için verilmiştir. 
      Cennet isteyen, hakkı batıla, hayrı şerre, Hakkın rızasını nefsin rızasına tercih eder. 
      Bu tercih, insanı, sıkıntı çekse bile ruhunu mutlu kılar, cennete gitmeden cennet tadını tattırır. 

       Hz. İbrahim aleyhisselam’a, Allah seni hangi şey sebebiyle halîl/dost edindi sorusuna:
       “Allah’ın emrini, başkasının emrine tercih ettim, Allah’ın üzerine aldığı rızık konusunda endişeye kapılmadım ve sabah akşam misafirsiz yemek yemedim” diye cevap vermiştir. 

      9. Dünya ve âhiret, ilim ve amel, ceset ve ruh dengesini yarın ölecek gibi kurmak 

      Yarın veya bir hafta sonu öleceğini bilen kimse, dünyayı ahireti kazanmaya vasıta kılar, ilmi amel için öğrenir, cesedine ruhun gıdası için önem verir. Hayatını, hesaba çekileceğine göre düzenler. 

      Kur'ân-ı Kerîm’de “dünya” kelimesi, “el-hayâtü’d-dünyâ” terkibi ile birlikte 115 defa geçmektedir. Dünya kelimesinin mukabili olan âhiret de aynı sayıda geçmektedir. Bu da gerçekten dünya ile âhiretin dengeli olması gerektiğine işaret vardır. 

       Abdullah b. Ömer (r.anhümâ) diyor ki:
       Bir gün Rasûlullah’ın yanında iken Ensardan bir adam gelip selâm verdi ve: 
      Yâ Rasûlallah! Hangi mü’min daha faziletlidir? diye sordu. Rasûlullah (s.a.s.): 
       “Ahlâkı en iyi olan mü’min”, diye cevap verdi. O zât yine:
       Yâ Rasûlallah! Hangi mü’min daha zekidir? diye sorunca:
      “Ölümü en çok hatırlayıp ölümden sonrası için en iyi hazırlık yapanlar zeki adamlardır” buyurdu. (İbn Mâce, Zühd, 31.) 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.