Haberin Kapısı
2022-02-10 22:35:09

Müslümanın Mahfına Sebab Olan Dört İnsan

İbrahim Cücük

10 Şubat 2022, 22:35

“Şu dört insan yüzünden Müslüman mahvolmuştur: İlmi ile amel etmeyenler, bilmedikleri şeyle amel edenler, bilmediklerini öğrenmeyenler, halkı öğrenmekten menedenler.”

(Kuşeyrî’den Muhammed b. Fazl (329)

a) Kişi, bilir de bildiği ile amel etmezse, bilmiyor hükmündedir.

Bilmek, amel etmek içindir. Kişi bilir, amel eder ancak ihlas yoksa amel etmiş sayılmaz. Amel eder, ihlas var ancak sünnete uymazsa yine amel etmemiş sayılır.

Mü’mini münafıktan ayıran niyet, mü’mini bidatçıdan ayıran sünnettir.

Mü’min için farzdan önce farz ilimdir. İlk farz imandır, farzdan önce farz da ilimdir. Allah Teâlâ’yı, Hz. Peygamber’i (s.a.s.) ve Hz. Peygamber’in getirdiklerini bilmezse iman gerçekleşmez.

Kişi iman edeceği şeyi bilir, iman etmeye azmeder, Allah da kalpte iman yaratırsa hidayet gerçekleşmiş olur.

Demek ki önce hakkı bilmek sonra bildiğine inanmak gelir. İnanacağı ve amel edeceği şeyi bilmesi de inkâr edeceği küfrü ve şirki bilmesi de farzdır.

b) Mü’min, amel ettiği şeyin ne olduğunu, makbul olup olmadığını, kabul şartlarını bilmesi gerekir. Bilmeden amel ederse yanlışa düşer.

Kişinin, gözü kapalı olursa kuyuya düşmesi, batağa saplanması, belki batıl ameli yapa yapa batıl anlayışa düşmesi büyük ihtimaldir. Bilecek de yapacak. Ama amel edeceği şeyi kimden, nereden, nasıl ve önce neyi sonra neyi bilmesi gerektiğini bilmeli...

c) Bilmediğini bilirse bilmeye yönelir, ehline sorar, kaynak ve sahih kitabı bulur; devre devre seviyesine uygun tedrici olarak öğrenir. Yanlış bilirse yanlış inanır. Yanlış inanınca yanlış amel eder.

Kendisini tanıyan ehil kişiye; ilkokulda öğretmenine, orta ve lisede hocasına, üniversitede öğretim üyesine teslim eder. Okuyacağı kitabı kendisinin belirlemesi yanlıştır. Seviyesini belirleyen ölçüye kavuşmamışsa önceliklerini tespitte yanılgıya düşer.

d) Bilmeye engel olanlar; düşmanlar ve düşmanın işini kolaylaştıran nefsimiz, cehlimiz, doğru bildiğimizi zannetmemiz, yanlış önermelerimiz, yanlış algılarımız, peşin hükümlülüğümüzdür.

Niyeti yanlış olan kimse, doğruyu bilse bile doğruyu değil niyetindeki yanlış bilgiyi ortaya koyar.

Çare, önce kendi sistemimizi doğru kaynaktan ve edebini un sözünü tuz yapan ehlinden okumamız sonra ölçüye göre kendimizi okumamızdır.

Davasında ve şahsiyetinde açığı olmayan ölçü insanımız Hz. Peygamber (s.a.s.), elinde kitapla geldi. Hem hali ve ahlakı konuşuyordu hem kitabı konuşuyordu. Kitabı yani hitabı ile hayatı örtüşüyordu. İşte bundan ders alan İmam Mâlik (rh.a.) “İlmini tuz yap, edebini un yap!” demiştir. Demek ki ilim ancak edep ile mana ifade etmelidir.

“Şekâvet ve bedbahtlık üç şeydir: İlim nasîb olur, fakat amelden mahrum kalınır. Amel nasîb olur, fakat ihlâstan mahrum kalınır. Sâlih insanların sohbetinde bulunmak nasîb olur, fakat onlara hürmet etmekten mahrum kalınır.”

(Kuşeyrî’den, Muhammed b. Fazl (329)

Amel olunmayan ilim cehil, ihlas olmayan amel merdut sayılır. Kişi sâlih insana ulaşır, fakat kendisi yanlışta olmasına rağmen kendisinin doğruda olduğu zannı, ilim ve irfan sahibi sâlih insandan mahrumiyete sebep olur. İşte bundan dolayı “başkasını bilmek, ilim, kendisini bilmek irfan; başkasını yenmek kuvvet, kendisini yenmek kudrettir” denmiştir.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.