Haberin Kapısı
2020-10-01 00:20:02

Ulvî Hedef, Korunmuş Rehber, Aydınlatıcı Kitap -1

İbrahim Cücük

01 Ekim 2020, 00:20

     Hedef ne kadar ulvî olursa insan da o hedefe ulaşmayı dert edinip rehberi izleyerek hedefe usulünce yürürse o kadar ulvîleşir, hareketleri de o oranda değerlenir. 

        Hedefe ulaşmak için her konuda zirveye ulaştırılmış ve korunmuş rehbere ihtiyaç vardır ki o da Hz. Peygamber Efendimizdir.

       Rehberin, aydınlatıcı kitap tarafından tanıtılmış ve görevlendirilmiş olması çok önemlidir. 

       Aydınlatıcı kitabın, aynı kaynaktan aydınlanmış olan zat tarafından açıklanmış olması ise daha önemlidir.

        A) Hedef 

        Hedef iki kısımdır: 

        1. Nihâî hedef: Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmaktır.

        2. Ara hedefler:

        a) Uhrevî ara hedefler: Şahsın, ailenin, kurumların, İslâm dünyasının ve bütün insanlığın İslamlaşmasıdır.

        b) Dünyevî ara hedefler: Dünyada mutlu olunacak meşru şeyleri elde etmektir.

        Bu konuda ölçü şudur: Ara hedefler, nihâî hedefe götürürse nihâî hedeften sayılır, eğer nihâî hedefe götürmezse engelden sayılır. Bunun da ölçüsü şudur:  Ara hedefleri elde ederken Allah’ın  (c.c.) koyduğu helal-haram sınırına dikkat edilmesidir. 

        Hedef ulvî olursa, insanın hareketlerine yansır. Hedefin esas yeri kalptir. Kalpteki hedefin ulviliği hayaline, diline, ameline ve haline yansır, her şeyine yön veren fikrî yapısını oluşturur.

        Hedefi, niyetini ifade eder. Niyetinde ne kadar ihlaslı ve samimi ise o oranda da Allah Teâlâ’dan yardım görür. Allah’ın yardımı, çevresinde, başarısında ve ahlakında görünür.

        B) Korunmuş Rehber

        Korunmuş rehber, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’dir. 

        Biz ne kadar korunmuş olan zatı yani Hz. Peygamber’i izlersek o oranda biz de korunmuş oluruz.  Elbette kendisi de âsım/kendisini koruyan idi. Ancak ma’sûm/korunmuş olması daha önemlidir. Çünkü koruyan Allah Teâlâ’dır. Bütün hayatı ve davası Kur’ân-ı Kerîm/mucize olan bir zattır.

         Korunmuş olması yanında, en zirve insana da en alttaki insana da örneklik sergileyen, sadelikte de zirve olan zat olmasıdır.

         Korunmuş olan Hz. Peygamber’in en önemli taraflarından biri de İmam Mâtürîdî (ö. 333/944)’nin dediği gibi Hz. Peygamberin “Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl! Şüphesiz sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.” (Zuhruf sûresi (43), 43.) âyetinde belirtilen vahye sarılmış olmasıdır. Nitekim O (s.a.s.) ilk olarak Kur’ân-ı Kerîm vahyine; ikinci olarak Kur’ân-ı Kerîm’de insanların lehinde ve aleyhinde olan konuları açıklayan beyan vahyine; üçüncü olarak insanlar hakkında Allah’ın bildirip gösterdiği şekilde hüküm vermenin gerekliliğinden söz eden âyetin (Nisâ sûresi (4), 105.) işaret ettiği ilham ve ifham vahyine sımsıkı sarılıyordu. Bu ise, Rasûlullah’ın dinî konularda yaptığı açıklamalara ilişkin olarak Allah’tan gelen ve doğruyu hissettiren ilhamlardan meydana gelir. (Mâtürîdî, Te’vîlât, XIII, 251-252; Yavuz, Yusuf Şevki, “Vahiy”, DİA, XXXXII, 442.)

         Hz. Peygamber Efendimiz, manası Allah’tan, lafzı kendisinden olan kudsî hadis olan vahye; Medine’ye hicret edince, Kudus-i Şerîf’e yönelerek namaz kılması ile ilgili kalbine attığı vahye de tabi oluyordu. 

         Bazen vahiy gelmiyordu; Bedir savaşı ile ilgili yer tespiti hakkında yalnız başına karar vermişti, ama tecrübelerle elde edilen bilgiye zıt olunca Sahabenin “bu konuda vahiy mi var? sorusuna muhatap olup tekrar o fikirden vazgeçmişti. Sahabe ile hakkında vahiy olmayan konuda mesela Bedir esirleri hakkında istişare etmişti. Bu gibi konularda beşer olması hasebiyle isabet edemediği oluyordu. Mesela Bedir esirleri hakkındaki içtihadında isabet edememişti. Böylece belerliği ortaya çıkıyordu. Fakat ilâhî kontrol altında olduğu için ya Kur’ân vahyi ile ya Cebrail vasıtasıyla düzeltiliyordu. İşte Bedir esirleri hakkında Allah Teâlâ, Enfal sûresindeki 67-68. âyetlerini indirerek de Hz. Peygamber’in peygamber olduğunu ortaya koymuş oluyordu.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.