Haberin Kapısı
2021-10-18 14:44:28

Vefalı Olmak!

İbrahim Cücük

18 Ekim 2021, 14:44

Vefâ; kıymet bilmek, kıymet vermek, sözünde durmak, yapılan iyilikleri unutmamak, hatta hatırlayıp yâd etmektir.

Vefâ, mü’minin şiarıdır. Vefasızlık, sözünde durmamak, sözüyle özü farklı olmak münafıklık alâmetidir.

Vefâ, kıymet bilmektir. En büyük kıymet, imandır. İmanın kıymetini bilmek gerekir ilim, amel, zikir ve fikirle...

Elest bezmindeki الست بربكم “Ben Rabbiniz değil miyim?” hitabına بلي “Evet. Sen bizim Rabbimizsin” diyerek iman ettik. Bu imanı yani en büyük kıymet ve nimet olan hidayeti bize Rabbimiz nasip etti.

İşte bu imanın kıymetini bilmek gerekir. Bu da imanda sebat etmek ve iman kardeşimiz olan mü’minlerle tavsiyeleşmek, nasihatleşmek, diğerlerine de fıtratlarında olan iman değerine uygun olmaya yani elest bezmindeki tevhide dönmelerini hatırlatmak, hem ülûhiyetin hem rubûbiyetin tevhidine çağırmakla hâsıl olur.

Elest bezmindeki en büyük gür seda ile بلي diyen Hz. Peygamber Efendimizdir. Bunu da risâlet/peygamberlik verilince insanları tevhide, Allah’a kulluğa çağırırken vefa gereği adeta kendisini helak ediyordu.

İşte bunu Kur’ân-ı Kerîm şöyle ifade buyurmaktadır:

فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ عَلَى آثَارِهِمْ إِن لَّمْ يُؤْمِنُوا بِهَذَا الْحَدِيثِ أَسَفاً.

“Bu yeni Kitab'a inanmazlarsa (ve bu yüzden helâk olurlarsa) arkalarından üzüntüyle neredeyse kendini harap edeceksin.”

(Kehf sûresi 18/6.)

Hz. Peygamber (s.a.s.), iman ve risâlet nimetinin kıymetine olan vefası gereği kendisini helak edecek derecede mü’minlerini itaate, insanları da tevhide çağırıyordu ve hatta bu yolda savaşlara girmekten çekinmiyordu.

İşte bize gereken, ehl-i ilim olarak Peygamber varisi olarak lazım olan bütün sahalarda ilmi artırmaya, ilim öğretmeye, mü’minleri eğitmeye, kendimizi helak edecek derecede çalışmaktır.

Bu gayretleri, derya gönüllü olarak, üzmemek ve üzülmemek, incitmemek ve incinmemek için de Allah’tan yardım isteyerek çalışmayı sürdürmek gerekir.

Hz. Peygamber (s.a.s.), en yakını, eşi Hz. Hatice (r.anhâ)’nın kıymetini bildi de ona yanlış yapmadı, hep iyilik etti peygamberlik öncesinde de sonrasında da. Hz. Hatice’nin vefatından sonra da vefanın gereği hep hayırla andı. Diğer hanımlarına karşı da onlara en hayırlı idi ve bu konuda şöyle buyurdu:

اَكْمَلُ الْمُؤْمِنِينَ اِيمَانًا اَحْسَنُهُمْ خُلُقًا، وَخِيَارُكُمْ خِيَارُكُمْ لِنِسَائِهِمْ.

“Mü’minlerin îmân bakımından en mükemmeli, huyu en iyi olanıdır. Hayırlınız, kadınlarına karşı hayırlı olanlarınızdır.”

(Tirmizî, Radâ`, 11; Ebû Dâvûd, Sünnet, 15; İbn Mâce, Nikâh, 50.)

İşte bize gereken, her gün iyilikleri olan eşlerimize, vefanın yani kıymet bilmenin gereği iyilik etmek, güzel davranmak, kalplerini kırmamaktır.

Vefanın gereği, düşmanlarımıza bile söz vermişsek sözümüzde durmak yani münafıklıktan son derece sakınmak.

Allah Teâlâ, cennete girecek akıl sahiplerinin özelliklerinden bahsederken elest bezminde vefa gereği Allah’a verilen ahdi/sözü yerine getirdiklerini şöyle ifade etmektedir:

الَّذِينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَلاَ يِنقُضُونَ الْمِيثَاقَ.

“Onlar (akıl sahipleri), Allah'ın ahdini yerine getirenler ve verdikleri sözü bozmayanlardır.

(Ra’d sûresi 13/20.)

Allah’a verdiğimiz sözü yerine getirmek, elest bezmindeki ahdin ifadesi olan imanda sebat etmek ilim, amel, zikir ve fikirle.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’e karşı vefamız, O’na her gün namazda tahiyetta salat okuyoruz, namazın dışında da salavat okumamızı Allah cc emrediyor:

“Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.”

(Ahzâb sûresi 33/56.)

Allah’tan salat, rahmet etmek; meleklerden salat, istiğfar; müminlerden salat, dua manasınadır. İşte bu salevat getirmek vefanın gereğidir. Çünkü bizim hidayete ermemize sebep, İslam dinini getiren ve sözüyle, fiiliyle ve örnekliğiyle ortaya koyan Peygamber Efendimizdir.

Elbette esas salevat okumak, davasını dava edinmek, Sünnetini yani sözlerini, fiillerini, örnekliğini almak hem de mü’minlerle beraber olarak, bütün İslâmî cemaatlerle beraberce hayatımıza hayat vermesini sağlamaktır.

Hz. Peygamber (s.a.s.), kimden iyilik görmüşse onu unutmamış, vefanın gereği iyilik etmiştir.

Bize gereken de yaptığımız iyilikleri unutalım ama bize yapılan iyilikleri unutmayalım, iyilikle mukabele edelim.

Biz mü’minler olarak Hz. Peygamber (s.a.s.)’e karşı; vefamız gereği bize Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا

“Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.”

(Haşr sûresi 59/7.)

Allah Teâlâ’ya vefanın gereği de Hz. Peygamber’e itaat etmektir. Çünkü Allah’a itaat ancak Hz. Peygamber’e itaat etmekle gerçekleşmektedir. İşte âyet-i kerîme:

مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ

“Kim Rasûl’e itaat ederse muhakkak Allah’a itaat etmiş olur.”

(Nisâ sûresi 4/80.)

Allah’a ve Rasûl’e itaat eden cennete girer, isyan eden de cehenneme girer:

“Bunlar, Allah'ın (koyduğu) sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur. Kim Allah'a ve Peygamberine karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır.”

(Nisâ sûresi 4/13-14.)

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.