13.11.2019, 17:16

İstanbul İşgal Altında

Bundan bir asır evvel dünyayı sömürmek için güç birliği yapan İtilaf Devletleri “Hasta Adam” ilan ettikleri Osmanlı Devleti’ni paramparça etmek için dört koldan saldırıyordu. 7 Düvele karşı mücadele eden Osmanlı oldubittilerle masaya oturtulup âdeta yavaş yavaş teslim alınıyordu. 402 yıldır Osmanlı hakimiyeti altında olan Suriye elden çıkıyor, ardından Çanakkale Boğazı’nı geçen sömürge gemileri İstanbul’u işgal etmek için ilerliyordu. Tarihler 13 Kasım 1918’i gösterdiğinde, yani fetihten 465 yıl sonra İstanbul kirli postallarla çiğnenerek işgal ediliyordu.

Bir asır önce bu coğrafyada “böl, parçala, yönet” taktiğini devreye sokan emperyalistler, yeni bir oyun değil; tarihi tekerrür ettirmek için yeniden kirli bir oyun peşinde. Bu oyunun hedefinde olan Afrika ve Ortadoğu ülkeleri tek parça(!) olarak girdikleri bu savaştan bakalım kaç devletçik olarak çıkacak.

Bilgi ve belgelerle bu karanlık günleri bütün çıplaklığıyla ortaya koyan Ali Karayaka “İşgal Altında İstanbul”da (İnkılâp Kitabevi) kurtlar sofrasındaki Osmanlı’nın hazin hikâyesini anlatırken, o günlerin canlı tanığı Binbaşı Aziz Hüdâi (Akdemir) Bey ise “Kara Bir Gün”de (Kesit Yayınları) hâtıratıyla insanı derinden sarsıyor.

Emperyalistler bir asır önce yaşanan olaylar silsilesini yeniden tekerrür ettirmek istiyor. Nasıl mı?.. Tarihe hep birlikte tanıklık edelim.

***

Son birkaç yüzyıl içinde gelişen Sanayii Devrimi’nin getirdiği hammadde (petrol, maden vb.) ihtiyacı emperyalist ülkelerin sıcak denizlere inme politikaları, ticaret yollarını ele geçirme istekleri 1. Dünya Savaşı gibi büyük harplere yol açmıştır.

Sömürecekleri ülkelerin topraklarını gizli anlaşmalarla aralarında bölüştükleri, onları hastalıklı hale getirerek miraslarını paylaşmayı planladıkları (1917 yılında Rusya’da Bolşevik İhtilali’nin başarıya ulaşması üzerine yeni sistemin yöneticileri tarafından dünyaya ifşa edilen Avrupalı ülkelerin kendi aralarında ve eski çarlık yönetimiyle yaptıkları gizli antlaşmalar gibi) ortaya çıkmıştı. 20. yüzyılın başlarında ise, yok edilmesi düşünülen imparatorlukların başında gizli anlaşmaların konusu olan, Balkanlar’da bulunan geniş topraklarının büyük bir kısmını kaybetmiş ve “Hasta Adam” olarak nitelenen Osmanlı Devlet’i geliyordu.

Osmanlı Devleti idaresi altındaki çok önemli kentleri, doğal zenginlikleri, payitahtında ve birçok önemli şehirde çeşitli ırkların, milletlerin kaynaştığı; kültürlerin, lisanların, ananelerin, âdetlerin, dinlerin, mezheplerin birbiri içine geçtiği; Müslümanlığın, Hıristiyanlığın, Museviliğin kutsal merkezlerinin bulunduğu bir devlet olarak emperyal güçler tarafından kontrol edilmesi gereken bir ülke olarak ele geçirilmesi zorunlu, cazip bir konumda görülüyordu.

3 kıtada ve sekiz cephede ölüm-kalım savaşı

1. Dünya Savaşı öncesinde Balkan devletleriyle Osmanlı hükümetlerinin ilişkileri 1912’nin Eylül’ünden itibaren kötüye gitmeye başlamıştı. Bu gelişmelerin ardından İstanbul’da, daha sonra Bâbıâli Baskını olarak anılacak olan kanlı bir hükümet darbesi, Yarbay Enver Bey ve 30-40 kişilik İttihatçı arkadaşları tarafından gerçekleştirildi. Arkasından Harbiye Bakanı Nâzım Paşa’yı öldürüp, Sadrazam Kâmil Paşa’yı istifaya zorladılar. Aynı günün henüz akşamı olmadan Sadâret’e (Başbakanlığa) Mahmut Paşa’yı getirdiler. İstanbul Muhafızlığı da şehrin kontrolünü eline alan Cemal Paşa’nın idaresine geçmiş oluyordu. Ancak Balkan Savaşı henüz bitmemiş, harp bütün acımasızlığıyla devam ediyordu.

1 Ağustos 1914 günü Almanya’nın Rusya’ya harp ilan etmesiyle, Harb-i Umumi olarak bilenen 3 kıtada ve sekiz cephede iki buçuk milyon askerin çarpıştığı bu savaşa giriliyordu.

1915 baharına gelindiğinde ülkede durum hiç de iç açıcı değildi. Osmanlı Devleti bütün sınırlarda savaşmaktaydı. Arap Yarımadası, Irak, İran, Avrupa, Galiçya, Doğu Anadolu ve Çanakkale’de çarpışıyordu. Türk milleti; Yemen, Medine, Kafkasya, Galiçya, Çanakkale’deki kahramanlıklara rağmen bu savaşta mağlup olmuştu. Savaş sonunda Ortadoğu ve Arap Yarımadası’nda Türk egemenliği, yerini İngiliz ve Fransız eğilimli manda yönetimlerine bırakmış, bölgede, Irak, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan gibi devletler kurulmuştu.

18 Mart’ta Batılı düşman ülkelerin donanmaları İstanbul’a geçmek üzere iken Çanakkale’de Deniz Zaferi ile durduruldu.

Savaşa Almanya ittifakı içinde girişin ve yenilginin baş sorumlusu sayılan İttihat ve Terakki yöneticileri kendilerinden sonra kurulan İstanbul hükümetlerince hem millî hem de uluslararası alanlarda asıl düşman olarak ilan edilmişti.

Mondros; Osmanlı Devleti’nin ölüm fermanı

İstanbul, Türkler tarafından fethedildikten sonra stratejik konumu dikkate alınarak başkent yapılmış ve kısa sürede önemli bir yönetim ve kültür merkezi haline getirilmişti. Zenginlikleriyle her zaman emperyalist devletlerin ilgisini çeken bu şehir, 1. Dünya Savaşı yıllarında İtilaf Devletleri’nin (İngiltere, Rusya, Fransa ve İtalya) askeri hedefi haline gelmişti.

Mondros Müterakesi’nin imzalanmasını sağlayan İtilaf güçlerinin, mütarekenin imzalanmasından sadece 4 gün önce 26 Ekim 1918’de İstanbul basınından Tasvir-i Efkâr’ın “İstanbul ufuklarında yine düşman teyyareleri” manşeti, (Mahmut Paşa Çarşısı, Beyazıt, Karagümrük, Fatih, Unkapanı, Üsküdar gibi şehrin iş yerlerinin ve halkın en yoğun bulunduğu bu yerlerde altmışı aşkın insan öldü ve yaralandı) mütarekenin imzalanması sürecinde Osmanlı Devleti’nin nasıl bir baskı altına alınmaya çalışıldığının ipuçlarını veriyordu. Türk ordularının Suriye Cephesi’nden çekildiği sırada başkenti vurup psikolojik baskı uygulamak isteyen İtilaf Devletleri, İstanbul’a da hava saldırıları gerçekleştiriyordu. Bu saldırılar, Osmanlı Devleti’ni bir an evvel barış masasına oturmaya zorlamak amacını taşıyordu.

Baskılar sonuç vermiş, 30 Ekim 1918’de İngiliz hükümetinin Akdeniz bölgesindeki komutanı Amiral Sir Somerset Arthur Gouch Calthorpe ile Türk Bahriye Nazırı Rauf Bey’in başkanlığını yaptığı heyetler Limni’de Osmanlı Devleti’nin ölüm fermanı Mondros Mütarekesi’ni bir oldubittiyle imzalamıştı. Mütareke, içerdiği hükümlerle ordusuz bırakılan bir devletin topyekûn işgalinin haklı gerekçelerini gösteren bir teslimiyet zaptı niteliğindeydi.

“Hasta Adam”ın mirasını paylaşma telaşı

İstanbul’un işgali, Osmanlı Devleti ve İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Mütarekesi ile 1. Dünya Savaşı’nın bu ülkeler arasında sona erdiğinin ilan edilmesinin ardından gerçekleşti. Fakat Osmanlı Devleti için varlık-yokluk savaşı yeni başlıyordu. Ateşkesi takip eden günlerde İttihat ve Terakki kendini lağvetti. Osmanlı Devleti’nin ölüm fermanı Mondros Mütarekesi’nden hemen sonra İttihat ve Terakki’nin üç önemli yöneticisi Talat, Cemal ve Enver paşalar yurtdışına kaçtı.

Mütarekenin 1. Maddesine göre Çanakkale ve Karadeniz boğazları açılacak, Çanakkale ve Karadeniz boğazları müttefiklerce işgal edilecek; 7. Maddesine göre İtilaf Devletleri Türkiye’de lüzum gördükleri hareket noktalarını işgal edebilecek; 24. Maddesine göre ise Erzurum, Van, Bitlis, Harput, Sivas ve Diyarbakır illeri olarak ve içinde Ermeni nüfusu da bulunan vilâyât-i sitenin (6 vilayet) herhangi bir bölümünü İtilaf Devletleri’nin işgal hakkına haiz olacaklardı. İşte mütarekenin önemli 7 ve 24. Maddeleri (İtilaf Devletleri’nin Türkiye’de lüzum gördükleri hareket noktalarını işgal etme hakkı) Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını kolaylaştıracak yasal dayanaklar olarak görülecek ve İstanbul’un işgali mütarekede yer almamasına rağmen İtilaf Devletleri, İstanbul ve Anadolu’nun diğer bölgelerinde bu madde hükümlerine göre yaptıkları haksız işgallerini gerçekleştirecekti.

Mütareke gerek halk ve gerekse hukuk dilinde, harbin durması, daha doğrusu savaşan devletlerin karşılıklı anlaşmasıyla ateşin kesilmesi anlamına geliyordu. Fakat 1. Dünya Savaşı’ndaki mütarekeler böyle olmayarak, galibin mağluba bir diktesi şeklinde olmuştur. O harpte Osmanlı Devleti’ne dikte ettirilmen “Mondros Mütarekesi” ve ondan sonraki “Sevr Antlaşması” gerçek manada birer sözleşme değil, birer emir, birer “dikte” maiyetinde idiler.

Osmanlı Devleti; Trablusgarp ve Balkan Savaşları’nın yenilgileri, 1914’te 1. Dünya Savaşı’nda içinde Almanya’nın da bulunduğu üçlü ittifak yanında yer alması, çoktandır kendisini “Hasta Adam” olarak niteleyen ve ölümüyle mirasını paylaşmayı bekleyen Fransa, İngiltere, Rusya ve İtalya gibi devletler savaş sırasında bir dizi gizli anlaşmalarla hisselerini ayırmaya çalışıyorlardı. Fakat İstanbul’un adının müttefik güçlerin resmi beyanlarında geçmemesi dikkat çekiciydi.

Asırlarca payitahtlık yapan İstanbul artık ağır yaralı

İstanbul’un işgaline giden süreç, 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasıyla başladı. Mondros Mütarekesi ile birlikte olağanüstü bir durumun içine sürüklenen Osmanlı Devleti, varlığını en çok hissettirebildiği payitahtta bile içinden çıkamayacağı problemlerle başbaşa kaldı.

Bu dönemde işgal güçlerinin nefesini her an ensesinde hisseden ve sık sık değişen İstanbul hükümetleri çaresizdi. Fırsatçılık, karaborsacılık, hırsızlık ve gasp gibi ekonomik sebeplere dayalı suçlar bir salgın gibi yayılmaya başladı. Kısacası koca Osmanlı Devleti’ne asırlarca payitahtlık yapan İstanbul artık ağır yaralıydı.

İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u işgal etme planlarının ilk adımı Çanakkale’den başlıyordu.

6 Kasım’da Boğazlar silahsızlandırıldı. 9-12 Kasım 1918 günleri arasında, İtilaf harp gemilerinin İstanbul’a doğru, Çanakkale Boğazı’ndan geçişleri devam etti. İtilaf güçlerinden İngiliz ve Fransız taburlarının bir kısmı 10 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’a çıkartıldı. İngiliz, Fransız ve Yunanlılara ait 15 muharebe gemisi, 11 kruvazör, 29 muharip ve 6 denizaltı 12 Kasım akşamına kadar Boğaz’dan İstanbul’a geçti. Hepsi 61 parçadan ibaret büyük bir İtilaf filosu 13 Kasım 1918 Çarşamba günü limana demirledi. Daha sonra gelen İtilaf harp gemileriyle bu sayı 73’e çıktı.

İşgal planı 13 Kasım 1918’de yürürlüğe kondu

Müttefiklerin paylaşamadıkları bu şehri birlikte işgal etme planları, 13 Kasım 1918 tarihinde yürürlüğe konuldu. İstanbul önlerine gelen İtilaf Devletleri donanması 465 yıllık Osmanlı başkentini askerî abluka altına aldı. İtilaf Devletleri, Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan hemen sonra antlaşma gereğince 13 Kasım 1918 Çarşamba günü İstanbul’u fiilen işgal etti. Bugün tarihe “Kara Bir Gün” olarak geçti.

13 Kasım 1918 Çarşamba günü İtilaf filolarından karaya çoğu piyade ve bir kısmı süvari ve topçu olmak üzere 3500 kişilik bir kuvvet çıkartılmıştı. Bunlardan 2000 kişi Beyoğlu bölgesindeki kışlalar, yabancı okullar, hastane, akıl hastanesi gibi kuruluşlar ile bazı otel ve özel hastanelere yerleştirildiler. Diğer 1500 kadar İngiliz askeri de Boğaz’ın Rumeli yakasında, Rumeli Kavağı’ndaki Yeni Mahalle ve Büyükdere’den Bebek’e kadar uzanan sahaya yayıldılar. Karaya çıkartılan kuvvetlerin karargâhlar dışında ve kıta olarak 1500 kadarı İngiliz, 540’ı Fransız ve 470’i de İtalyan idi. İşgalciler, İstanbul’da çeşitli resmî ve gayriresmî binalara el koyarak yerleşti. Beyoğlu ve Rumeli yakası İngilizlerin, İstanbul yakası Fransızların, Anadolu yakası ise İtalyanların kontrolüne bırakıldı.

İtilaf Devletleri, Türk halkının tepkisini çekmemek ve işgalin haklılığını kanıtlamak için, “İşgal geçicidir. Padişahlığı ve Halifeliği korumak ve güçlendirmek sebebiyle işgaller gerçekleştirilmiştir. Azınlıklara yönelik bir katliam başlarsa İstanbul Türklerden alınacaktır. Herkes padişahlık makamının İstanbul’dan vereceği kararlara uyacaktır” şeklinde bir bildiri yayınladı. Fakat işin aslının hiç de öyle olmadığı ilerleyen günlerde ortaya çıkmaya başlayacaktı.

402 yıllık Osmanlı toprağı Suriye kaybedildi

 “Hasta Adam” ilan edilen Osmanlı’nın 7 düvele karşı verdiği savaşın bir bölümü de Suriye Cephesi’nde cereyan ediyordu. Şerif Hüseyin’in oğlu babasının emrindeki bedevî ordusuyla Suriye’de Osmanlı’ya karşı büyük bir isyan başlattı. Şerif Faysal, İngiliz destekli 20 bin kişilik orduyla Şam’dan Halep’e hareket ederek bölgeyi savaş alanına çevirdi. Şam, 1 Ekim 1918’de İngilizlere terkedildi. Mustafa Kemal Paşa bu amansız saldırılar karşısında başarılı olamayınca 25 Ekim’de Halep de düştü. Böylece 402 yıl boyunca Osmanlı toprağı olan Suriye kaybedildi.

(Bugün ise 8 yıldır iç savaşla tarumar olan ve 4 milyon vatandaşı topraklarımıza sığınan Suriye, sınırlarımızda cereyan eden olaylarla bizim için büyük tehdit oluşturmaktadır. Bu yüzden başlatılan Barış Pınarı Harekâtı’yla Mehmetçiğimiz tarihin tekerrür etmemesi için bütün gücüyle bekâ mücadelesi veriyor.)

Bu gelişmeler yaşanırken, Filistin-Suriye-Irak Cephesi’ni savunan Yıldırım Ordular Grubu’nun Komutanı Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Ordular Grubu lağvedilince İstanbul’a hareket etti.

Adana’dan 13 Kasım 1918 günü öğle saatlerinde trenle İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Paşa, Haydarpaşa Garı’ndan bindiği istimbotla Galata’ya doğru ilerleyip Boğaz’a demirleyen işgal donanmasının arasından geçerken, yaveri Cevad Abbas gördüğü manzara karşısında çok üzüldü. Paşa, yakın arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da yaklaşık beş buçuk ay kalarak ülkenin geleceğine dair faaliyetler yürüttü.

Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul, 13 Kasım 1918 ve 16 Mart 1920 olmak üzere iki kez işgal edildi. İlk işgalde İstanbul’un önemli ve stratejik noktaları kontrol altına alınmış ancak idareye el konulmamıştı. Ancak ikinci işgal ile idareye resmen el konuldu.

Devam edeceğiz inşaallah.

Yorumlar (0)
15
açık
Namaz Vakti 26 Nisan 2024
İmsak 04:27
Güneş 06:03
Öğle 13:07
İkindi 16:55
Akşam 20:01
Yatsı 21:31
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 33 90
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 33 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 34 77
2. M.City 33 76
3. Liverpool 34 74
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. M. United 33 53
7. Newcastle 33 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 32 47
10. Bournemouth 34 45
11. Brighton 33 44
12. Wolves 34 43
13. Fulham 34 42
14. Crystal Palace 34 39
15. Brentford 34 35
16. Everton 34 33
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 34 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 32 81
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 32 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14
Günün Karikatürü Tümü