Tarihin İzi”nde yürüyerek, İstanbul’u İstanbul yapan medeniyetimizin ulakları olan güzel insanların bizlere bıraktıkları emanetlere dokunarak ilerlemeye devam ediyoruz...

*

Gelelim, asırlardır dillere pelesenk olan ve hukukun üstünlüğünden taviz vermeyen İstanbul Kadısı Hızır Bey Çelebi’nin Ebu’l Feth Sultan Mehmed’i yargılayıp elinin kesilmesine hükmettiği dava meselesine...

Feth-i Mübîn”i (apaçık bir fetih) gerçekleştirerek, Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed’in (s.a.v.) müjdesine nail olan Ni’me’l Emir (Mutlu Komutan) Ebu’l-Feth Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u hem maddî hem de manevî olarak imar ve ihya etmeye başlar. Bu kutlu şehre muhteşem fethin onuncu yılında bir İslâm mührü vurmayı arzular. Büyük Konstantin tarafından kendisi için 1461 yılında mezar kilisesi amacıyla yaptırıldığı ve Ayasofya’dan sonra en büyük kilise olarak bilinen yıkık, dökük ve harap hâldeki İstanbul’un dördüncü tepesindeki Bizanslıların değer verdiği Havariyyun (Kutsal Havariler) Kilisesi’nin yerine, muhteşem bir medeniyet algısı ortaya koyarak, kendini Kayser-i Rûm (Roma İmparatoru) olarak tanımlayacak cami ve külliye inşa etmek ister. Patriğin 1455’te başka mekâna taşınmak istemesi üzerine ona farklı bir kiliseyi bağışlayarak, Havariyyun Kilisesi’nin yerini kendi adına yaptıracağı cami ve külliyeye tahsis eder.

FATİH, MİMARIN ELİNİN KESİLMESİNİ EMRETTİ

Yapıyı inşa edecek mimarlar araştırılmaya başlanır. Bu işlerde mâhir olan Bizans Dönemi’nin başarılı mimarlarından Rum Hristodulos (bazı kaynaklarda İpsilanti Efendi olarak geçiyor) işe uygun görülür. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed, mimar Hristodulos’a kubbesi Ayasofya’nınkinden (İlâhî Hikmet) daha büyük bir cami yapması için ferman buyurur.

Mimar, işe koyulur. Sultanın buyruğu üzerine değişik bölgelerden binbir zahmetle getirilmiş, camiye heybet kazandıracak mermer sütunları ölçer biçer, kesmek suretiyle kısaltır. Caminin inşaatı sürerken, çalışmaları inceleyen Fatih Sultan Mehmed gördükleri karşısında hiddetlenir. “Caminin kubbesi Ayasofya’nınkinden daha büyük olsun” buyruğunun neden yerine getirilmediğini sorar. Mimar Hristodulos, büyük bir depremde caminin kubbesinin yıkılmasından endişe ettiği için Ayasofya’nınkinden daha küçük yapmak zorunda kaldığını ve bu yüzden sütunları kestiğini ifade eder.

Fatih bu ifadeyi tutarlı bulmaz ve Hıristiyan olduğu için yapının Ayasofya’yı geçmemesi için böyle bir işe kalkıştığını düşünerek mimarın elinin kesilmesi emrini verir. Emrin derhal yerine getirilmesiyle haksızlığa uğradığını düşünen mimar Hristodulos, çevresindekilerin de cesaretlendirmesiyle, bir çağı kapatıp yeni bir çağ açan, Ni’me’l Emir (Mutlu Komutan) Ebu’l-Feth Fatih Sultan Mehmed’i mahkemeye verip hakkını aramak için İstanbul Kadısı Hızır Bey Çelebi’ye şikayette bulunur.

(Batı’da değil kralı mahkemeye vermek aleyhinde konuşmak mümkün değilken, insanlar yargısız infazlarla giyotinlerin altında infaz edilirken; bir gayrimüslim, bir İslâm devletinde, o devletin kadısına, o devletin padişahını şikayet edebiliyordu. Dolayısıyla bazı hainlerin provoke ettiği gibi bu şehirde 1453’te zulmün değil, adalet hakim kılındı.)

KADI HIZIR BEY ÇELEBİ’NİN KARARI: KISASA KISAS...

Hızır Bey Çelebi, müşteki Hristodulos’u dinledikten sonra, dava açılması için gerekli sebeplerin oluştuğuna kanaat getirerek, Fatih Sultan Mehmed’in yargılanmasına karar verir. Adalet önünde hesap vermesi için celpnâme gönderir. Mahkeme günü gelir çatar. Fatih Sultan Mehmed, Beyazıt’taki Sarây-ı Atîk-i Âmire’den kalkıp Üsküdar’daki mahkeme binasına gelir.

Sultan Murad oğlu Ebu’l-Feth Fatih Sultan Mehmed sanık, gayrimüslim mimar Hristodulos ise müşteki olarak Kadı Hızır Bey Çelebi’nin huzuruna çıkar. Duruşma başlar; mimar Hristodulos iddialarını sıralar, Fatih Sultan Mehmed savunmasını yapar. Fakat gerçek gün gibi ortadadır; Sultan emrindeki bir insanı mahkeme etmeden, anlık öfkesine mağlup olup cezalandırmıştır. İstanbul Kadısı Hızır Bey Çelebi duruşma sonucunda kararını verir: “Kısasa kısas...” Yani Fatih Sultan Mehmed’in mimara uyguladığı cezayla, eli kesilerek cezalandırılmasına hükmeder.

Bütün dünyayı dize getiren Cihan Padişahı Fatih Sultan Mehmed, kararı sükûnet ve tevekkülle karşılayarak, “Hüküm şer’-i şerifindir” diyerek boyun büker, hükme rıza gösterir. Bu adil kararı hiç beklemeyen müşteki mimar Hristodulos sevineceği yerde, büyük bir telâşa kapılır. Kadı Hızır Bey Çelebi’ye, “Dâvâmdan vazgeçtim. İslâm adaletinin büyüklüğü karşısında küçüldüm. Böyle bir cihangirin elini kestirip kıyamete kadar lânetlenmeyi göze alamam...” diye yalvararak şikayetini geri çeker. Kadı, cezayı maddî tazminata çevirir ve mimara yüklü bir miktarda para verilmesine hükmeder. Padişah, kestirdiği elin diyetini şahsî gelirinden öder.

ŞAYET PADİŞAHTIR DEYU İLTİMAS EYLESEYDİN...

Mahkeme bitip, herkes dağıldıktan sonra Fatih Sultan Mehmed, Kadı Hızır Bey Çelebi’ye kaftanının altındaki kılıcını göstererek, “Şayet bu padişahtır deyu iltimas eyleyip, şer’-i şerife mugayir hüküm verseydin, kılıcımla başını uçururdum!..” der. Bunun üzerine Kadı Hızır Bey Çelebi de, “Siz de padişahlığınıza mağruren hükmümü tanımasaydınız, ben de şu topuzla başını ezerdim...” cevabını verir.

Evet, bu dünya durdukça adalet için örnek verilecek emsal bir sahnedir... Gelişmeler üzerine Hristodulos Müslüman olmaya karar verir. Yüce İslâm dininin yayılması için gayret eden kimseler arasına katılır. Osmanlı’nın adaleti öyle bir yayılır ki, Avrupa’da adaletsizlik ve zulüm altında inim inim inleyen gayrimüslimler Osmanlı’nın teb’ası olma şerefine kavuşabilmek için birbirleriyle yarışır.

Müslüman olan mimar Hristodulos, Atik Sinan ismini alır. (Atik, eski demektir. Atik Sinan denilmesinin sebebi ise kendisinden sonra gelmiş olan mimarların pîri Koca Sinan’dan ayırmak içindir. Sinan-ı Atik; Eski Sinan, Sinan-ı Cedid; Yeni Sinan, yani Mimar Sinan)

Bu gelişmelerle birlikte, Atik Sinan (Sinanüddin Yusuf bin Abdullah) Fatih Camii ve külliyesini 1463-1470 yılları arasında inşa eder. Fatih Sultan Mehmed, 7 tepeli şehrin en yüksek tepelerinden birine bu yapıyı inşa ettirmekle birlikte daha sonraki padişahlara örnek olacak bir geleneğin de önderliğini yapar. Tarihçilerin “feth-i mübîn” (apaçık bir fetih) diye vasıflandırdığı İstanbul’un fethinden sonra Fatih Camii ve Külliyesi, Osmanlı Türk mimarîsinin İstanbul’da ilk inşa ettiği ve geliştirdiği âbidevî eserlerin başında gelir.

ATİK SİNAN’IN YAPTIĞI FATİH CAMİİ DEPREMDE YIKILDI

Kaderin cilvesine bakın ki, Mimar Atik Sinan’ın yapımı esnasında “depremde yıkılır” gerekçesiyle sütunlarını kısalttığı için elinin kesilmesine sebep olan Fatih Camii gerçekten de 1766 yılında meydana Büyük İstanbul Depremi’nde yıkılır. Sultan Üçüncü Mustafa tarafından 1767-1771 tarihleri arasında Hassa Başmimârı Mehmed Tahir Ağa’ya yeniden inşa ettirilir.

(Atik Sinan daha sonraki yıllarda camiler, tekkeler, türbeler inşa ederek Osmanlı mimarîsine büyük katkılar sağlar. Kendi adına da 15. yüzyılda Fatih Yavuz Selim Caddesi, Atikali Mahallesi, Müstakimzade Sokak’ta bir cami yaptırır. 13 Eylül 1471 idam, intihar ve şehid muamması ile can vermesi üzerine mescidin haziresine defnedilir. Bânîsi Atik Sinan olan mâbed günümüzde Fatih Atikali Kumrulu Mescidi Camii ismiyle anılıyor. Bu isimle anılmasının sebebi ise caminin köşesindeki çeşmenin ayna taşında bir çift kabartma kumru bulunmasına dayanıyor.) Cami geçtiğimiz yıllarda büyük bir restorasyona tabi tutularak yeniden ibadete açılmış.

*

MAHKEME BİNASI “ADALETİN SEMBOLÜ” OLARAK YENİDEN İHYA EDİLMELİ

Gelelim Ebu’l-Feth Fatih Sultan Mehmed’in yargılandığı Üsküdar’daki mahkeme binasının bugünkü durumunu arz etmeye...

Avrupa Yakası’ndan vapura binip Anadolu Yakası’ndaki Üsküdar İskelesi’ne indikten sonra, âdeta açık hava müzesi görünümündeki alanda yürüyerek Mihrimah Sultan Camii, Üsküdar Meydanı, Valide-i Cedid Camii’nden sonra Hakimiyeti Milliye Caddesi’nin sağından ilerleyerek üçüncü sokaktaki Aziz Mahmud Hüdayi Mahallesi, Eski Mahkeme Sokağı’na saptığımızda bizi önce muhabbet sofralarının kurulduğu caféler karşılıyor. Sonrasında ise yitiğimizi bulmuşçasına sevineceğimiz, siyah camlı “Yedi Güzel Adam ve Öncüler Kütüphanesi”nin bitişiğindeki kırmızı rengiyle dikkat çeken tarihî bina. Eski Mahkeme Sokak’ta bulunan erken dönem Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyan, Fatih Sultan Mehmed devrinde inşa edildiği bilinmekle birlikte yapım tarihi net olarak bilinmeyen Üsküdar Mahkemesi (Fatih Mahkemesi) binası bugün Üsküdar’ın sembol yapıları arasındaki yerini koruyor.

YEDİ GÜZEL ADAM VE ÖNCÜLER KÜTÜPHANESİ

Yapı, daha önceleri farklı amaçla kullanılan ve harap bir hâldeyken, 2004 ve 2024 yıllarında Üsküdar Belediyesi tarafından kapsamlı bir restorasyondan geçirilmiş. Daha sonra ise “Yedi Güzel Adam ve Öncüler Kütüphanesi” adıyla kültür mekânı olarak kitapseverlerin hizmetine sunulmuş.

Kütüphanede, kültür, sanat ve edebiyat birikimimize önemli katkılarda bulunmuş Abdurrahman Cahit Zarifoğlu’nun tarihe not düştüğü “Yedi Güzel Adam” olarak anılan Alaeddin Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Erdem Beyazıt, Mehmet Âkif İnan, Nuri Pakdil, Sezai Karakoç, Rasim Özdenören’in eserlerinin yanında fikir dünyamızın öncülerinden olan Aliya İzzetbegoviç, Cemil Meriç, Hasan el-Benna, Mehmed Âkif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Malcolm X ve Muhammed İkbal gibi önemli şahsiyetlerin hayatları, eserleri ve görsel materyaller kitapseverlerin hizmetine sunulmuş.

4000 basılı kaynak ile hizmet veren kütüphanede, öğrencilere yönelik ücretsiz çay, kahve ve kek ikramıyla birlikte dönem dönem kültür ve sanat faaliyetleri düzenleniyor. Kütüphane, haftanın 7 günü 10.00 -19.00 saatleri arasında rezervasyon sistemi ile hizmet veriyor.

AKLI ÖLDÜRÜRSEN, AHLÂK DA ÖLÜR...

Mahkeme binası ve zindanlar olmak üzere yığma taştan inşa edilen iki bölümlü binanın meşhur salonuna iki zindan arasındaki 33 dik basamakla çıkılıyor. Demirden yapılmış tarihî kapıdan döneminin üç kadılığından biri olan (Üsküdar, Osmanlı döneminde Galata ve Eyüp dışında İstanbul’a bağlı üçüncü kadılıktı. Yani Bilâd-ı Selâse’den “Üç Belde” birisiydi) ve Fatih Sultan Mehmed’in yargılandığı meşhur mahkeme salonuna giriliyor.

Fakat mermer sütunlar arasından baktığımızda meşhur yargılamaya dair hiçbir hâtırat, obje göze çarpmıyor. Oysa bu simge yapı ve alana, davanın kahramanlarından Fatih Sultan Mehmed’in, İstanbul Kadısı Hızır Bey Çelebi ve eli kesilen Rum mimar Hristodulos’un balmumu heykeli bir mizansenle yerleştirilebilir. Bu görsel ve işitsel mizansenle hem bu şehrin bânisi Fatih Sultan Mehmed’in adalete olan saygısı, hem Kadı Hızır Bey Çelebi’nin adalete bağlılığı, hem de adalet karşısında herkesin eşit olduğunu simgeleyen mimar Hristodulos’un yani Atik Sinan’ın dünya tarihine ders olarak düştükleri bu hadise burayı ziyaret edenlerin zihnine kazınabilir.

Ve dahi bu sembol binanın kubbesine Cihan Hükümdarı Fatih Sultan Mehmed’in, “Aklı öldürürsen, ahlâk da ölür; akıl ve ahlâk öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür; adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür” evrensel ifadesi altın harflerle yazılabilir.

Kamu yararına teklif var, ısrar da...