Rusların Yılan Adasındaki Müslüman Esir Kampları
1. Dünya Savaşı sırasında Azerbaycan'da ”Yılan Adası ” da denilen Nargin Adasında 10 binden fazla Müslüman Osmanlı askerini açlık ve sefalet içerisinde ölüme terk etmişler.
1. Dünya Savaşı esnasında, adada tutulan esirlerin bulunduğu şartlardan dolayı, Azerbaycanlı Türkler tarafından yılanlarıyla ünlü olduğu için ” Yılan Adası ” da denilen Nargin Adası, Hazar Denizi’nde, Bakü’ye deniz yoluyla 45 dakikalık mesafede bulunan 3,5 kilometre kare büyüklüğe sahip olan bir adadır. Ruslar, Sarıkamış harekâtından sonra bu adayı savaş esirlerinin tutulduğu bir kamp haline getirmişlerdi. Türk-Müslüman ahali, Rusya vatandaşları olmalarına rağmen Osmanlı Devleti’nin bu savaşta mağlup olmasını istemiyorlardı. Netice itibarı ile Rusya’nın Türk ve Müslüman Osmanlı Devleti ile savaşması, Rusya’da milli ve dini çatışmaları daha da derinleştirmişti.
İşte bu ortamda Çarlık yönetimi, kötü durumdaki Türk esirlerin halkın üzerinde bırakacağı tesiri de göz önünde tutarak, esir kamplarını özellikle halkın dikkatlerinden uzak, herhangi bir irtibat riski olmayan yerlerde kurmayı planlamıştı. Daha önceleri ağır suçluların tutulduğu bir hapishane olarak kullanılan Bakü’de bulunan Nargin Adası esirlerin barınması için tercih edilmişti. Nargin adası, esirlerin yerel halktan uzak tutulması açısından da Çar hükümeti tarafından yapılmış önemli olarak gördüğü bir tercih idi. Tiflis civarında esirler için 500 çadır kurulmuştur. Esirler arasında siviller, ihtiyarlar ve çocuklar da vardı.
Bölgenin ikliminin Türkiye iklimine yakın olması sebebiyle, buradaki kampın özellikle Türk esirleri için uygun bir kamp olması düşünülmüştü. Bu meyanda, her biri iki katlı olmak üzere 40 tahta baraka inşa edilen Nargin Kampı’nda, her koğuşta 125 esir yerleştirmek suretiyle toplam 10.000 esir iskân edilmesi tasarlanmıştı. Kampın barakaları tahtadan yapılmış olup döşemesizdi. Duvarlar ise her türlü dış tesire açık, örtüsüz ve kireçsizdi. Bu sebeple şiddetli rüzgâr bu barakaları kısa sürede örselemişti. Pencerelerde kırılan camların yerine kâğıt parçaları ve paçavralar sokuşturulmuştu. İklim şartlarına uygun çatılar yapılmadığı için yağmur suları ve aşırı miktarda kum açık yerlerden içeri girerek koğuşların her tarafına nüfuz ediyordu.
Geceleri petrol lambaları ile aydınlatılan kampın müstakil bir yemekhanesi ve çamaşırhanesi yoktu. Bu sebeple esir subaylar yemeklerini yattıkları yerde pişirmek ve yemek zorunda kalıyorlardı. Bundan dolayı kamp her türlü haşerat ve farelerin istilasına uğramıştı. Bu durumlarda periyodik olarak yapılması gereken dezenfeksiyon işlemi yapılmadığından kamp sıhhi şartlardan son derece uzaktı. Doktor Aleksantrov bu durumu “Pek kuvvetsiz ve ölüme yakın olan esirlerin üzerinde milyarlarca sinek vardı” şeklinde ifade etmektedir.[1-2]
Ölenlerin sayısı günbegün arttığı için onlara ayrı ayrı mezar kazımak imkânsız hale gelmişti. Buna göre de ölenler toplu şekilde kazılmış hendeğe doldurulurdu. Bazen hendeğin derinliği yetersiz olduğu için cesetlerin üzeri açık kalıyordu. Bu da bölge halkının tepkisine neden oluyordu.
Nargin’de bulunan Türk esirlerinin durumu çok kötü ve adadaki şartlar çok olumsuzdu. Ruslar yalnızca askeri esirleri değil, savaşın yayıldığı bütün Anadolu topraklarından topladığı iki-on beş yaş arası çocuklardan seksen-doksan yaşlarına varan yaşlı kişilere kadar binlerce Türk sivil esiri de burada tutuyordu.[3] Özellikle 1916 yılında Kafkas cephesinden gelen Türk esirlerin durumu Azerbaycan Türkleri arasında büyük bir infial uyandırmıştı. Azerbaycan Türk gazeteleri Bakü’ye getirilen Türk esirlerinin sayısı ve durumları hakkında bilgi verirken Anadolu’dan gelen yardım çağrılarını da yayımlayarak, halkı bu konuda destek olmaya çağırıyorlardı.
Neriman Nerimanov, Hümmet gazetesinde;
Her türlü açlık, sefalet ve hastalığın yaşandığı bu adada, yaşı 80’i geçmiş ya da 2 yaşından 15 yaşına kadar çocuklar nasıl mahkûmluk hayatı yaşayabilirlerdi?” demektedir. Neriman Nerimanov makalelerinde değişik zamanlarda şunları yazmıştır: “Keşke bu cezireye gitmez olaydım. Keşke bir deri bir kemik bedenleri, fersiz gözleri, ah u zar eden bu insanları görmez olaydım. Keşke, “Efendim, su!”, “Efendim, yemek!”, “Efendim, giyecek!” sözlerini işitmez olaydım. Keşke, çıplak, dudakları soğuktan titreyen, yüzleri morarmış anasız babasız çocuklarla konuşmamış olaydım. Keşke hastanede, başları kerpiç üstünde can veren yiğitlere rast gelmemiş olaydım. 1200 insan evladı şu anda ölüm nöbetinde bekliyor. 6000’i de bu nöbete hazırlanıyor. Tifo mu, veba mı ya da bulaşıcı olmayan başka bir hastalık mı bunları adaya kurban edecek olan acaba? Yok, yok! Açlık! Susuzluk ve soğuk! Asıl felaketi getirecek olan... Müslümanlar! Size bakan, sizi düşünmeye çağıran bu gözlerde, bu sözleri okuyabiliyor musunuz? Okursanız yüreğiniz daralır, gözleriniz gayriihtiyarî yaşla dolar. Ben ağladım. Ben, hastalık ve marazlar içerisinde kıvranan, duçar oldukları türlü türlü hastalıkların pençesinde inleyen insanların ah u zarlarını işitip, birçoğunun hayattaki son anlarına şahit olunca dayanamayıp gayriihtiyarî ağladım. Ağlamamak mümkün mü? Zamanında ana-babasının göz nuru ve sonra çocukların nezdinde bir saygı abidesi ve daha sonra da vatan kahramanı olan bir insan, şimdi iskeletler meskeni olan susuz bir cezirede can verirken, susuzluktan kuruyup yarılmış dilini çıkarıp diyor ki: “Efendim su, efendim yemek, efendim giyecek.” [4]
Esirler en çok da bir içim suya muhtaçtılar. Öyle zamanlar oluyordu ki, esirlere altı gün hiç su verilmiyordu. Şehirden kayık ve gemilerle gönderilen suyu ise öncelikle esir kampından sorumlu Ruslar kendileri kullanıyorlar; su ancak onlardan arta kalırsa esirlere dağıtılıyordu. Yiyecek durumu da tam bir facia manzarası sergiliyordu. Günde, yalnızca, içerisinde yağ ve et olmayan, kaynar sudan ibaret çorba ve 100 gram kara ekmek veriliyordu. Çok geçmeden ekmek istihkakı da yarı yarıya azaltılacaktır.[5]
İlk tepki ve girişimler Anadolu’da işgal edilen yerlerde tutsak edilen, ancak asker olmayan Türk esirleri ile ilgiliydi. Çünkü savaşla ilgisi olmayan kendi kan ve dinlerinden olan bu insanların esir muamelesi görmesini büyük bir haksızlık olarak görmekteydiler. İşgal edilen bölgelerdeki Türklere yardım için gönderilen Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi temsilcileri, bir taraftan bu haksız uygulamayı engellemek için gerekli girişimlerde bulunurlarken, diğer taraftan bu konuyu Azerbaycan kamuoyunun gündemine taşıyorlardı. Azerbaycan Türk halkı Nargin’ deki esirlerin durumuyla yakından ilgileniyor, gerek kurulan yardım cemiyetleri vasıtasıyla gerekse de ferdi olarak ellerinden geldiğince maddi ve manevi yardımlarda bulunmaya çalışıyorlardı.
Özellikle Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi ve onun tarafından oluşturulan Muhtaçlara Kömek Cemiyeti bu hususta çok büyük çabalar göstermişlerdir. Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi, Ruslar tarafından Anadolu’da işgal edilen bölgelerdeki aç, sefil ve korunmaya muhtaç Müslümanlar için büyük bir yardım faaliyetine başlarken, Ruslara esir düşen ve bir kısmı Azerbaycan’a sevk elden Türk savaş esirlerinin durumuna da seyirci kalmadı. Cemiyet-i Hayriye ilk iş olarak, esirlerle daha yakından ilgilenebilmek ve daha serbest bir şekilde yardımların ulaşmasını sağlamak amacıyla, Bakü’deki Türk esirlerinin resmi himayeciliğini üzerine almak istemiştir.
Hükümet nezdinde yapılan girişimler sonucunda resmi olarak izin alınmış ve böylece Cemiyet, esirlerin bulundukları yerlere rahatlıkla girip çıkma ve kontrol edebilme hakkına sahip olmuştur. Cemiyet, ilk olarak Nargin Adası’nda giyecek ve yiyecek sıkıntısı çeken Türk esirlerin yararına olmak üzere halktan yardım toplamaya başladı. Bu amaçla çeşitli çaylar, toplantılar tertip edildi, tiyatro günleri düzenlendi. Ayrıca Cemiyet, esirlerin resmi korumacılığını üzerine aldığından, haftada bir gün (Pazar günleri) Nargin’ deki Türk esirlerinin Bakü’ye çıkarılarak gezdirilebilmesi için de izin alabilmişti. Böylece Türk esirlerin haftada bir gün de olsa o çok kötü şartlardan kurtulup rahat etmeleri, dinlenmeleri sağlanıyordu.
Bu tarihlerde Bakü’de bulunan Fahrettin Erdoğan hatıralarında şunları aktarmaktadır:
“... Erzurum’un düşmesinden sonra Rus cephesi Erzincan’a kadar ilerlemiş, burada esir edilen subay ve erleri Sibirya’ya değil, Bakü’nün karşısında Hazar Denizi’nin ortasındaki Nargin adasında esirler kampında topluyorlardı. Her Pazar bu kampta bulunan esir subaylar muhafızlarla şehri ziyarete geliyorlardı. Biz de onları görmek için iskeleye gittik. Halk yığılmış, otomobiller sıralanmış, içinde genç kızlar yolcuların gelmesini bekliyorlardı. Bu otomobildekilerin kimler olduğunu sordum. Bakü milyonerlerinin kızları olduklarını öğrendim. Taksiden çıkan kızlar birer ikişer mevcuduna göre subayları kollarından tutup taksilere oturttular. Şehrin her tarafını gezdirdikleri gibi subayların ve kamptaki arkadaşlarının ihtiyaçlarını mağazalardan alıyorlar ve paraları Cemiyet-i Hayriye tarafından ödeniyordu. Bunları evlerine götürerek öğle yemeklerini aileleri arasında yedirttikten sonra tekrar taksilerle aldıkları kıyıya getirip teslim ediyorlardı...”
Cemiyet-i Hayriye’nin Türk esirleri için yapmış olduğu hizmetlerden biri de, Rusya’ya nakledilirken çok kötü şartlardan dolayı vagonlarda veya getirildikleri yerlerde ölen esirlerin İslami usullerle defnedilmesi, yaralı ve hasta olanların ise bakımlarının yapılmasının [6]
sağlanması idi. Azerbaycan Türk halkı Nargin Adası'ndaki Türk esirlerinin durumuyla oldukça ilgili bulunuyordu. Hatta yardım heyetlerinin ve cemiyetlerin dışında şahsî olarak da idarî makamlara başvurarak, Türk esirlerine yardım etmek amacıyla girişimde bulunanlar vardı.
Azerbaycan Türkleri, Nargin’ deki Türk esirlerin durumlarını iyileştirmek, ihtiyaçlarını karşılama gibi faaliyetlerin dışında, onların adadan kaçmalarına yardımcı olmak ve Türkiye’ye ulaşmalarını sağlamak içinde gizli çalışmalar yürütmüşlerdir. Bu konuyla ilgili olarak birçok bilgi mevcuttur. Örneğin; Bakü’deki Türk esirlerinin resmi korumacılığını üzerine alan Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi, yukarıda da belirtildiği üzere esirlerin belirli günlerde Bakü’ye çıkarılmaları için de gerekli olan izni alabilmişti. İşte bu izin çerçevesinde 1915 yılı Temmuz ve Ağustos aylarında “Türk Bayramı Günü” 8 kadar Türk esir subay şehre bırakılmış ve bir daha geri dönmemişlerdir.
Bu esirlere Cemiyet üyeleri tarafından yardım edilerek, İran’a kaçmaları sağlanmıştır ki; bu olaydan sonra Cemiyet-i Hayriye temsilcilerinin adaya gidip gelmesi kısıtlanmıştı. Yine aynı dönemlerde Nargin Adası’ndan Türk esirlerinin kaçırılması amacıyla birçok girişimler olmuştur. Kafkasyalı Türk gençleri tarafından kurulan “Kafkasya Müslüman Talebeleri Komitesi” bizzat Türk esirlerin kaçırılması faaliyetlerine iştirak etmiştir. Birçok esir kaçırma olayında, Cemiyet-i Hayriye ile birlikte çalışmıştı. Azerbaycanlı Türk hanımlardan bazıları da, özellikle adadan kaçırılan Türk esirlerinin çeşitli ihtiyaçlarının karşılanması konusunda büyük hizmetler görmüşlerdir.
Nargin’ den kaçırılan Türk esirler, genellikle Bakü’den İran’a geçiriliyor, Tebriz yolu ile Anadolu’ya gönderiliyorlardı. Bunun için şehirli, köylü her Azerbaycan Türk’ü üzerine düşen hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyorlardı. Mesela kaçırılarak Karabağ’a getirilen Türk esirlere, burada en güzel ve güçlü atlar hediye edilmiş, böylece daha rahat kaçmaları sağlanmıştır. Azerbaycan sınırları içerisinde yapılan bu yardımlar dışında Rusya’nın, Türklerin yaşadığı diğer bölgelerinde bulunan esir kamplarından da Türk esirleri kaçırma olayları olmuştur.
Azerbaycan Türklerince yapılan bu yardım faaliyetleri gerekse adadan Türk esirlerinin kaçırılma olayları, Rus makamları rahatsız etmiştir. Cemiyetlerin çalışmaları kısıtlanırken, zaten mahkeme kararıyla adaya girip çıkabilen ve şahsi olarak yardım faaliyetlerinde bulunan kişiler de engellenmiş, hatta bunlardan bazıları Ruslar tarafından öldürülmüştür.
1917 yılına gelindiğinde, Şubat İhtilali’ni müteakip Türk esirlerin durumunda pek bir değişiklik olmamakla beraber, özellikle Sibirya’nın iç taraflarında yerli Müslüman Türk cemaatlerinin esirlere yardım imkânları artmış ve kamplardan ayrılmaları gittikçe kolaylaşmıştır. Diğer yandan Rusya’da başlayan karışıklıklar ve devlet düzeninin sarsılmasıyla, esir kampları büsbütün bakımsız kalmıştı. Artık Rus askeri mekanizması bozulmuş ve esir kamplarına zaten muntazam olmayan yiyecek ve giyecek gönderme işi neredeyse tamamen dururken, ihtilalle oluşan yeni idarelerin esirlere karşı olan muameleleri de her bölgede farklılık göstermiştir.
Azerbaycan Türklerinin esir Türk kardeşlerine yardımları 1918’de Azerbaycan’ın istiklalini kazanmasından sonra da devam etmiştir. Azerbaycan halkının özellikle Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi’nin o ana kadar sürdürdüğü esirlere yardım faaliyetlerini Azerbaycan Hükümeti üzerine almış; bu işlerle ilgili olarak “Umur’u Hayriye Nezareti” görevlendirilmiştir. Bununla birlikte Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi, Rusya’nın çeşitli yerlerindeki esir kamplarından Bakü’ye gelen Türk esirleriyle ilgilenmeye devam etmişti. Onları Bakü’de İsmailiye binasında misafir etmiş; ihtiyaçlarını karşılamış; Türkiye’ye gidebilmeleri için gerekli olan girişimlerde bulunmuş ve yol harçlıklarını dahi karşılamıştır.
Azerbaycan’da da ihtilalin hemen ardından, daha evvel faaliyette bulunmuş ve ihtilâl ertesinde tekrar meydana çıkmış eski ve yeni baz ı partiler faaliyete geçmiş, Bakü’de yeni bir idari yapı oluşmuştu. Bu parti ve kuruluşlar döneminde de Azerbaycan’da özellikle Nargin Adası’nda bulunan esirlerin durumunun ve bunların yaşam şartlarının düzeltilmesi amacıyla çeşitli girişimlerde bulunulmuştur. Çünkü artık adadaki esirlerin durumu gerçekten çok kötü bir hal almış, Cemiyet-i Hayriye’nin yardım faaliyetleri, özellikle adadan Türk esirlerinin kaçırılması olayından sonra daha da kısıtlanmış, ihtilalle birlikte oluşan karışık durum sonucu adadaki esirler iyice bakımsız kalmışlardı.
Bu durum üzerine, ihtilalle birlikte Bakü’de oluşturulan “ Amele ve Saldat Vekilleri Şûrası Hususi Komitesi ” Nargin’ deki durumu incelemek üzere bir heyeti adaya göndermiştir. Bu heyetin incelemeleri sonunda, adada esirlerden günde 30 kişinin öldüğü, adada 1300 hasta ve yaralı bulunduğunu, fakat Nargin’ deki derme çatma barakadan oluşan hastanenin 400 kişilik olmasından dolayı hastaların çoğunun barakalarda yatmak zorunda kaldıklarını, yiyecek ve içeceklerinin bulunmadığı bildirilmişti. Azerbaycan’daki Türk esirlerin durumu Türk Ordusu’nun Bakü’ye gelmesinden sonra daha da düzelmiş ve Azerbaycan Türklerinin yardımları 1918 yılında Azerbaycan’ın istiklâlini kazanmasından sonra da devam etmiştir. 1920-1924 yılları arasında Azerbaycan’ın bağımsızlığı için mücadele etmiş aydınların, Azerbaycan’da kalmış ve Bolşevikler tarafından tutuklanmış Türk subaylarının hapsedildiği ve öldürüldüğü bir yer olmuştur.
1915 yılının 2 Ocak günü, Sarıkamış’ta esir düşüp Sibirya’da esaretten firar ederek Çin, Japonya, Pasifik, Amerika ve Atlantik yoluyla Avrupa’ya ve oradan Türkiye’ye dönen 9. Kolordu Kumandanı İhsan Paşa bir eserinde şöyle demektedir:
“...Cehennem ateşi içinde ve şarapneller altında her saniye ölümle burun buruna gelmek ne beni, ne askerlerimi yıldırmamıştı. Ne var ki, tutsaklık hatır ve hayalimden bile geçmemişti. Böyle bir bela yıldırımına çarpılmak beynimi, kişiliğimi ve varlığımı paramparça etmişti; tutsaklık ölümden çok beterdi.”[7-8]
Özkan karaca
--------------------------------------
[1] Cemil Kutlu, 1. Dünya Savaşı’nda Rusya’daki Türk Savaş Esirleri ve Bunların Yurda Döndürülmeleri Faaliyeti, Atatürk Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Müdürlüğü, Erzurum, 1997
[2]Akif Aşırlı ve Bingür Sönmez, Sarıkamış-Kafkas Cephesi Esirlerinin Dramı, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul, 2013, s. 21.
[3] Açık Söz, Aralık 1917, No: 623.
[4] Nermin Nerimanov, Hümmet gazetesi, Bakü, 11 Aralık 1917, no: 23
[5]Akif Aşırlı ve Bingür Sönmez, Sarıkamış-Kafkas Cephesi Esirlerinin Dramı, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul, 2013, s. 311.
[6]Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi, 1905 yılında Bakü’de Azerbaycan Türkleri tarafından kurulmuştur. Ancak Cemiyet asıl faaliyetini Birinci dünya savaşı yıllarında göstermiştir Bkz: Hayat, Kasım 1905; Betül Aslan, I. Dünya Savaşı Esnasında “Azerbaycan Türklerinin Anadolu Türklerine Kardaş Kömeği (yardımı)” ve Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi, Ankara, 2000
[7] Akif Aşırlı ve Bingür Sönmez, Sarıkamış-Kafkas Cephesi Esirlerinin Dramı, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul, 2013, s. 103-107. 9 Necdet Öklem, İhsan Paşanın Anıları, 2. Bölüm. 1. Cihan Savaşı ve Sarıkamış- Sibirya’da Esaretten Kaçış, Bilgehan Basımevi, İzmir, 1985. s.54
[8] Necdet Öklem, İhsan Paşanın Anıları, 2. Bölüm. 1. Cihan Savaşı ve Sarıkamış- Sibirya’da Esaretten Kaçış, Bilgehan Basımevi, İzmir, 1985. s.54
İmsak | 06:37 | ||
Güneş | 08:08 | ||
Öğle | 13:01 | ||
İkindi | 15:22 | ||
Akşam | 17:43 | ||
Yatsı | 19:09 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 13 | 35 |
2. Fenerbahçe | 13 | 32 |
3. Samsunspor | 14 | 29 |
4. Göztepe | 14 | 24 |
5. Eyüpspor | 14 | 23 |
6. Beşiktaş | 13 | 22 |
7. Başakşehir | 13 | 19 |
8. Konyaspor | 15 | 19 |
9. Rizespor | 13 | 19 |
10. Sivasspor | 14 | 18 |
11. Antalyaspor | 14 | 18 |
12. Trabzonspor | 14 | 16 |
13. Kasımpasa | 14 | 16 |
14. Gaziantep FK | 13 | 15 |
15. Alanyaspor | 13 | 14 |
16. Kayserispor | 13 | 12 |
17. Bodrumspor | 14 | 11 |
18. Hatayspor | 13 | 8 |
19. A.Demirspor | 14 | 2 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Kocaelispor | 15 | 32 |
2. Bandırmaspor | 14 | 28 |
3. Erzurumspor | 15 | 28 |
4. Karagümrük | 14 | 27 |
5. Ahlatçı Çorum FK | 15 | 23 |
6. Igdir FK | 14 | 22 |
7. Keçiörengücü | 14 | 21 |
8. Boluspor | 14 | 21 |
9. İstanbulspor | 14 | 20 |
10. Ankaragücü | 14 | 20 |
11. Ümraniye | 14 | 19 |
12. Gençlerbirliği | 14 | 19 |
13. Pendikspor | 14 | 19 |
14. Esenler Erokspor | 14 | 18 |
15. Şanlıurfaspor | 14 | 18 |
16. Amed Sportif | 14 | 18 |
17. Sakaryaspor | 14 | 17 |
18. Manisa FK | 15 | 17 |
19. Adanaspor | 15 | 8 |
20. Yeni Malatyaspor | 15 | -3 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Liverpool | 14 | 35 |
2. Chelsea | 14 | 28 |
3. Arsenal | 14 | 28 |
4. M.City | 14 | 26 |
5. Brighton | 14 | 23 |
6. Fulham | 14 | 22 |
7. Nottingham Forest | 14 | 22 |
8. Aston Villa | 14 | 22 |
9. Bournemouth | 14 | 21 |
10. Tottenham | 14 | 20 |
11. Brentford | 14 | 20 |
12. Newcastle | 14 | 20 |
13. M. United | 14 | 19 |
14. West Ham United | 14 | 15 |
15. Everton | 14 | 14 |
16. Leicester City | 14 | 13 |
17. Crystal Palace | 14 | 12 |
18. Ipswich Town | 14 | 9 |
19. Wolves | 14 | 9 |
20. Southampton | 14 | 5 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Barcelona | 16 | 37 |
2. Real Madrid | 15 | 33 |
3. Atletico Madrid | 15 | 32 |
4. Athletic Bilbao | 16 | 29 |
5. Villarreal | 14 | 26 |
6. Mallorca | 17 | 24 |
7. Osasuna | 15 | 23 |
8. Girona | 15 | 22 |
9. Real Sociedad | 15 | 21 |
10. Celta Vigo | 16 | 21 |
11. Real Betis | 15 | 20 |
12. Sevilla | 15 | 19 |
13. Rayo Vallecano | 14 | 16 |
14. Las Palmas | 16 | 16 |
15. Leganes | 15 | 15 |
16. Deportivo Alaves | 15 | 14 |
17. Getafe | 15 | 13 |
18. Espanyol | 14 | 13 |
19. Valencia | 13 | 10 |
20. Real Valladolid | 16 | 10 |