Dünyada ve âhirette Allah için olan İslam kardeşliğinin gereği, sıkıntılarını kendi sıkıntımız saymak, hakta ve hayırda yardımlaşarak dayanışmaktır.

1. İslâm’ın kardeş dediğini kardeş bilmek

2. İslâm’ın kardeşliğe verdiği değere değer vermek

3. İslâm kardeşliğini bozan şeylerden son derece sakınmak

4. İslâm kardeşliğini devam ettiren sebeplere ve vesilelere tutunmak

Dünyada ve âhirette en çok muhtaç olduğumuz şey, Allah için olan İslam kardeşliğidir. Kardeşliğin gereği; kardeşlerimizi kendimize tercih etmek, kardeşlerimizin sıkıntılarını kendi sıkıntımız saymak, hakta ve hayırda yardımlaşmak, birlik olmak, dayanışmaktır.

1. İslâm’ın kardeş dediğini kardeş bilmek.

a) Allah Teâlâ’nın, müminleri kardeş ilan etmiş olduğunu bilmek.

“Müminler ancak kardeştirler.”

(Hucurât sûresi, 49/10)

Müminler, bizim din kardeşlerimizdir ki bu hükmü Allah koymuştur. Kardeşlik yapmayı Allah Teâlâ emretmiştir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona hiyânet etmez, yalan söylemez ve yardımı terketmez. Her müslümanın, diğer müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır. (Kalbini göstererek) Takvâ buradadır. Bir kimseye şer olarak müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi yeter.”

(Tirmizî, Birr, 18.)

Hz. Peygamber (s.a.s.) Vedâ haccı esnasında, Kurban Bayramı günü, Mina’da bütün hacılara îrâd ettiği hutbesinin bir bölümünde şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz ki, sizin kanlarınız, mallarınız, ırz ve namusunuz, şeref ve haysiyetiniz, şu gününüzün, şu beldenizin ve şu ayınızın haram olduğu gibi, birbirinize haram kılınmıştır. Rabbinize kavuşacaksınız ve O size amellerinizi soracak. Sakın benden sonra birbirinizin boynunu vurarak kâfirlere dönmeyiniz.”

(Buhârî, Hac, 132; Müslim, Kasâme, 29.)

Kardeşlere karşı kardeşlik hukuku geçerlidir. Bu hukuku Allah koymuştur.

Hiçbir haklılık, kardeşlik hukukunu bozmaya yetmez.

Kardeşliği bozmak ancak şeytanı razı eder, Allah’ı kızdırır, şeytan ve adamlarının işine yarar.

b) Mümini, fâsık da olsa kâmil de olsa yine mümin bilmek.

Mümin, Allah Teâlâ’ya, Hz. Muhammed’e ve Hz. Muhammed’in getirdiğini kalbiyle tasdik edip diliyle de ikrar edene denir.

Eğer sadece tasdik edip ikrar ediyor da tatbik etmiyorsa itaatten çıkan mümin manasına mümin-i fâsık denir.

Eğer kalbiyle tasdik, diliyle ikrar ediyor ve bedenen de tatbik ediyorsa işte bu kimseye mümin-i kâmil denir.

Mümin-i fâsık da mümin-i kâmil de mümin olduklarından dolayı bizim kardeşimizdir; kanı, malı, ırz ve namusu, şeref ve haysiyetine dokunulamaz.

2. İslâm’ın kardeşliğe verdiği değere değer vermek

a) Müslüman kardeşi sevmenin, imanın tadını almanın sebebi olması

Müslümanları birbirine kenetleyen manevî bağın temeli imandır. İmanın tadını almanın şartlarından birisi de birbirlerini Allah için sevmeleridir.

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Üç özellik vardır ki, bunlar kimde bulunursa o kimse, imanın tadını tadar: Allah’ı ve Rasûlünü (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek, sevdiği kimseyi Allah için sevmek, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi kerih görmek”

(Buhârî, Îmân, 9, 14, İkrâh, 1, Edeb, 42; Müslim, Îmân, 67; Tirmizî, Îmân, 10.)

b) Müslüman kardeşin Allah için olan dostluğunun kıyâmet gününde fayda vermesi

Sırf Allah için olan dünyadaki İslâm kardeşliği kıyâmet günü mümine fayda verecektir.

Bu durumu şu âyet-i kerîme ortaya koymaktadır:

“Muttakiler dışında dünyadaki bütün dostlar, o gün birbirine düşmandır.”

(Zuhruf sûresi, 43/67)

“Dost edinin, onlar sizin için dünya ve âhiret sermayesidir.”

Hz. Ali (r.a.)

“Ömrüm boyunca oruç tutsam, hiç uyumadan geceyi ibâdetle geçirsem, malımı parça parça Allah yolunda infak etsem ve bu hal üzere ölsem, fakat gönlümde Allah’a itaat edenlere karşı bir sevgi, isyan eden (kâfir)lere karşı da bir nefret duygusu olmasa, bütün bu yaptıklarımdan bir fayda göremem.”

Abdullah b. Ömer (r. anhümâ)

c) İmanın kemale ermesinin, kardeşin kardeşi sevmesiyle olması

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Sizden biriniz kendisi için sevdiği şeyi kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olmaz.”

(Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71-72; Tirmizî, Kıyâmet, 59; Nesâî, Îmân, 19, 33.)

Bu hadîs-i şerîf, bize huzurlu ve birbirini seven bir toplum oluşturmanın temel şartının, kendisi için sevdiği ve istediği bir şeyi mümin kardeşleri için de sevmesi ve istemesi olduğunu ortaya koymaktadır.

Mü’minleri sevmek iddiadır, ispat ister. Mü’minleri sevmenin ispatı, fedakârlık etmektir.

d) Cennete doğrudan girmenin şartlarından birinin, birbirimizi sevmek ve merhamet olması

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.”

(Müslim, Îmân, 93; Ebû Dâvûd, Edeb, 131; Tirmizî, İsti‘zân, 1; İbn Mâce, Mukaddime, 6, Edeb, 11.)

Birbirlerini sevenler, birbirlerine daima selam vererek selamet dilerler, varlıklarını birbirlerine feda ederler, birlik içinde güçlü olurlar ve tüm bunlar Allah’ın onları sevmelerine sebep olur.

İyâz b. Himâr (r.a.), Rasûlullah (s.a.s.)’ı şöyle buyururken dinledim, dedi:

“Cennetlikler üç gruptur. Bunlar: Âdil ve başarılı devlet başkanı, yakınlarına ve müslümanlara karşı merhametli ve yufka yürekli olan kişi, ailesi kalabalık olduğu halde haram kazançtan sakınıp kimseden bir şey istemeyen adamdır.”

(Müslim, Cennet, 63.)

Mü’minler birbirlerine merhamet edince Allah da onlara merhamet eder. Allah’ın merhamet etmesi, merhamet ettiği mü'mini daimi rahmet yeri olan cennete koymasıdır.