Allah'ın Vaadi

Allah’ın vadi muhakkak tahakkuk edecektir

EĞİTİM 30.08.2020, 20:20 30.08.2020, 20:29 Ramazan Peri
Allah'ın Vaadi

Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem ve ashabı Mekke'de yaklaşık on sene korku hâlinde ve gizlice insanları tek olan Allah'a ibadet etmeye çağırdılar. Bu sırada kendilerine henüz savaş izni verilmemişti. Sonra Medine'ye hicret ettiler. Allah Teâlâ burada onlara savaşa izin verdi. Fakat yine de rahat değillerdi. Korku içinde bulunuyorlardı. Çünkü bütün müşrik kabileler düşmanlık oklarını onlara çevirmiş durumdaydılar. Akşamları silahlı olarak yatıyor, sabahları silahlı olarak kalkıyorlardı. Bir müddet böyle devam etti. Bu tedirgin ortam sürüp giderken ashâb-ı kiramdan birisi gelerek:

         - Ey Allah'ın Resûlü, biz sürekli böyle korku içinde mi yaşayacağız?  Emniyette olacağımız ve silahları bırakacağımız günler gelmeyecek mi? diyerek müslümanların içinde bulunduğu psikolojik duruma tercüman oldu.  Sahâbîsinin hâlet-i rûhiyesini kalbinin derinliklerinde hisseden ve hayâtını adadığı Allâh'ın mükemel dini İslâm'ın muzaffer olacağına İlâhî bir teyidle inanan Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, muzdarip gönüllere ümid bahşedici bir üslûbla:

         - Bu durum fazla devam etmeyecek. Yakında öyle bir zaman gelecek ki sizden biri, yanında herhangi bir silâh taşımadan kalabalık bir topluluğun yanına varıp emniyet içerisinde oturabilecek. buyurdu. Bunun üzerine şu âyet-i kerime nâzil oldu.

         Allah, içinizden iman edip de sâlih ameller işleyenlere yemin ile va'detti ki kendilerinden önce gelenleri nasıl (kâfirlerin) yerine getirip (hâkim kıldı) ise onları da yeryüzünde muhakkak (müşriklerin) yerine geçir(ip hükümran ed)ecek, onlar için beğendiği dini (İslâm'ı) her hâl u kârda pâydâr kılacak, onların korkuların(ı üzerlerinden kaldırdık)tan sonra (hallerini) kat'î bir emniyete çevirecektir. (Tâ ki) onlar (bu emniyet içinde) bana ibâdet etsinler, bana hiçbir şeyi ortak tutmasınlar. Kim bundan sonra nankörlük ederse artık onlar fâsıkların tâ kendileridir. (en-Nûr 24/55)

         Milletlerin tarihî seyir içerisinde gâlip ve mağlup olduğu dönemler var olagelmiştir. Bu birbirine zıt durumlar, o toplumu oluşturan fertlerin umûmî manada kalbî ve ahlâkî durumlarının birer tezâhür olmuştur. Allâh'a iman ve teslimiyetin yaygınlaşıp yükseldiği, sâlih amellerin bütün fertler tarafından birbirleri ile yarışırcasına işlendiği ve ahlâki olgunluğun her tarafta revaç bulduğu zamanlarda gâlibiyetin emniyet ve huzur rüzgarları eser. Bunun aksine kalblerin dünyevî ihtirasların girdabına kapılarak çürümeye başladığı, toplumun fertleri maddi çıkarları peşinde koştuğu, bunun tabii bir neticesi olarak manevi değerlerin yok olmaya yüz tutup toplumsal yönelişlerin bütünüyle maddeye râm olduğu ve hak ve adâlet duygusunun rafa kaldırıldığı tâlihsiz devrelerde ise mağlûbiyetin inilti ve feryatları ortalığı korku ve güvensizliğe mahkum eder.

         Cenab-ı Hakk yukarıda mealini verdiğimiz ayet-i kerimede mağlubiyet, korku ve güvensizlik içerisinde bulunan bir toplumun gâlip, güvenli ve hâkim duruma ulaşabilmesi için şu iki önemli hususu gerçekleştirmesini istemektedir.

         Bunların birincisi Allâh'a dosdoğru ve tam bir îmân ve teslimiyettir. Böyle bir îmân, insanın bütün faâliyetlerine tesir etme ve onu iyilik istikâmetinde yönlendirme fonksiyonu görür. Gerçek mânâda mü'min olan bir kimse bütün davranışlarını Allâh'ın rızâsını gözeterek yapar. Şahsî arzu ve temâyüllerden uzak durur. Allâh'a imânın en kâmil misallerini sergileyen ashâb-ı kirâmdır. Rasûlullâh Efendimiz'in yetiştirdiği bu yıldızlardan birisine âid olan bir îmân mücâdelesi şöyledir:

         Hz. Ömer, Şam Kayseriye taraflarında Rumlar üzerine bir ordu göndermişti. Ordunun içinde, ashâbdan Abdullâh bin Huzâfe de, bulunuyordu. Rumlar onu esir ettiler. Krallarına götürdüler ve Bu, Muhammed'in ashâbındandır! dediler. Kral, kendisini bir eve kapattırıp yemekten, içmekten günlerce alıkoyduktan sonra şarap ve domuz eti gönderdi. Üç gün gözetlediler. Abdullâh bin Huzâfe, ne şaraba ne de domuz etine yaklaşmadı.

         Krala, Onun boynu büküldü. Oradan çıkarmazsan muhakkak ölecek! dediler. Kral, Abdullâh'ı getirterek ona: Yemekten ve içmekten seni alıkoyan nedir? diye sordu. Abdullâh bin Huzâfe Gerçi Zarûret onlardan yemeyi ve içmeyi bana helâl kılmıştı. Fakat ben seni, kendime ve İslâmiyete güldürmek istemedim! dedi.

         Kıral Sen hıristiyanlığa dönsen de mülkümün yarısını sana versem, seni mülk ve saltanatıma ortak yapsam, kızımı da seninle evlendirsem olmaz mı? dedi.

         Abdullâh bin Huzâfe: Sen bana, Muhammed aleyhisselâm'ın dîninden göz açıp kapayıncaya kadar dönmek üzere mülkünün tamâmını  ve bütün Arapların mülklerini versen Muhammed aleyhisselâm'ın dininden aslâ dönmem. dedi.

         Kral Öyleyse seni öldürürüm. dedi. Abdullâh bin Huzâfe O da senin bileceğin bir şey! dedi.

         Abdullâh bin Huzâfe çarmıha gerildi, okçular da ona deymeyecek şekilde, korkutmak için oklar attılar. Daha sonra ona tekrar hristiyanlık teklif edildi. O mubârek sahâbî en ufak bir meyil bile göstermedi. Kral: Ya hıristiyanlığa dönersin ya da seni kaynar bakır kazanın içine atarım dedi.

         Abdullâh bin Huzâfe Yapamam deyince bakırdan bir kazan getirildi, içine zeytin yağı veya su konularak kaynatıldı. Kral müslümanlardan bir esir getirtti. Hıristiyanlığa dönmesini teklif etti. Kabul etmeyince kazanın içine atılmasını emretti. Esir müslüman kazana atıldı. Abdullâh bin Huzâfe ona bakıyordu. Etleri bir anda kemiğinden soyulup dökülüverdi!

         Kral Abdullâh'a tekrar hıristiyanlığı teklif etti. Kabul etmeyince onun da kazana atılmasını emretti. Abdullâh radıyallâhu anh kazana atılırken ağladı. Kral fikir değiştirdiğini zannederek yanına getirtti ve tekrar hıristiyanlığı teklif etti. Şiddetle reddettiğini görünce hayretle: Öyle ise niçin ağladın? diye sordu. O da:

         -Zannetme ki senin bana yapmak istediğinden korkarak ağladım! Ben ancak bunun, Allâh yolunda verebileceğim bir tek canım olduğu halde yapılacak oluşuna ağladım. Kendi kendime, 'Sen şimdi tek can taşıyorsun, şu kazana atılacak, Allâh yolunda bir anda ölüp gideceksin. Halbuki ben vücûdumdaki kıllar sayısınca canım olmasını ve her birisi için bu işkencenin Allah yolunda bana yapılmasını ne kadar arzu ederdim' dedim dedi.

         Abdullâh bin Huzâfe'nin bu sözleri kralın çok hoşuna gitti onu serbest bırakmak istedi. Başımı öp de seni serbest bırakayım dedi. Abdullâh: benimle birlikte bütün müslüman esirleri de serbest bırakır mısın? dedi. Evet bırakırım dedi. Abdullah: İşte şimdi olur dedi. Abdullah bin Huzâfe der ki: Kendi kendime 'Hem kendimi hem de müslüman esirleri bıraktırmak için Allah düşmanlarından bir düşmanın başını öpmemde ne sakınca var? Öp gitsin!' dedim.

         Abdullah ve seksen müslüman serbest bırakıldılar. Hz. Ömer'in yanına geldiklerinde durumu ona anlattılar.

         Hz. Ömer: Abdullah bin Huzâfe'nin başını öpmek her müslümana düşen bir vaziifedir! Bunu yerine getirmeye ilk önce ben başlıyorum dedi. Kalkıp ona doğru vardı ve başını öptü. Allah onlardan râzı olsun. (M. Âsım Köksal, İslam Tarihi, İstanbul 1987, IV, 114-118)

         İkinci şart ise amel-i sâlihtir. İmân, kişinin şahsî tekâmülünü sağlamanın yanında mükemmel ve sistemli  bir hayât nizâmını da hedefler. Böyle bir nizâmın içerisinde Allâh'ın buyruklarının yerine getirilmesi ve yasaklarından uzak durulması gerekir. Bunun tahakkuku için yapılacak bütün çalışmalar amel-i sâlih kabul edilir.

         Bu iki şartı yerine getiren milletler ve toplumlara va'dedilen hususlar âyet-i kerîmede birbirini tamamlayacak şekilde üç madde hâlinde şöylece sıralanmaktadır.

         1- Allâh Teâlâ onları, önceden yeryüzünde hâkim ve hükümrân olmuş milletler gibi hükümrân kılacaktır. Zulüm ve küfürle insanları idâre eden, onlara her türlü haksızlığı revâ gören kimselerin geçici mülk ve saltanatlarını bu kullarına devredecektir. Onlar da Allâh'ın yeryüzündeki halîfesi olma şuuruyla zulüm ve fitnenin önüne geçecekler, insanların Allâh'a giden yollarındaki engelleri kaldıracaklar, bunun ötesinde huzurlu ve müreffeh bir hayatın idâmesi için gerekli  medeniyet, îmâr ve inşâ faaliyetlerini gerçekleştireceklerdir. Güçlerini yıkma ve bozma için değil yapma ve ıslah için kullanacaklardır. Nitekim Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ve hulefâ-i râşidîn döneminde çok kısa sayılabilecek bir zaman diliminde hayâl edilemeyecek kadar genişlikte yerler fethedilmiş ve dünyânın o dönemdeki süper güçleri dize getirilmiştir.

         2- Bu samîmî gayretler netîcesinde Allâh Teâlâ kendi katında yegâne dîn olan ve mü'min kulları için de seçip beğendiği kâideleri ihtivâ eden İslâmı yeryüzünde temelli olarak yerleştirecektir. İslâm'ın hedeflediği hak ve adâlet nizâmı hüküm-fermâ olacak ve bunun sağladığı huzur ve sükûn bütün güzelliğiyle zuhûr edecektir.

         3- Bütün bu gelişmelerin tabiî bir sonucu olarak korkular son bulacak ve yerlerini derin bir emniyete bırakacaktır. Böyle bir huzur ortamı sağlamanın gâyesi ise insanın da yaratılış maksadı olan Allâh'a kulluğu sağlamk ve O'na hiç birşeyin ortak koşulmamasını sağlamaktır. Bu hedef unutulup fırsatlar değerlendirilmediği takdirde Allâh Teâlâ verdiği nimetleri geri alacak ve insanlar nakörlüklerinin cezâsını ağır bir şekilde ödeyeceklerdir.        Şu an biz müslümanlar yeryüzünde hâkim olmadığımız gibi binbir türlü korku ve endişe içerisinde bulunmaktayız. Siyâsî buhranlar, ekonomik krizler ve dâhilî çalkantılar birbirini takip etmekte ve müslüman toplumların huzûrunu bozmaktadır. Tam anlamıyla bir herc ü merc yaşanmaktadır. Bir tarafta bizim bu içler acısı durumumuz, diğer tarafta ise hakîki îmân  ve sâlih amel sâhiplerine hâkimiyet va'deden bu âyeti kerime durmaktadır. Bu manzara karşısında ümitsiz ve bedbîn olarak durmanın bir mânâ ifâde etmediğini tarihî hakîkatlerden çok rahat müşâhede etmemiz mümkündür. Binâenaleyh Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem'in tarîhin akışını değiştiren müstesnâ hayâtını en ince teferruâtına kadar tahlîl edip özümseyerek ve bu âyet-i kerîmenin nâzil olduğu ortamla içinde bulunduğumuz durum arasında mukâyese yaparak, üzerimize düşen görevleri yine Sevgili Peygamberimiz'in o örnek hayâtından çıkarmanın ve bunu tatbik etmenin gayreti ve azmi içinde olmalıyız.

         Şartlarını oluşturduğumuz takdirde âyet-i kerimenin verdiği müjdenin muhakkak gerçekleşeceğine inanmamız, mü'min oluşumuzun tabiî bir gereği değil midir?

                                               Doç. Dr. Ömer ÇELİK-Murad KAYA

Yorumlar (0)
15
açık
Namaz Vakti 04 Mayıs 2024
İmsak 04:11
Güneş 05:51
Öğle 13:06
İkindi 16:58
Akşam 20:11
Yatsı 21:44
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 34 93
2. Fenerbahçe 34 89
3. Trabzonspor 34 58
4. Beşiktaş 35 54
5. Başakşehir 34 52
6. Alanyaspor 35 49
7. Kasımpasa 34 49
8. Rizespor 35 49
9. Sivasspor 34 48
10. Antalyaspor 34 45
11. A.Demirspor 35 44
12. Kayserispor 34 40
13. Ankaragücü 35 39
14. Samsunspor 34 39
15. Karagümrük 34 36
16. Konyaspor 34 36
17. Gaziantep FK 34 34
18. Hatayspor 34 33
19. Pendikspor 34 30
20. İstanbulspor 35 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 32 72
2. Göztepe 32 66
3. Sakaryaspor 32 57
4. Kocaelispor 32 55
5. Ahlatçı Çorum FK 32 55
6. Bodrumspor 32 53
7. Boluspor 32 50
8. Bandırmaspor 32 47
9. Gençlerbirliği 32 47
10. Erzurumspor 32 44
11. Keçiörengücü 32 39
12. Manisa FK 32 37
13. Ümraniye 32 37
14. Şanlıurfaspor 32 34
15. Tuzlaspor 32 34
16. Adanaspor 32 33
17. Altay 32 9
18. Giresunspor 32 7
Takımlar O P
1. Arsenal 36 83
2. M.City 34 79
3. Liverpool 35 75
4. Aston Villa 35 67
5. Tottenham 34 60
6. M. United 34 54
7. Newcastle 34 53
8. Chelsea 34 51
9. West Ham United 35 49
10. Bournemouth 36 48
11. Wolves 35 46
12. Brighton 34 44
13. Fulham 35 43
14. Crystal Palace 35 40
15. Everton 36 37
16. Brentford 35 35
17. Nottingham Forest 35 26
18. Luton Town 36 26
19. Burnley 35 24
20. Sheffield United 35 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 33 84
2. Barcelona 33 73
3. Girona 33 71
4. Atletico Madrid 33 64
5. Athletic Bilbao 34 61
6. Real Sociedad 34 54
7. Real Betis 33 49
8. Valencia 33 47
9. Villarreal 33 45
10. Getafe 34 43
11. Osasuna 33 39
12. Deportivo Alaves 33 38
13. Sevilla 33 38
14. Las Palmas 34 37
15. Rayo Vallecano 33 34
16. Mallorca 33 32
17. Celta Vigo 33 31
18. Cadiz 33 26
19. Granada 33 21
20. Almeria 33 14
Günün Karikatürü Tümü