1. Hidâyet

2. Hikmetli Bilgi

3. İhlâslı ve Sünnete Uygun Amel

4. Geriye Ekip Bırakmak

1. Hidâyet

“Hidâyet, istenen hedefe lütufla, incelikle yol göstermektir.”

(Râğıb el-İsfehânî, el-Müfredât fî Ğarîbi’l-Kur’ân s.784.)

Hidayet, matluba/istenilen ve aranılan şeye ulaştıran şeyi göstermektir. Bazen denir ki: Hidayet, arzu edilene eriştiren yola girmektir. Doğru yola kılavuzluk demektir.

(Cürcânî, Târifât tercemesi s. 250-251. )

Hidayet, Allah’ın, itikad, ibadet, ahlâk ve ahkâmla ilgili Kur’ân-ı Kerîm’de bildirdiği ve Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sözleri ve fiilleri ile açıklayıp davet ettiği sırât-ı mustakîm yani eğrisi olmayan doğru yoldur.

Bu konuda Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidâyet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer. Yağmurun yağdığı yerin bir bölümü verimli bir topraktır: Yağmur suyunu emer, bol çayır ve ot bitirir. Bir kısmı da suyu emmeyip üstünde tutan çorak bir yerdir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır. Hem kendileri içer, hem de hayvanlarını sular ve ziraatlarını o su sayesinde yaparlar. Yağmurun yağdığı bir yer daha vardır ki, düz ve hiçbir bitki bitmeyen kaypak ve kaygan arazidir. Ne su tutar, ne de ot bitirir. İşte bu, Allah’ın dininde anlayışlı olan ve Allah’ın benimle gönderdiği hidâyet ve ilim kendisine fayda veren, onu hem öğrenen hem öğreten kimse ile, buna başını kaldırıp kulak vermeyen, Allah’ın benimle gönderdiği hidâyeti kabul etmeyen kimsenin benzeridir.”

(Buhârî, İlim, 20; Müslim, Fezâil, 15.)

İtikad, ibadet, ahlâk ve ahkâmla ilgili her hususta hedefe ulaşmak, ancak doğru yol ile yani eğrisi olmayan sırât-ı mustakîm ile ulaşılabilinir.

Bütün peygamberler hidayet önderleridir. Fakat bu yolda nasıl hareket edileceğini bildiren üç şeydir:

a) İlim, b) Rehber, c) Aydınlatıcı kitap.

a) İlim: Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîflerle ortaya konan gerçeklerdir.

b) Rehber: Hz. Peygamber (s.a.s.) ve vârisleri olan âlimlerdir.

c) Aydınlatıcı kitap: Kur’ân-ı Kerîm, kâinât kitabı, Kur’ân’ın açıklaması olan hadîs-i şerîfler ve ulemanın âyet ve hadîslerden çıkardığı hükümleri ortaya koyan sahabenin icması, ulemanın ictihadları ve insana lazım olan Kur’ân-ı Kerîm’e ters düşmeyen her sahadaki ilmî verilerdir.

Her problem, ilimle çözülür.

İlim, rehber âlimde bulunur. İlme müracaat, âlime müracaatla gerçekleşir. Ancak âlim, ilmin kaynağı değildir.

İlmin kaynağı, aydınlatıcı kitaptır. Aydınlatıcı kitap, vahiydir, vahye ters düşmeyen ilmî verilerdir.

Müctehid âlim, vahye yani Kitap ve Sünnet’e müracaat eder. Âlim, Kitap ve Sünnet’e müracaat edebilecek çapta değilse, müctehid âlime ve müctehid âlimlerin kitaplarına, Ehl-i Sünnet’in akîde kitaplarına, üsul-i fıkıhla fıkıh kitaplarına müracaat eder.

Hidayet, ilme yol gösterir ve ilmin önünü açar, insanları hakîkate ulaşmaya yönlendirir.

Eşyayı yaratan Allah’ın bilgisi yani vahyi ise hakkı-batılı, hayrı-şerri, iyiyi-kötüyü, helali-haramı ortaya koymuş ve aralarını ayırt etmeyi sağlayan hükümleri vazetmiştir.

Allah Teâlâ’nın mü’mine en büyük nimeti, hidayet yani lazım olan her şeyi ortaya koyması ve kalpte iman yaratması, imana vesile risaleti yani peygamberliği nasip etmesidir.

3. İhlâslı ve Sünnete Uygun Amel

İslam toplumunu oluşturan fertler, kalplerinde hâlis niyet bulunursa, amellerinde de en üstün, en sade, en doğru ve en isabetli olan Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sünnetine tabi olursalar huzurlu olurlar.

Huzurlu fertlerden oluşan toplumlar da huzurlu toplum olur.

İhlaslı olan kimse, en samimi olan kimse demektir. İhlasla birlikte Hz. Peygamber’e (s.a.s.) uyan kimse de en güzel amel eden kimse demektir.

Amellerin makbul olmasının iki temel şartı vardır. Birincisi, kalpte niyetin sırf Allah rızası olması manasında ihlâstır. İkincisi, uygulamada Hz. Peygamber’i (s.a.s.) örnek alıp izlemek demek olan Sünnettir.

İhlâs, kulun amellerinin gizlide ve aşikârda aynı düzeyde olmasıdır. Riya ise aşikâr olarak yaptığı amelin gizli olarak yaptığından daha iyi olmasıdır.

İhlâsta samimiyet, gizli olarak yaptığı amelin aşikâr olarak yaptığından daha iyi seviyede olmasıdır.

“İhlâs, sürekli Allah’ı düşünerek insanların görmesini akıldan çıkarmaktır. Aslında yapmadığı bir davranışı insanların beğenisi için yapan, Allah’ın gözünden düşer.”

(İbn Kayyım el-Cevziyye, Medâricu’s Sâlikîn s. 95.)

“Kul, kırk gün Allah için ihlâslı olursa Allah onun kalbinde hikmeti bir bitki gibi yeşertir. Dilini onunla konuşturur. Ona dünyanın kusurlarını, hastalığını ve ilacını gösterir.”

Süfyan b. Uyeyne (rh.a.)

(Ebû Nuaym el-İsfahânî, Hılyetu’l-Evliya, VII, 287.)

“İnsanlar için amel etmek, şirktir; insanlar için ameli terk etmek riyadır; ihlâs, Allah’ın, seni bu ikisinden de korumasıdır.”

Fudayl b. Iyâz (rh.a.) (ö. 187/803)

İhlas, kalpteki niyetin sırf Allah’ın rızası olmasıdır; kalpteki başka niyetlerden kalbi halasa erdirmektir. Yaptığını sırf Allah emrettiği için yapmak; terk ettiğini de sırf Allah yasakladığı için terk etmektir.

“Bir şeyin zıddı bilinmez ise, kendi de bilinmez. İhlâs da zıddı olan riyayı tanıyıp onu terk etmekle bilinebilir.”

Ebu Osman el-Mağribî (rh.a.) (ö. 373/983)

4. Geriye Ekip Bırakmak

Huzurun devamını sağlayacak ehil ve âdil idareciler halka şefkat ve merhamet etmelidir. Bu şefkat ve merhamet, kendilerinden sonra o huzurun devamını sağlayacak olan ekibi yetiştirecek kurumlar kurup ekibi yetiştirmekle devam eder.

Geriye ekip bırakmak; en büyük lider Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yetiştirdiği gibi ilim ve irfan sahibi âlimler, adeta kalplerin fethine memur mürşidler, ülkeleri yönetecek âmirler, devlet adamları, komutanlar yetiştirmektir. Zira âlimin ölümü âlemin ölümü demektir. Öyle ise âlemi ihya için âlimi ihya etmek düşüncesiyle büyük âlimler yetiştirmeyi dert edinmek gerekir.

Âlim, âlim yetiştiren kurumlardan yetiştiği için âlim yetiştiren kurumlara sahip çıkmak gerekir. Hem hakkı hem bâtılı, hem doğuyu hem batıyı, hem dini ilimleri hem fen ilimlerini bilen, çevreyi ve çareyi bilen âlimler yetiştirmek... Belki fabrika yapan fabrika gibi, âlim yetiştiren âlimler yetiştirmeye gayret etmek gerekir.

Bir gün emîre’l-müminîn Hz. Ömer (r.a.), büyük bir odada sahabenin ileri gelenlerle birlikte oturmakta iken orada bulunan sahabeye şöyle bir soru yöneltir:

“Allah’tan bu oda dolusu ne istersiniz?”

Bir kısmı, “bu oda dolusu at olsa da Allah yolunda koştursam”, bir kısmı “bu oda dolusu altın olsa da Allah yoluna infak etsem” der, Hz. Ömer’e (r.a.) sorarlar: “Sen bu oda dolusu ne istersin?” Hz. Ömer:

“Bu oda dolusu Ebu Ubeyde b. Cerrah ve Übey b. Ka’b gibi adamlar olsa da her birini bir göreve atasam!” der. İşte geriye ekip yetiştirmenin önemini anlatan ve devlet idaresinde ehil ve dürüst insana olan ihtiyacı ortaya koyan bir tablo!